Çeviri

Sayfalar

Aynı Rolle Daha Kaç Sahne?





Her sahne öncesinde mutlaka bir hazırlık gerektirir!

Bir tiyatro, sinema filmi ya da bir gösteri seyircisi ile buluşmadan önce türlü hazırlıklar yapılır. Sahnenin dekoru, ses sistemi, roller için oyuncu seçimi… Nihayetinde oyuncular rolleri için iyice hazırlandıktan sonra sıra oyunu sunmaya gelir. Öncesinde heyecanlı, zaman zaman da gergin ama işin sonunda o oyunu hakkıyla izleyicisine sunabilmek, o rolün hakkını verebilmek her oyuncuyu mutlu eder.

Bu dünya da bir sahne ve hepimizin farklı farklı rolleri var. Bu hayatta kimi kendi sahnesindeki rolün hakkını verme derdindeyken, kimi de kendi rolünü beğenmeyip, gözü kendisininkinden farklı rollere takılabiliyor. Bir diğeri ise kendi rolünün en iyisi olduğunu düşünüp “Bence herkes böyle oynamalı!” diye çevresindekilere o rolü dayatabiliyor.

İnsanın olduğu sahneye baktığımızda çoğu zaman rollerin birbiriyle karışmasına şahit oluyoruz. Babası varken yetim kalan, annesi varken öksüz kalan çocuklar… Eşi varken dul kalan kadınlar ve erkekler… Ancak doğaya baktığımızda bir karınca, bir aslanın sahasına müdahale etmiyor. Ya da bir zeytin ağacı, erik ağacı gibi davranmıyor.

Farklılıklar… Avantaj mı yoksa dezavantaj mı?

Doğada her canlı kendi mizacına uygun hareket ediyor. Bir bal arısı en şifalı balı üretmek için her gün hiç şikayet etmeden binlerce çiçekten polen topluyor. Bir karınca her gün toprağın havalanmasına fayda sağlıyor, taşıdıkları tohumlarla tohumların toprak altında filizlenmesine yardımcı oluyor. Yani doğaya baktığımızda aslında insanın eli değmediği yerde işler gayet olması gerektiği gibi ilerliyor. Canlılar arasında öyle bir canlı var ki… İşler, orada doğada olduğu gibi işlemiyor.

Söz konusu insan ise kimi zaman mizacına uyumlu hareket etmek isteyen, kimi zaman da kendisine çizilmiş sınırları aşmak isteyen bir canlı çıkıyor karşımıza. Her insan karnı acıktığı için yemek yemek ister. Bu mizacında var. Ancak yemek yemeyi çok fazla ya da çok az yaptığında kendisine zarar veren bir hale dönüştüren de insan…

Belgin de hayatında çoğu zaman ilişkilerinde karşılaştığı olaylar sonrasında kendi kendine “İnsanlar neden bu kadar birbirinden farklı?” sorusunun cevabını merak etmişti. Bazen sızlanarak bazen gerçekten işin gerçeğini merak ederek aklına düşen bu sorunun cevabını aradı.

İnsan ya problemlerini çözer ya da problemin kendisi olur.

Belgin, Aysel ve Fahri çiftinin ilk çocuklarıydı. Annesi Aysel Hanım hem iş hayatında hem de çevresinde düzenli, denetimde marifetli, planlı ve dakik bir insan olarak bilinirdi. Babası Fahri Bey ise hayatın o kadar da planlı olmasından hoşlanmıyordu. Ona göre insanlar biraz esnemeli ve biraz da doğaçlama yaşayabilmesini bilmeliydi.

Belgin ise meraklı ve biraz da dağınık bir çocuktu. Öyle ki daha 2 yaşındayken oyun olsun diye ebeveynlerinin odasına girer, annesinin inci gibi dizdiği tüm kıyafetleri yere indirir, çekmeceleri tek tek boşaltırdı.Büyüdükçe kendi odasında da durumlar değişmedi. Sadece odası mı? Okula giderken mutlaka ya kitabını ya defterini unutur. Annesi bazen de babası dersinden geri kalmasın diye koşa koşa ona kitabını yetiştirirdi.

