Kız
arkadaşının, pipetten son yudumu çekme sesiyle irkildi. İçi geçmiş, hatta bayağı
uyumuştu ama hiç bozuntuya vermedi. Gözü önce saate sonra da izledikleri filme
takıldı. Film başlayalı neredeyse iki saate yaklaşmıştı. İşin kötüsü iki başrol
oyuncusu, o uyumadan önce hangi masadaysa, hala aynı yerde oturmuş kesik kesik
cümleler ve ifadesiz suratlarıyla konuşmaya devam ediyorlardı.
Kız
arkadaşıysa pür dikkat filmin içine girmiş sanki hipnotize olmuştu. Tekrar
konsantre olup dinlemeye çalışsa da boşa çaba... “Zaten Fransızcası çat pat
olan adamın -hoş onu da hatunla tanışabilmek için gittiği kursta öğrenmişti- benim
neyime altyazısız Fransız sanat filmi izlemek” diye geçirdi içinden ama
yiğitliğe leke sürdürmeyecekti ya…
Filmin
başlarında oyuncuların biri birine sarılıyor, öbürü öbürüne gülüyor, diğer
sahnede ağlıyorlar bilmem ne... Millet duygudan duyguya sahneden sahneye
geçtikçe kız arkadaşı bir keyiflenip bir hüzünleniyordu. Ha bir de önden
sonraki sahnelerle ilgili tahminlerde bulunup durması, onun da fikrini sorması,
yok mu! “Ben tahmin etmeyi bırak, olanı anlamıyorum ya" diyen iç sesini, üç
beş kelimeyle geçiştirip boş boş bakmaya devam etmişti.
İşte
o boş bakışlardan sonra, film yavaş yavaş durağanlaşmıştı. Filmdeki hareketler
gidip sadece konuşmalar kalınca, iyiden iyiye “Fransız” kalmıştı. Üstüne bir de
son elli dakikadır aynı kişiler aynı masa derken, “hoop” birkaç dakikalığına
gözlerinin kepenkleri inivermişti yeni yetme entelin.
Uyandığında
baktı ki sahne aynı… Zihni onu aldı ve aylar öncesine götürdü. Daha dün “Entel
dantel” diye dalga geçtiği filmleri nasıl sesini bile çıkarmadan izler hale
geldiğini düşündü. En büyük aktivitesi maç izleyip halı sahaya gitmek olan
adamdan, nasıl buralara geldik? Sahi en son ne zaman çocuklarla maç özeti
tartışmıştı? 3-4 ay olmuştu herhalde… O zamandan beri o film festivali senin bu
sanat galerisi benim geziyorlardı, fırsat olmamıştı ki arasın.
Yalan
yok, başta çok uğraşmıştı, çok direnmişti kız arkadaşının ona göre bu “gereksiz”
sanat düşkünlüğüyle, hatta çok da çabalamıştı değiştirmek için… Sonra sonra
kendini bir anda sergi biletleri kovalarken, son çıkan kısa filmleri takip
ederken bulmuştu.
İşin
tuhafı, tam da kız arkadaşına uygun bir adam olduğunu düşünmesine, bağlarının
güçleneceğini zannetmesine rağmen o ondan uzaklaşmaya başlamıştı. Eskiye göre daha
çok konuşacakları, paylaşacakları şey vardı ama bir şeyler eksikti ve o eksiği
bir türlü anlayamıyordu. Dün “İyi geceler” mesajı atmadan uyumayan kız, bugün o
aramasa aramaz olmuştu. “Uzaklaşmasın” diye daha da yakınlaştıkça işler sarpa sarmıştı.
Filmden
sıkılmış gözleri, odada bir köşeye takıldı. “Aha bak, geçen hafta aldığım
hediyenin kutusu yarısı yırtılmış duruyor. İnsan içinden bari çıkarır da dolabına
kaldırır. Canım kupa aldık üstünde fotoğrafımız var yani” dedi içinden. “Yahu,
daha üç ay önce, aldığım kolyeyi verir vermez boynuna takan hatuna ne oldu?..”
