Çeviri

Sayfalar

Kayınvaliden Seviyormuş!



Evlendiklerinin ilk gününün sabahı... Saat 07.00'ydi..

Üst katta oturan annesi yatak odasının penceresine doğru seslendi: "Oğlum Cemiiil!... Haydi kahvaltıya gelin..."  Cemil'in eşi, Esra şaşırmıştı. Daha ilk günden baş başa kahvaltı edemeyecekler miydi?

Aslında nişanlıyken kirada oturmaya karar vermişlerdi.Ama Cemil'in annesi "Oğlum!... Bizim evimiz dururken başka ev tutulur mu hiç?" diye onu ikna etmişti.

İkisi de üniversiteden yeni mezun olmuştu, çalışıyorlardı. Cemil ailesinden ayrılırsa sanki bir şeyleri başaramayacakmış gibi hissediyordu. Esra da Cemil'e çok düşkündü. İstemese de bu durumu kabul etmek zorunda kalmıştı. 150 metrekare baba evinden, 45 metrekarelik bir eve gelin gelmişti.  Evin küçüklüğüne razıydı da ilk günden böyle olacağını hiç tahmin etmemişti.

Cemil “Gitmezsek ayıp olur Esra.. Hadi çıkalım” dedi. Zaten bugüne kadar annesinin sözünden pek çıkmamıştı. “Anne biz yeni evliyiz, bugün evimizde kahvaltı edelim.” diyememişti. Hemen giyinip yukarı çıktılar. 

Remziye hanım, 

"Yemeklerimizi hep beraber yiyelim Esra... Benim oğlum ancak benim yaptığım yemeklerle doyar. Bundan sonra ya siz bize gelirsiniz ya da biz size geliriz, olur mu?" Aslında bu Esra'ya sorulan bir sorudan ziyade yerine getirilmesi gereken bir görev gibi söylenmişti.

Her gün işten gelince ya onlara gidiyorlar ya da onlar geliyordu. Esra'nın yaptığı yemeklere kayınvalidesi mutlaka bir kusur buluyor ve kendi yapıp getirdiği yemeği yedirtiyordu herkese. Evlendiklerinden beri çok az baş başa kalabilmişlerdi. Yalnız hiç bir yere gidemiyorlar, misafiri bile yalnız kabul edemiyorlardı. Masada mutlaka Cemil’in ailesi de oluyordu. Evlerinin anahtarı da Cemil’in aile fertlerinin kullanacağı şekilde ortada duruyordu. İstedikleri saatte girip çıkıyorlardı. Ne de olsa onların eviydi. Hem daha ne olsun ki, ne güzel yardım ediyorlardı (!) Esra "tatsızlık" çıkmasın diye bir şey söylemiyordu.

Esra üniversitedeki işine gitmeden bütün evi topluyor, küçücük evde eşyaların arasında koşuşturmaktan bacaklarını oraya buraya çarpıyordu. Ya gelip kayınvalidesi yataklarını kontrol ederse, ya yaptığı temizliği beğenmezse...

Esra bu düşüncelerle kapının anahtarını, kilidin içinde yavaşça çeviriyor ses çıkarmadan işe gidiyordu Gittiğini fark ederse hemen kayınpederi yanına gelir ona otobüs durağına kadar eşlik ederdi. Bunu, onun iyiliği için yaptığını söylüyordu. Hem öyle şey mi olurdu? Tabii ki evlatlarına yardım edeceklerdi.

Evliliklerinin altıncı ayında Cemil iş nedeniyle yurt dışına gitmek zorunda kaldı. Esra daha zor günler yaşamaya başladı. İstediği zaman kendi annesine bile gidemiyordu. Çünkü ne zaman gitmek istese eşinin ailesi çeşitli bahanelerle onu engelliyordu. O da tatsızlık çıkmasını istemediğinden onlara karşı çıkamıyordu; hayır, diyemiyordu. 

Esra'nın problemi, her kararını başkalarına göre vermesiydi. Dış seslere çok kulak verir, “elalem ne der" düşüncesi ile yaşardı. Bu yüzden sınırlarını çizemiyor, her şeye ve herkese "evet" diyordu. Okulunu babasının isteğine göre seçmiş, nişanlanınca Cemil'in istediği kariyeri tercih etmişti. Oysaki, üniversitede değil, sahada çalışmak istiyordu. 

Neyse ki Cemil bir ay sonra yurt dışından döndü ve tekrar eski işine devam etti. Esra’nın kayınvalide yanındaki "Külkedisi" yaşamı üç yıl sürdü. 



Esra en sonunda dayanamadı, canına tak etmişti. Cemil'i karşısına alıp konuştu; bu evlilik bu şekilde devam edemezdi. Ailelerinden bağımsız kendi hayatları olmalıydı. Eşi başta direndi, hatta tepkisel davrandı. "Benim ailemi istemiyor musun?" diyerek duygu sömürüsü de yaptı.  Ancak Esra'yı yıllardır ilk kez bu kadar net görüyordu. Annesine düşkün olsa da Esra'yı kaybetmek istemiyordu. Bu Esra için de çok büyük bir adımdı; yıllardır yapamadığı bir şeyi başarmıştı. Bir konuda karar verip net olabilmiş, Cemil'i ikna edebilmişti... 

