Eş mi? Sponsor mu?


Eş mi? Sponsor mu?

Ömer o gün uyandığında 19 yıllık evliliği geçiyordu zihninden… Bugün, her günden farklı bir gündü. Artık ilişkisinde sona gelmişti. Boşanmak için mahkemeye gidecekti. Nasıl bu noktaya geldiklerini düşünüyordu...

Çocukluğu film şeridi gibi geçti gözünün önünden.  Arka mahalledeki Ayşe, her zaman ilgisini çekerdi. İlkokulu ve ortaokulu birlikte okumuşlardı. Liseye gelince, “Artık duygularımı itiraf etmeliyim” diye düşünmüştü. Ancak reddedilmekten de çok korkuyordu.


Bir okul dönüşüydü… Yoğun duygularını içinde daha fazla tutamıyordu artık. Tüm korkusuna rağmen, cesaretini toplayarak ondan hoşlandığını itiraf etmiş, ne var ki korktuğu başına gelmişti! Ayşe, duygularına karşılık veremeyeceğini söyleyerek oradan hızlıca uzaklaşmıştı…

Bu nasıl olurdu? Sanki dünyası başına yıkılmıştı! 

Eve geldiğinde ailesine olayı anlatmıştı; çok üzgündü... Onlar da bunun bir çocukluk hevesi olduğunu, zamanla geçeceğini söylemişlerdi. Ama o Ayşe’yi bir türlü unutamıyordu.

Başarılı bir öğrenciydi Ömer… Yıllar geçmiş, artık üniversiteli olmuştu. Üniversiteye giderken bir taraftan da çalışıyordu. Bu süreçte Ayşe’yi de uzaktan umutsuz bir aşık gibi takip etmeyi ihmal etmiyordu.

Ayşe ise gün geçtikçe değişmeye başlamıştı. Anne ve babasına tepkili, onların yaşam standardını beğenmeyen genç bir kız haline gelmişti. Ayşe’nin hedefinde zengin bir eş bulmak vardı, genel olarak hayattan beklentisi çok yüksekti. Karşılaştığı insanları beğenmiyor, hep onları değiştirmeye çalışıyordu. Onları değiştiremedikçe de mutsuz oluyor ve suçlayıcı bir tavrı oluyordu.

Ömer üniversiteden mezun olduğunda, çalıştığı şirket onu İstanbul’a gönderdi.
Ev bulup yerleşinceye kadar ablasının yanında kalmaya başladı. Bu arada bir yandan da para biriktiriyordu.

Bir süre sonra kendi evine geçti ama tek başına yaşamak ona zor geliyordu. Hayatı paylaşacağı birine ihtiyacı vardı artık. Bu süreçte, ailesinin yaşadığı memleketine sık sık gidip geliyordu. Onların yanına gittiği bir gün yolda yürürken hiç beklemediği bir anda Ayşe’yle karşılaştı. Yüreği hala, onu görünce farklı çarpıyordu.

Selamlaştıktan sonra ayak üstü konuşmaya başladılar. Ayşe bu kez daha samimi davranmıştı ona. Bundan cesaret alarak konuyu istediği yere getirdi ve “Evlendin mi?” diye sordu. “Hayır, evlenmedim” dedi Ayşe. Bu cevabı bir işaret olarak algılayıp hiç vakit kaybetmeden ikinci buluşmalarında evlilik teklif etti Ömer. Bunu nasıl bu kadar hızlı yaptığını kendisi de anlayamamıştı.

Ayşe bu süreçte istediği zengin eş adayını bulamamıştı, çevreden gelen evlilik baskısıyla “Neden olmasın?” diye geçirdi aklından ve olumlu cevap verdi. 

Ömer inanamıyordu… Masal gibiydi her şey. Yıllardır hayalini kurduğu sahne, gerçek olmuştu. Üstelik hiç ummadığı bir anda…

Her şey çok hızlı gelişti ve altı ay içinde evlendiler. Evlilik için yaptığı birikimlerini harcamıştı. Ayrıca ailesi de destek olmuştu. Ayşe istediği gibi zengin bir eşi bulamasa da, ailesinden uzak olmanın, onlardan kurtulmanın keyfini yaşıyordu.