Aysel Hanım çoğu zaman Belgin’e bu yüzden kızıp söylenirdi.

“Akşam yatmak bilmiyorsun sabah da kalkmak! Hayır, madem yatmıyorsun akşamdan çantanı neden hazırlamıyorsun? Her işini son dakikaya bırakmaktan ne keyif alıyorsun anlamıyorum! Ah ne vardı birazcık bana benzeseydin! Sen iş hayatına girince ne yapacaksın çok merak ediyorum. Kimse sana bir gün bile katlanmaz, kimse annen baban gibi nazını çekmez. Bak bu sözlerimi iyice kulağına küpe yap diyeceğim ama bir kulağından girip diğer kulağından çıkıyor!”

Aysel Hanım kızmakta haklıydı… Ancak Deneyimsel Tasarım Öğretisi der ki; “Bu hayatta problemi kim yaşıyorsa çözümü de onun bulması gerekir.” İşler Aysel Hanım’ın ve Belgin’in hayatında hiç de öyle değildi. Daha geçen gün yemek taşıdığı poşetin içine giyilmiş çoraplarını atmış ve bunu da unutup yemek bozulmasın diye poşeti çoraplarla buzdolabına koymuştu. Aysel Hanım bunu görünce iyice sinirlenmişti ama kaç yıldır söyleniyor, değişen bir şey olmuyordu.

Aysel Hanım belki daha derli toplu olur diye dolap düzenleyicileri, telefonuna hatırlatıcılar ayarlamış ancak ne yaptıysa da Belgin’e bir türlü fayda etmemişti. İş başa düştü diyerek her defasında o dağıttıkça Aysel Hanım onun odasından tutun da hayatının her alanını toplayan kişi olmuştu. Ne de olsa annelik bunu gerektirirdi. Hiçbir anne evladının kötülüğünü istemezdi ki… Ne yapıyorsa o daha iyi olsun diye yapıyordu.


 “İnsan hayatında sorumluluk almadıkça hayatta  sorun olmaya başlar.” Der Deneyimsel Tasarım Öğretisi.

Belgin’in hayatında da öyle olmuştu. Karşılaştığı en ufak baskıda hemen gözü annesini arar olmuştu. 25 yaşına geldiği halde doktora giderken bile annesini yanında istiyordu. Aysel Hanım hayata karşı güçlendikçe Belgin bir o kadar güçsüzleşiyordu.Aslında zaman zaman Belgin bu durumdan çok bunalıyordu ve hatta üniversiteyi sırf annesinin her şeyi kontrol etme isteğinden bunaldığı için şehir dışında okumak istemişti ama Aysel Hanım 5 yılın neredeyse 2 yılını Belgin’in yanına gidip gelerek geçirmişti. O olmazsa kızının hiçbir şeyi beceremeyeceğini düşünüyordu.

Belgin hem okulda hem de kaldığı yurtta çok zorlanmaya başlamıştı çünkü ne yapsa arkasını toplayan bir annesi vardı. Annesinin yaptıklarını yapmak o kadar zor geliyordu ki… Hem zaten pek vakti de yoktu ki dağınıklığını toplamaya… Bu durum hayatının her alanını etkilediği gibi okuluna da yansımıştı. Ödevlerini, projelerini hatta sınavlarını bile aksatır olmuştu. 5 sene sonrasında zar zor da olsa mezun olabilmişti.

Ah her yerde sen!

Belgin için zorlu bir sınav daha kapıdaydı. Sıra iş hayatına gelmişti. Belgin birkaç iş görüşmesine gitmiş ancak hiç birini sevmemişti. Aslında uzun zamandır ilgisini çeken bir sektör vardı. Mezun olduğu bölümle pek ilgisi yoktu ama neden olmasın diye geçirdi aklından… Bu işin ilanı açılır açılmaz başvuru yapmış, 3 hafta sonra görüşme daveti almıştı.