Esra üniversitedeki işinden istifa etti ve eşiyle beraber şehir dışında bir iş bulup gittiler. İlk kez evlerini kendi istedikleri gibi beğenip kiralamışlardı. Yeni kurdukları hayat başta zor olsa da onlara iyi gelmişti. 

Kayınvalidesi ise onların ayrılmasına içerliyordu. "Her gün en az iki kere arayıp bana neler yaptığınızı anlatacaksınız! Bak Esra, oğlumu uzaklara götürdün ama onun sevgisini benden alamazsın” deyip nasihatlerini sıralıyordu... “Sakın paranızı harcamayın. Bir eviniz olmadan da sakın çocuk yapmayın…” 

Akşamları dizine yatırıp başını okşadığı oğlunun yüzlerce kilometre uzakta oturmasına dayanamıyordu Remziye Hanım… Hem evliliklerinin ilk günü mutfağın duvarına bir çivi çakıp “bu duvardaki çivi gibi oğlumla birbirimizden ayrılmayacağız” dememiş miydi? Çok ağırına gidiyordu ayrılmaları.

Başlangıçta bu ayrılığa dirense de aylar geçtikçe oğlu ve gelininin netliği karşısında kabullenmeye başlamıştı. 

  • Evlilik neydi sahi ?
  • Ortak hedefe, ortak bedeller ödenmesi gereken yer, aile değil miydi ?
  • Cemil ve Esra'nın ortak hedefi var mıydı ?
  • Nereye bedel ödüyorlardı ?
  • Ne zaman aile olabildiler?

Yeni evli çiftlerin birbirlerine adapte olmaları zaman alabilir elbette. Yeni bir aile kuruluyor nihayetinde. İnsan evlendiği andan itibaren artık ailesi anne babası değil, eşi olmalıdır. Sonra eğer olursa çocukları da aileye dahil olur. İnsanın evlenmeden önce ailesiyle olan ilişkisini evlendikten sonra aynı sıkılıkta devam ettirmesi, yeni aile kurmasında zorlanmasına sebebiyet verir. Çünkü oradan kopup yeni bir kültür oluşturması lazım. Aile kültürü…

Deneyimsel Öğreti der ki: ”Evlatlarınızın da bir anne, bir koca olma hakları varsa, sonsuza kadar sizin yavrunuz olarak kalmasını istemiyorsanız, onları serbest bırakırsınız ki kendi güvenliklerini oluştursunlar. Çözüm alanlarından uzaklaştırırsınız ki kendi çözümlerini üretsinler. Kendi kültürlerini meydana getirsinler.”

 ===

 

Deneyimsel Tasarım Öğretisi geçmiş deneyimlerle yarını şekillendiren bir gerçeklik ilmidir. Bireylerin problemlerini çözmeleri ve hedeflerine ulaşabilmeleri için ihtiyaç duydukları yöntemleri öğretir.

 

Kim Kimdirİlişkide Ustalık”Başarı Psikolojisi” programlarıyla mutlu ve başarılı olmak isteyen insanlara stratejiler sunar.

 

===

 

“Milyarlarca insan içinde, “bir” kişinin ne önemi olabilir ki?

 

Bunun cevabını o “bir” kişiye sorun!”

 

Yahya Hamurcu




You May Also Like

9 comments

  1. Ovunc Ozge3/7/22

    cozum alanlarindan uzaklastirirsiniz ki kendi cozumlerini uretsinler. ne kadar da dogru. 😊

    YanıtlaSil
  2. İnsan yetiştirmenin önemi ve insanın kendi kültürünü oluşturabilmesi..Ne kadar kıymetli..Bu da senin kanatlarının altında olamaz..Bırak o da özgürce uçabilsin😊

    YanıtlaSil
  3. Bu yazı günümüzün büyük problemini; anne oğul ve gelin ilişkilerini çok iyi ele almış. Doğru iletişim her zaman bizi iyiye götürür. Yeter ki netliğimizi ortaya koyalım. Elinize sağlık.

    YanıtlaSil
  4. Nermin Yaman13/7/22

    Bir çok kişinin hayatından bir kesitti . Zor bir durum. Doğru strateji çözümü ardından getiriyor

    YanıtlaSil
  5. Gerçek bir öykü... Keşke Esra gibi kaybetmeden önce farkedebilsek yapmamız gerekenleri ve Cemil gibi anlayışlı olabilsek...

    YanıtlaSil
  6. Adsız18/9/22

    🤍🤍

    YanıtlaSil
  7. Adsız24/9/22

    Hayır diyebilmek...
    Sınırlarını çizebilmek...
    Zaten hayatıj her alanında da sınır koyulmamış mı insana..?
    Sınırlar insanı yetiştiren, geliştiren şey iken sınırsız yaşanak insana ne gereksiz özendirilen bir şey.
    Hem yetişen hem de yetiştren olabilmek için sınırlarımız çok kıymetli...
    Bu kıymetli yasayı bize aktaranların ellerine sağlık 🌿

    YanıtlaSil
  8. Adsız27/9/22

    Esra'nın sabrı selamet getirmiş. Eee Cemil elbette sevmiş.

    YanıtlaSil
  9. Evet evlatlarımız bize emanet verilen evlatlar. Onların da anne baba olmaya aile kurmaya hakları var. Bazen annelere onların büyümesini kabullenmek zor gelebiliyor. Teşekkürler...

    YanıtlaSil