Ayşe’nin sabit geliri olan biriyle evlenmekten rahatsız olduğunu az da olsa anlıyordu Ömer. Bunu daha yoğun hissettiği zamanlarda daha çok çalışma isteği geliyor, hırs yapıyordu.

Evliliklerinde tüm kararlar, Ayşe’nin isteklerine göre alınıyordu. Bu süreçte bir oğulları olmuştu, Bu durumda haliyle daha çok çalışması gerekiyordu Ömer’in. Yurtdışı seyahatleri daha da artmıştı. Çalışmayı, insanların ihtiyacını gidermeyi çok seviyordu. Ancak sınır koymakla ilgili bir problemi vardı.

Kızları doğduktan sonra, iki çocuğun okul süreci için ülkesine dönmeye karar verdi. Ülkesine dönünce de yeni bir iş kuracaktı Ömer. Onun için yeni bir dönem başlamıştı.
Çok çalışmam lazım” deyip kolları sıvadı.

“Sponsor” boyutunda, eşinin ve çocuklarının her istediğini yapıyordu. Onlardan beklediği tek şey sevilmekti. Yıllar su gibi akıyordu. Bu arada eşine ev, araba almıştı. Onun isteklerini karşıladığı için çok mutluydu ve iyi hissediyordu. Ayşe ise sürekli daha fazlasını isteyen, doyumsuz biri olmuştu… Bu yaşam stili, çocuklar için de model oluşturuyordu. Onların tutumları da annelerinden çok farklı değildi.


İki üç yıl içinde eş değil, evdeki iki yabancı gibi olmuşlardı. Ayşe, sürekli şikayet eder haldeydi. Eve yorgun geldiği bir gün, hiç beklemediği bir anda “Boşanmak istiyorum” diyerek çıktı Ömer’in karşısına… O an bir iki güzel söz söyleyip, “barıştık” zannı ile işe gitmişti. Akşam geldiğinde ise bavulunu kapının önünde gördü.
 Kapıyı çaldı, açan olmadı… Yıllarca çalışıp didinerek aldığı kendi evine giremiyordu. Tam anlamıyla, kapının önüne koyulmuştu.

Bir süre sonra bu duruma da alıştı. Küçücük bir evde, yeni bir yaşam sürmeye başladı. Bazı zamanlar çocukları alıp yemeğe götürüyordu. Çocuklar, dönüşte arabadan inerken sadece “Harçlığımızı unutma!” diyordu. “Baba sen neden eve gelmiyorsun? Neden bizimle yaşamıyorsun?”, diye sormamaları onu çok üzüyordu.  Olanları bu kadar hızlı kabullenmelerine inanamıyordu.

Nasıl oluyor da insanoğlu bu kadar acımasız olabiliyordu. Göğsü daralıyor, sanki birileri boğazını sıkıyor gibi hissediyordu. Yıllarca bir eş, baba değil, sponsor olmuştu…

Kafasındaki bu sorularla buhranlı bir dönem geçirdikten sonra yakın bir arkadaşının tavsiyesiyle Deneyimsel Tasarım Öğretisi'nin bir seminerine katıldı. Arkadaşı bu seminerde duyduğu bilgilerin ona iyi geleceğini, hayatını toparlamak için bir fırsat olduğunu söylemişti. 

Gerçekten de öyle oldu, duydukları ona çok iyi gelmişti. Seminerde anlatılanlardan şunu anlamıştı...