İş görüşmesi sabahı ne giyeceğine karar verirken saatin nasıl geçtiğini farkına varmamış “Eyvah yine mi geç kaldım!” diye bir hızlıca evden çıkmıştı. Taksideyken başvuru için gerekli evrakları koyduğu dosyayı unuttuğunu fark etti ama geri dönse görüşmeye geç kalacak, evraklar olmadan da gitse görüşmeye alınmayacaktı.

Neyse ki Aysel Hanım yine imdadına yetişmişti. Dosyayı mülakatlara girmeden Belgin’e ulaştırmıştı. Mülakatları başarı ile tamamladıktan sonra işe alındığı haberini aldı çok geçmeden… Ve beklenen gün gelmişti. Belgin ilk iş gününe merhaba dedi.

İlk günler yeni insanlar, yeni ortam Belgin’i çok motive etmişti. Müşterilerle ilişkileri de sorunsuz ilerliyordu. Cana yakın, sıcakkanlı biriydi ne de olsa… İşinin diğer bir yanı ise düzeni, zamanı iyi yönetebilmeyi ve hızlı organize olabilmeyi gerektiriyordu.

Oysa bu zamana kadar hayatında bu konuları onun için yapan birileri vardı. İş hayatı, ne ev ne de okul hayatı gibiydi. Başı sıkıştığında annesi ya da arkadaşları yoktu. Bu kez kendisi halletmesi gereken problemlerle karşı karşıya kalmıştı. Neredeyse 1,5 ay her gün eve ağlayarak geliyordu. Şefi Ahmet Bey dağınık hallerinden ve bu yüzden işlerin aksamasından dolayı kendisini sürekli uyarmaya başlamış, hatta geçtiğimiz haftalarda “Böyle giderse bu iş yerinde çok uzun süre kalamazsın.” İşten kovulacağının işaretlerini vermişti.

Aslında esnek mizacından dolayı hayatında çok kriz atlattığı için çözüm üretme marifeti de gelişmişti ama kurallarda da esniyor olması hem hayatında tavizler vermesine hem de işte sorunlar yaşamasına sebep oluyordu. Oysa bunca zaman karşısına çıkan planlı programlı olan herkesi annesi gibi Nazi subayına benzetmek yerine farklılığını fark edebilseydi zaafını güçlendirmeyi öğrenecekti.

Belgin planlama konusundaki zaafı sebebiyle işleri yetiştiremiyor ve işler aksadığı için mecburen mesaiye kalıyordu. 18.00’de bitmesi gereken mesai gece 22.00’a kadar uzuyordu.

Bir süre sonra artık mesaiye kalma konusu Belgin’in hayatında zorunlu hale gelmişti. Zamanın çoğu işte geçiyor ne arkadaşlarını doğru dürüst görebiliyor ne de ailesine zaman ayırabiliyordu. Sahte problemler insanın hayatına her zaman sahte çözümleri getiriyordu.




Sorun bende değil, sende!

İnsanın hayatını etkileyen, kalitesiz hale getiren kendi güçlü yanlarını yeterli, zaaflarını ise yok zannetmesiydi. İnsan bir problem yaşadığında çoğu zaman dış dünyayı suçlar. Oysa Deneyimsel Tasarım Öğretisi der ki; “Problem neredeyse çözüm de oradadır.” Belgin de çoğu insanın yaptığı gibi dış dünyada problemi görmüştü ve işten ayrılmaya karar vermişti. Ona göre insan sevdiği işte çalışmalıydı. Seveceğini düşündüğü bir başka iş için tekrar iş aramaya koyuldu. Pazarlama sektörü tam da Belgin’e uygun bir işti. Sık sık sahada olacak ofisin o saçma sapan kurallar yığınından kurtulacaktı. 3-5 müşteri ziyaret edecek gün sonunda da raporlama yapıp kafası rahat evinin yolunu tutacaktı.