O
öyle kendi kendine, iç sesiyle kavga ededursun filmden “ŞAAK” diye bir ses
yükseldi. Yaşlı başlı kadın, gencecik adama tokadı basmıştı. Bu sesle, iç
dünyasından filme hızlı bir dönüş yapan adam yüreği ağzına gelip şoklara
giredursun, kız “Oh be” deyip bacak bacak üstüne attı rahat rahat.
İşte
son zamanlarda başına gelenin aynısı olmuştu. Neyi neden yaşadığını çözemediği
bu hayat, iki saattir izlemeye çalıştığı ama altyazıları olmadığı için
anlamadığı bu sanat filmini andırıyordu. Filmin mimiksiz yüzleri ve kesik
konuşmaları filmi nasıl daha anlaşılmaz yapıyorsa, başına gelenleri anlamaya çalışırken
yoğunlaşan duyguları da hayatı anlamasını o derecede zorlaştırıyordu.
Onun
şok olmasına şaşıran kız arkadaşı “Neyine bu kadar şok oldun anlamadım. Kadıncağız
saatlerdir sabrının zorlandığını, daha da ileri giderse bir tane patlatacağını
söylemekten dilinde tüy bitti, vurdu da rahatladım” demesin mi! Onu saatlerdir
Fransız bırakan senaryo dilini bilen için ne kadar anlaşılırdı. “Dur, ben en
iyisi alt yazıları açayım. Buradan sonra biraz eski kelimeler var, anlayamayız
belki” deyip kumandanın tuşuna bastı.
Kızın
ona neler olduğunu bir çırpıda anlatması gibi, biri de çıkıp ilişkisindeki
çıkmazda ne yaşadığını anlatan şu cümleleri söyleseydi değil mi? İnsanoğlunun
en büyük yanılgılarındandır; yaptığı hatayı tekrar ederek içine düştüğü
problemden uzaklaşmaya çalışır İnsan. Oysaki “Çözüm zıddına gizlenmiştir” der
Deneyimsel Tasarım Öğretisi. Ama insan bir türlü onu göremez. İlişkinin
dengesini kaybettiği yerlerde, bir taraf ister ki öbürü değişsin, ama ne çare...
Kimseye bir başkasını değiştirme hakkı verilmemiş.
Bu
hayatın, en kritik anlarda, bir tuşa basarak, ekrana getirebildiği bir alt
yazısı olsaydı, göreni en çok şaşırtacak olan repliklerden biri şu olurdu:
“Birini değiştirmek mi istiyorsun? O zaman şov başlasın; bir sonraki sahnede, değiştirmek istediğin kişiye nasıl dönüştüğünü hep beraber izleyelim…”
===
Deneyimsel Tasarım Öğretisi geçmiş deneyimlerle yarını şekillendiren bir gerçeklik ilmidir. Bireylerin problemlerini çözmeleri ve hedeflerine ulaşabilmeleri için ihtiyaç duydukları yöntemleri öğretir.
“Kim Kimdir”, “İlişkide Ustalık”, “Başarı Psikolojisi” programlarıyla mutlu ve başarılı olmak isteyen insanlara stratejiler sunar.
===
“Milyarlarca insan içinde, “bir” kişinin ne önemi olabilir ki?
Bunun cevabını o “bir” kişiye sorun!”
Yorumlar
İyi ki var…
Altyazıyı okur gibi hayatı anlayabilmek için ilme ihtiyaç var.
Deneyimsel Tasarım Öğretisi eğitimleriyle tam olarak bunu yapıyor.
Elinize saglik, teşekkurler...
Elinize saglık🍀
Ne kadar net bir aktarım :) Kendini değiştirmeden bir şeylerin değişmediğini anlayabilecek bilinç açıklığı versin RABBİM.
Ellerinize sağlık 🌿
Herkese naçizane tavsiye ederim