Ayşe ile evlenme isteği o kadar çoktu ki bu isteğine ulaştığında gözleri çoktan gerçeği göremez olmuştu bile… Onun her isteğine “Evet” demişti. Hiç irdelememişti; bu istenilen şeyler gerçekten ihtiyaç mı? Çocukları ile doğru mesafeyi koruyamamış, çok taviz vermişti. “Hayır” derse onu sevmeyeceklerinden korkuyordu. Ailesine lider olamamıştı. Yön verebilecek bir güce sahip olamamıştı. Hatta her geçen gün güç kaybetmişti. Çocukları onu azarlıyor, eşi hiçbir karara onu ortak etmiyordu. Eşinden ve çocuklarından ne aldığına, onların kendisi için ne yaptığına hiç bakmadan, hep vermişti. Tüm dengeler alt üst olmuştu ilişkide…. Karısı için eş, çocukları için baba değildi. Onlar için adeta, sponsor görevi görüyordu. Tabii ki insanoğlunun “nankör” olduğunu unutmuştu...

Artık şunu öğrenmişti;

“İnsanlar nankör olmaya meyillidir. Ne kadar çok verirsen, o kadar çok ister. Ve en nihayetinde “Benim için ne yaptın ki?” der.

Her şey açığa çıkıyordu… On dokuz yılı bir imza ile geride bırakacaktı. Hata yapmıştı her insan gibi… Mühim olan artık aynı hatayı tekrar etmemekti. Her şeye en baştan nasıl başlayabilirdi? Yeni bir sayfa açması mümkün müydü?..

Tüm soruların cevabını, Deneyimsel Tasarım Öğretisi’nde buldu…


===

 

Deneyimsel Tasarım Öğretisi geçmiş deneyimlerle yarını şekillendiren bir gerçeklik ilmidir. Bireylerin problemlerini çözmeleri ve hedeflerine ulaşabilmeleri için ihtiyaç duydukları yöntemleri öğretir.

 

Kim Kimdir”İlişkide Ustalık“Başarı Psikolojisi” programlarıyla mutlu ve başarılı olmak isteyen insanlara stratejiler sunar.

 

===

 

“Milyarlarca insan içinde, “bir” kişinin ne önemi olabilir ki?

 

Bunun cevabını o “bir” kişiye sorun!”

 