Öyle de oldu bir süreliğine… Bir süre sonra Belgin aynı iş yerinde çalıştığı Ceyhun ile tanıştı. Çok uzun sürmeden isteme, söz, nişan derken evlendiler. Belgin’in eşi Ceyhun ve annesi Aysel Hanım o kadar iyi anlaşıyorlardı ki… Hatta zaman zaman Belgin’in aklı bir karış havada hallerine takılmadan edemiyorlardı. Ceyhun da aynı annesi gibi titiz, tertipli, planlı bir hayatı seviyordu. Ceyhun çat kapı misafir sevmez hatta pek misafir sevdiği söylenemezdi. Belgin ise arkadaşlarını toplayıp sabahlara kadar sohbet muhabbet etmeyi pek severdi. Ceyhun’un hayatında her şey planlıydı. Hafta içi iş, hafta sonları da ailesini ziyaret edip vakit geçirmek onu mutlu ediyordu. Belgin işi sebebiyle de sık sık seyahat ettiği için yeni yerleri keşfetmek, hafta sonları farklı yerlere seyahat etmek istiyordu.

Zaman ilerlerken müjdeli bir haber aldılar. Belgin hamileydi. Bu haber onları çok mutlu etmişti. Günler ilerlerken Belgin’in rahat tavırları Ceyhun’u yine çok sinirlendirmişti. Sağlıklı beslenmesi, düzenli yatıp kalkması gerekirken Belgin yine eski halinde yaşamaya devam ediyordu. Ceyhun tıpkı annesi gibi Belgin’in yapması gerekenleri onun yerine yapar hale gelmişti.

Belgin bazen o kadar bunalıyordu ki evden kaçıp gidesi geliyordu ama Ceyhun iyi bir adamdı. Ah bir de şu titizliği olmasa... Belgin hamilelik bir yandan, iş bir yandan artık eve yetişemez olmuştu. Ne yemek yapmaya vakit buluyordu ne de temizlik ama eşi çok titiz derli toplu düzenli biriydi. Evinin düzeninin bozulmasını pek sevmezdi. Zorunda kalmadıkça dışarıda yemek yemekten pek hoşlanmazdı. Ceyhun eve geldiğinde ne yemek bulabildi ne de eşini... Belgin eve döndüğünde büyük bir kavga koptu.

“Hamile olduğun için sesimi çıkarmıyorum ama gezmeye vaktin var ama evinle ilgilenmeye vaktin yok. Bu rahatlığın başımıza çok iş açıyor artık ya kendin farkına varırsın ya da işler daha da kötüye gider Belgin.”

Belgin o kadar üzülmüştü ki bu kadar büyütecek ne vardı? diye düşündü. Canı çok sıkkındı. Ceyhun’un ilk başlarda hayatını kolaylaştırdığını düşünse de artık işler dediği gibi daha da kötüye gitmeye başladı. Belgin’in hayatı hakkında en ufak kararları bile Ceyhun alıyordu. Belgin’e çok yabancı durumlar değildi. Önce annesi, sonra iş hayatındaki yöneticileri, zaman zaman yakın arkadaşları gibi Ceyhun da Belgin adına kararlar alıyordu.

Kavgaları git gide artıyordu. Belgin çok bunaldığı için fikrine güvendiği arkadaşı Ayla’yı arayıp, durumu ona danışmak istedi. Ne ailesi, ne iş hayatı, ne de evlilik hayatı yolunda gidiyordu. İçini döktü arkadaşına... Neden ilişkileri, hayatındaki insanlar bu hale geliyordu? Bir türlü anlam verememişti bunca zaman. Annesinden kaçmış, işini bırakmıştı ama şimdi kaçabileceği bir yer kalmamıştı. Belgin’e göre sanki insanlar ona eziyet olsun diye böyle yapıyordu.

Oysa hiçbir problem insana eziyet etmek için verilmiyordu... İnsan kendisine fayda verecek olandan uzakta yaşadıkça aslında kendine eziyet eder. Kendini anlamadığında, hakkını vermediğinde kendi kendisine zulüm eder.

Kendi içinde ve ilişkilerinde denge olabilmesi için sınırlarının olması insanı güçlü kılan şeydir. Çoğu insan kuralların hayatını kısıtladığını, özgürlüğünü elinden gidiyor gibi hisseder. Oysa kurallar, yasalar içinde insan gerçekten özgür olabilir.

Önce kim değişsin?

Belgin konuşmanın sonunda “Peki, şimdi ne yapmam lazım ki bu problemlerin üstesinden gelebileyim?” diye sordu. Ayla ise; “Çözümü çok kolay ama uygulaması zor bir şey. Önce problemi kabul etmen ve sonra da kendi sebeplerini değiştirmen gerek.” dedi. Çünkü Deneyimsel Tasarım Öğretisi der ki; “Bu hayatta her sebep bir sonucu meydana getirir.” Belgin bunun yolunu merak ediyordu. İnsan problemini nasıl anlar? Problemine nasıl çözebilir? Ve en önemlisi ise kendisini nasıl değiştirebilirdi?

Ayla, “Gerçeği öğrendikçe… Önce insanı tanımak gerek. Kendini tanıman gerek. Güçlü yönlerini, zaaflarını bilmen gerek.” dedi. Belgin’in Deneyimsel Tasarım Öğretisiyle yolculuğu işte o günden sonra başladı.


===

 

Deneyimsel Tasarım Öğretisi geçmiş deneyimlerle yarını şekillendiren bir gerçeklik ilmidir. Bireylerin problemlerini çözmeleri ve hedeflerine ulaşabilmeleri için ihtiyaç duydukları yöntemleri öğretir.

 

“Kim Kimdir”“İlişkide Ustalık”“Başarı Psikolojisi” programlarıyla mutlu ve başarılı olmak isteyen insanlara stratejiler sunar.

 

===

 

“Milyarlarca insan içinde, “bir” kişinin ne önemi olabilir ki?

 

Bunun cevabını o “bir” kişiye sorun!”

 

Yahya Hamurcu

You May Also Like

23 comments

  1. Ayşe Temelci19/9/22

    Rollerin yer değiştirmesi, kaos dünyalar.

    İyi ki neyi neden oluştuğunu durduk, çok kişinin duyması dileğimle 🎁

    Kaleminize kuvvet olsun 🕊

    YanıtlaSil
  2. Pınar Yenilmez19/9/22

    Problemlerin yok sayılması, milyonlarcasının var olmasına sebep olur. Ve kaos başlar... Ne güzel bir yazı, kaleminize yüreğinize sağlık... ☘️

    YanıtlaSil
  3. Bütün insanların doğuştan getirdiği özellikleri farklı olabiliyor, bizi kusurlu yapmaz bu bizi insan yapar. Mesele bu farklılıkları tanımlayabilmek ve bu farklılıkları yönetebilmek . işte bu yüzden bu eğitim bütün insanların alması gereken bir eğitim. Aslında kim kimdir aslında sen kimsin aslında sen kimsin. İşi aynadaki kişi ile başlayalım mı?

    YanıtlaSil
  4. Adsız20/9/22

    İnsan karşısındakini kabul etmediğinde iş çok daha derin bir hal alıyo asıl mesele Allah ın verdiğini kabul etmemek isyan etmek olduğunu farkedemiyo

    YanıtlaSil
  5. Adsız20/9/22

    İnsanın her yönüyle kendini tanımasının gerçekliğini anlatan muhteşem bir yazı olmuş.Çok etkileyici. Elinize,emeğinize sağlık

    YanıtlaSil
  6. Adsız20/9/22

    problemlerimizi çözmek yerine yokmuş gibi davranmak yada başkasına suçu sebep bulmak , başkası olsaydım bu olmayacaktı sanmak…insanın kendisini tanıması, insanı tanıması ne kadar önemli…Elinize sağlık ☘️