Yahya Hamurcu



Yorumlar

Belgin dedi ki…
Nasıl da günümüzdeki ilişkilerle eslesiyor. Eminim bir çok çiftin kendini bulacağı bir yazı. Emeğinize sağlık.
Adsız dedi ki…
Hayatın içinden çokça karşılaştığımız bir öykü… Oluşturduğu farkındalık için teşekkür ederiz.
Aydin Filiz dedi ki…
İnsan o çok istediği şey gerçekleşince herşey yoluna girecek gibi hissediyor. Ama aslında o çok istediğimizle sınanacağımızı unutuyoruz..
ŞB dedi ki…
Beğenilme ve kabul görme isteği büyük yük doğrusu:(
Safiye dedi ki…
Herhalde insana en ağır gelen şey hata yaptığını kabullenmesi… ve sonra hatadan geri dönmek de bir o kadar zor gibi… ama Deneyimsel Tasarım Öğretisinin güzelliği şuradan geliyor ki; hatadan geri dönmenin en kolay stratejileri eğitime gelen herkese açık ve ekstra olarak da on yıldır hata yapıyorsan toparlanmak için de bir on yıl daha uğraşman gerekmiyor 🤩
Adsız dedi ki…
insan kendi nankörünü dizayn ediyor, besliyor. Yol gösterici bir yazı olmuş. Kaleminize sağlık 👏🏻 Bilmeden ne çok hata yapıyoruz. Öğrenmeye niyet edelim 🌹
Adsız dedi ki…
Hayattaki sınır ne kadar çok başrolde oynuyor. İlişkimizdeki sınır mutluluğumuza sebep🤍🌿
Pınar y. dedi ki…
Heyecanla ve aşırılaşan istek ile başlanılan her süreç insanoğluna hata yaptırıyor. Kaleminize sağlık👏
Adsız dedi ki…
Hayata doğru tepki verebilenlerden oluruz inşALLAH
Ayşe dedi ki…
Ah şu çok istediklerimiz yok mu, gözümüzü kör ediyor... Doğruyu yanlışı ayırd edemez oluyoruz. Çok güzel anlatmışsınız, teşekkürler...
Adsız dedi ki…
Hayatta her aşırılığın bize zarar vereceğini gösteren , alma - verme dengesini bozduğumuzda nankörlük göreceğimizi ispatlayan çok güzel bir yazı olmuş elinize sağlık
SKuzeyi dedi ki…
"İnsanlar nankör olmaya meyillidir. Ne kadar çok verirsen, o kadar çok ister. Ve en nihayetinde “Benim için ne yaptın ki?” der. Ellerinize sağlık🌸
Delal dedi ki…
İnsan bir şei çok isterse duğru dan yanlışı ayrıştırayr
Beril dedi ki…
. Ne yaşıyorsak başkalarına bakmak yerine kendine bakabilmeyi becerse keşke insan.
Adsız dedi ki…
İnsan taviz verdiğinde hayatındaki dengeler de bozuluyor. İlişkilerde sınırlarımızı koruyabilmek çok onemli.
Fatıma Hüseyinoğlu dedi ki…
Hayatta her şeyin bir ölçüsü var. Gerçeğin de bir ölçüsü var. İyilik yapmanın, fedakarlığın da bir ölçüsü var. Deneyimsel Öğreti hayatımızda ölçünün gerçeğe göre nasıl olması gerektiğini anlatıyor. İyilik yaparken aşırıya gitmemek, evet derken aşırıya gitmemek, hayır derken de aşırıya gitmemek, hep orta yolu tutmak, dengede kalmak nasıl başarılır? Bunun ölçüsünü bilmeye ihtiyacımız var.
Güzel bir yazı olmuş, emeğinize sağlık
Adsız dedi ki…
Gerçekten insan imkan vererek mutlu edemeyeceğini anladığında bir çok meselesine de aynı zamanda çözüm olabilecek belki de…
Öznur dedi ki…
İnsanın isteği ne kadar aktifse gerçeğe o kadar ulaşamıyor. Asıl ihtiyacı olan yerde bilgi orada ama bilinç pasifleştiği için kepenkler kapalı algılayamıyor maaelesef 😔
Adsız dedi ki…
Doğru zannettiklerimiz ve gerçekler…
Adsız dedi ki…
ben de birçok sorumun cevabını buldum bu eğitimlerde
yeri geldi üzüldüm
yeri geldi sinirlendim
kabul etmekte zorlandım ama gerçekler acıdır... Teşekkürler
Sümeyrak dedi ki…
İnsan en büyük hataları birşeyi çok istediğinde yapıyor. Orada bilinç kapanıyor, düşünce bitiyor. Sadece ona ulaşmaya odaklanıyor. Peki bu durumda eksilerini artılarını nasıl görecek? Doğru karar verdiğinden nasıl emin olacak? Olamaz. O nedenle aşırı istek insanın dikkat etmesi gereken bir şey.
Adsız dedi ki…
Deneyimsel tasarım öğretsinin em kıymetli yanı bilincimi açması oldu☺️
Adsız dedi ki…
İnsan nasıl da yanılıyor…
Ne zaman yanılıyor? Neyi neden istediğini bilmediğinde…
İstediği zannettiğiniden vazgeçmediğinde, istemediğini zannettiğini de yapmadığında..
Öğrenenlerden olalım inşALLAH..
Fatma Nur Bayraktar dedi ki…
Kişiyi heyecanlandıran, çok istediği ne varsa oraya dikkat etmeli! Eğer bilincini açık tutmayı basaramazsa, oyun mutlaka oradan başlayacak. Duygular o denli aktifken mantıklı düşünmek zaten olası değil...
Deneyimsel öğretinin kişiye kattığı en önemli şeylerden biri; problemleri deşifre edebilmek :) Problemi tanımadan nasıl çözebiliriz ki?
Adsız dedi ki…
İlişkilerde ölçüyü kaçırınca hayat nasıl da zorlaşıyor. Bu güzel yazı için teşekkürler..
Adsız dedi ki…
İnsan bir şeyi çok istemeye görsün... koca bir hayat vazgeçemediğin bir istek yüzünden mahvolur mu? Oluyor... ellerinize sağlık
Adsız dedi ki…
Her şeyin gerçeği pahalıdır. İlişkilerin de öyle... İlişki kurdum zannedersin ama bir ömür geçmiş ve arkanı dönüp baktığında elinde kalan koskocaman bir hiçlik...
Doğru bedelleri doğru ilişkilere ödemeyi nasip etsin RABBİM hepimize.
Elinize sağlık 🌿
Adsız dedi ki…
İnsanın bazen isteğinin peşinde kendi ateşine koşması ve yanması ne acı… ordan çıkacak gücü bulup suya koşması ne tatlı … hayattaki gittiğimiz yön yada koştuğumuz yolun sonundaki manzara, bize bağlı oluyor olmasıda aslında bir çıkış ipi…doğru yönü seçebilmek duasıyla … kaleminize sağlık :)
Adsız dedi ki…
Ne kadar güzel anlatılmış. Şu cümleler ne kadar kıymetli.
Övünç Özge dedi ki…
ne zor geliyor olmalı insana yıllar geçtikten sonra anlaşılır olması gerçeklerin. hiç anlaşılmayabilirdi de. öğrendikleri, fark ettikleri ile doğru kararları vererek ilerleyince kaybedilmiş gibi görünen zamanda yerini her zaman gelişim sürecinde olmayı anlamayı sağlayacaktır elbet.
Adsız dedi ki…
Bir şeyi çok istemek yanılgıya düşürüyor bizi. O yüzden dengeyi bulmak lazım.
Adsiz dedi ki…
Vererek nasıl mutsuz edilir? 'in örneği olmuş.ihtiyacini ver,isteğini değil..
Ayşe Temelci dedi ki…
İstekte aşırı olan kişi, istediği neyse onunla mutlu huzurlu olabileceğini zan ediyor. Oysa Deneyimsel Öğreti “ İstek nerdeyse problem orada” olduğunu söyler.