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Adsız21/9/22

      İnsan kabul den sonra çözüme ulaşabilir…

      Sil
  7. Adsız20/9/22

    Nereye gidersek gidelim kendimiz değişmediğimiz sürece problemlerimizin de bizimle gelecegini kabul etme ve dönüşüm İçin kendimizi değiştirmenin gerekliliği çok güzel anlatılmış :) elinize sağlık

    YanıtlaSil
  8. Öznur Kılıç20/9/22

    Kendini tanımama ve dış dünyaya suçlamanın nasıl sonuçlar doğurabileceği hayatımızdan örneklerle ne güzel anlatılmış, teşekkürler 🦋

    YanıtlaSil
  9. Adsız20/9/22

    İnsan hayatında sorumluluk almadıkça sorun olmaya başlar
    Çok güzel bir yazı ellerinize sağlık🌸

    YanıtlaSil
  10. Sümeyrak20/9/22

    İnsan çözemediği problemden kaçınca kurtulduğunu zannediyor. Oysa o problem, doğru cevabı almadıkça büyüye büyüye insanı gölge gibi takip ediyor. Taki çözene kadar. Kimse kimsenin yükünü yüklenemediği için probleminide çözemiyor.

    YanıtlaSil
  11. Adsız20/9/22

    Kendini ve insanları tanımanın önemini anlatan güzel bir yazı olmuş. Ve sen problemi çözmedikçe o problem meğer büyüyormuş… teşekkürler.

    YanıtlaSil
  12. Handan20/9/22

    Önce kendimi tanımam çok önemli?
    Neyi yapamıyorum?
    Nereden gol yiyorum?
    İnsanın sürekli kendine bir nazarı olmalı, deneyimsellestirmesi olmalı ki farkedebilsin?
    Hep aynı davranislari yaparak,sonuçları degistiremeyiz...
    Elinize sağlık...

    YanıtlaSil
  13. Adsız20/9/22

    İnsan hayatında sorumluluk almadıkça hayatta sorun olmaya başlar… Ne kadar da doğru…

    YanıtlaSil
  14. Belgin21/9/22

    Peobli kabul et ve gerçeğini bul ve çöz...

    YanıtlaSil
  15. "İnsan hayatında sorumluluk almadıkça hayatta sorun olmaya başlar."O nedenle insanın hayattaki başrolüne odaklanması ve basrolünü kaptırmaması gerekir..Elinize sağlık🍀

    YanıtlaSil
  16. Adsız21/9/22

    İnsanı tanımak ne kadar büyük bir nimet demek ki… Çok güzel ve çok gerçekçi bir öykü olmuş… Emeğinize sağlık👏

    YanıtlaSil
  17. Adsız21/9/22

    İnsan problemimden kaçtıkça daha da büyütüyor aslında. Problemi anlayıp çözmek gerekir. Bu yüzden kendimizi tanıyıp zaaflarımızı tespit etmemiz çok kıymetli.

    YanıtlaSil
  18. Adsız24/9/22

    “Bu hayatta problemi kim yaşıyorsa çözümü de onun bulması gerekir.” Çok doğru... kaleminize sağlık

    YanıtlaSil
  19. Derya29/9/22

    Problemimiz nasıl çözmemiz gerekiyor? Doğaya, hayvanlara, bitkilere detaylı baktığımızda bize verilen mesajları doğru algıladığımızda çözümler zihnimize birbiri ardınca gelir. Her birinden öğreneceğimiz ne çok şey var…

    YanıtlaSil
  20. Aynur güzel10/10/22

    Çok güzel bir anlatım olmuş sonunda çok güzel bir açlık oluşturmuşsunuz kaleminize sağlık .İnşAllah insanlar problemlerini çözmek için gerçek bir ilme, deneyimsel tasarım öğretisine gelirler .Allah herkese nasip etsin bu ilmi.

    YanıtlaSil
  21. Çok güzel ifade edilmiş. Gerçekten problemi kabul etmek çözmenin en zor kısmı 😔

    YanıtlaSil