Burada öğretilen istek ve ihtiyacımızı nasıl anlarız. Aşırılığı nasıl dengeye getirebiliriz.

Bir çok kişinin kendini bulacağı yaşadığı konuya eğilinmiş. Kaleminize kuvvet 🕊
Adsız dedi ki…
İnsan en çokta isteğinin olduğu yerde yanılıyor. İsteklerinin peşinden gittikçe gerçeği göremez hale geliyor.
Adsız dedi ki…
İsteklerimiz aktif olunca nasıl da göremez oluyoruz önümüzdeki gerçekleri... Gerçeği görebilmek ümidiyle... Ağzınıza sağlık
Adsız dedi ki…
Gercekten insani toparlayan, iyi gelen bir eğitim. İyi ki almışım 🤍
Zeynep dedi ki…
Yanlış bedel ve karşılığı... Çok acı bir deneyim
Adsız dedi ki…
Teşekkürler:)
Adsız dedi ki…
Duyguları o kadar yoğundu ki Ayşe'ye karşı, kapının önüne koyuluncaya kadar gerçeği göremedi.
Adsız dedi ki…
Genelde insanın hata yaptığını kabul etmesi çok uzun zaman sürüyor. Yıllarca aynı tepkileri verip farklı sonuçlar bekliyoruz. Aslında hata yaptığını kabullenince hatayı düzeltme hakkı veriliyor insana. Değişmek zor ama büyük nimet ☺️
Zehra dedi ki…
Hidayeti delalete irdelemeden degistirebiliyordu insanoğlu...
Adsız dedi ki…
Neyi neden yaşadığımızı dengeyi bozarak çok vermenin bizi nereye götüreceğine dair güzel bir yazı olmuş elinize sağlık:)
Adsız dedi ki…
Elinize sağlık