Çeviri

Sayfalar

Aldım Verdim Ben Seni Yendim

Saat 9:00 ve mesai başlar! Bilgisayarın başlat düğmesine basılır ve tüm gün en çok iletişim halinde olunacak ekran açılır. Çay bir yanda ajanda bir yanda... Bir yudum çay... Yapılacaklar listesine atılan tikler...

Yavaş yavaş diğer çalışma arkadaşları da gelmeye başlar.  Off’ lar puff’ lar havada uçuşarak.

“Servis çok gecikti. “

“Ay çok trafik vardı. “

“Şu çocuklar beni çıldırtacak. “

“Gece hiç uyuyamadım 5 kez uyandı bizim bıdık.”

“Yine kavga ettik sabah sabah…”

Bunlar ana başlık az sonra tüm içerikler ortaya dökülüp herkes kedisinin ne kadar zor durumda olduğunu anlatıp, hayatın çekilmezliğine atıf yaparak eteklerini dökecekler.  Ne de olsa gün uzun...

Çay simit eşliğinde bir çember kurulur ve evet; günlük sitem seansımız başlıyor.

Sabah sabah üstümde pijama kızın saçları ile uğraştım; “yok çok sıktı, yok az sıktı, istediğim gibi olmadı bir daha yap anne” her sabah aynı terane...

“Yaa seninki en azından laftan anlıyor bizimki sabah en az yarım saat ağladı yoktan yere.“

“Oda bir şey mi bizimkine yemek yedireceğine deveye hendek atlattır daha iyi.”

“Canım yemek dedin de gece 10’a kadar çıkamadım mutfaktan…”

“Sen yine iyi ben çıktığımda saat 11 di sonra da cumba yatak; sosyalliğimiz kalmadı valla…”

“Canım sen yine hafta sonu geziyorsun bizde o da yok; hafta sonu bile work work work…”

“Ah geziyoruz doğru ama o da yorucu şekerim dinlenemiyorum ki hiç. Pazar dışarda olunca pazartesi günü işe gelmek tam bir eziyet.”

Benim evladım, benim işim, benim kaynanam, benim eşim. Benim ki başka.

Emin misin?

Benim derdim seninkini yener. Ben daha dertliyim, kederliyim benim hayatım daha zor şeklinde herkesin dertlerini yarıştırma süreci tamamlandıktan sonra en nihayetinde iş için herkesin yerlerine dağılma zamanı gelir. Evet ama süreç tamamlandı zannediyorsanız yanılıyorsunuz.

Sıra oturduğumuz yerden yorumlar kısmına gelecektir.

“Sen çok alttan alıyorsun senin saflığın canım ben söylim!”

“Saflık demeyelim de öyle alışmış davranışı değiştirmek zor geliyor ondan…”

“Sen de bitiremedin şu doktorayı hep tembellikten!”

Bir yere vardırmayan sen öylesin sen şöylesin eleştirileri…

Daimi kendinden bahseden ekran yüzleri…

Daha kendi ile ilgili problemini halledemediği için etrafına da bir hayrı dokunmayan konuşmalar.

Sürekli ben, ben diyen biri ne kadar seni düşünebilir ki?

“Aa ben hiç öyle bir insan değilim? “

(Benim dışımdaki tüm insanlar öyle ama....)

Emin misin?

“Başkalarını da düşünürüm, dinlerim, empati yapmaya çalışırım. “

En son ne zaman birini gerçekten dinledin? Ne dediğini değil de ne demek istediğini anlamaya çalıştın?

Böylesine kendimize dönük olduğumuzu kabul etmiyoruz. Sorun şu; karşımızdaki kişi de kabul etmiyor.

Karşımızdaki kişi bize iyi bir şey söylerken bile amacı kendi ile ilgili iyi bir şey duymak olabilir mi mesela?

“Çok güzelsin”

“Çok zekisin”

Yapılan bir davranışa küçük bir destekleyici söz duymak ne mümkün ama kişiliğe yapılan övgüler havada uçuşuyor.

Çünkü kimse karşısındaki insanın yaptığı iyi bir davranışın üstüne, detayda düşünecek kadar zaman ayırmıyor,; daha yüzeysel övgüler... E tabii kendimiz de övülmek için…

 On tane güzel şey söyledin bir tane övgü alabilmek için.

Biri övmüyorsa da ben överim kendimi. “Şöyle çalıştım, böyle iş çıkardım...”

O kadar küçük bir şey ki, yaptığımın görülebilmesi için benim abartmam da gerekiyor olabilir tabii(!)

Artık samimiyetten şüphe eder olduk. Her şey o kadar abartılı ki!

Düşünün dertlerimiz bile abartılı. Yoksa insan yaşadığı sıkıntıyı gizlemek ister biz onu bile abartarak ilgi toplamaya çalışıyoruz sanki!

İşin bir de başka yönü var. Bu kadar şey yapıyoruz kıymetimiz biliniyor mu?

Tabii ki de hayır…

O kadar çoğuz, o kadar her yerdeyiz ki, işin kötüsü giderek de çoğalıyoruz.

Bir kişi ki şu devirde karşısındakini düşünse, olmuş bitmiş bir olay için insanı kötü hissettirecek bir yorum değil de yaşayacağımız süreçle ilgili bir çözüm önerisi ile gelse... ya da kişiliğimize değil de davranışımıza bir övgüde bulunsa. Gönlümüzde havai fişekler patlayacak…

Sayısı az ama gücü çok olan o insanlar, sayısı çok olanların yanında ne kadar anormal gibi gözükse de süreçte kaybeden gibi gözükse de maçı kendi çıkarı için oynayanlar değil, takımı için oynayanlar kazanacak…


                                                                                                 ===

 

Deneyimsel Tasarım Öğretisi geçmiş deneyimlerle yarını şekillendiren bir gerçeklik ilmidir. Bireylerin problemlerini çözmeleri ve hedeflerine ulaşabilmeleri için ihtiyaç duydukları yöntemleri öğretir.

 

Kim Kimdirİlişkide UstalıkBaşarı Psikolojisi programlarıyla mutlu ve başarılı olmak isteyen insanlara stratejiler sunar.

 

===

 

“Milyarlarca insan içinde, “bir” kişinin ne önemi olabilir ki?

 

Bunun cevabını o “bir” kişiye sorun!”

 

Yahya Hamurcu


You May Also Like

6 comments

  1. Adsız26/11/22

    Herkesin “ben” dediği yerde “sen” diyebilen insan toplamda kazanır bu hayatta. Eleştirmek kolaydır, insanın nefsine hoş gelir ama çözüm sunabilmek doğru olan.

    YanıtlaSil
  2. Adsız27/11/22

    Anlamak bu kadar kıymetliyken hep aktarmak derdinde olmak.
    Güzel bir yazı. Elinize, emeğinize sağlık hocam 🙏

    YanıtlaSil
  3. Adsız27/11/22

    İnsanoğlunun sadece bencilik ederek ben boyutu.da yasiyor olması ve bu hayatta sadece kendinden yana olması üzücü...
    Bu makale insanların bunu fark etmesini sağlayacak bir bakış açısı oluşturması dileği ile ...Yureginize sağlık...

    YanıtlaSil
  4. Adsız28/11/22

    Dertleşmek adı altında daha da dertlenmek..

    YanıtlaSil
  5. Adsız28/11/22

    Dertli olmakla övünür olmak için, olmayan derdi dert edinmek.

    YanıtlaSil
  6. Adsız29/11/22

    Hep bana hep bana... Nereye kadar? Birileri de iyi olmalı ki hayatın tadını birlikte çıkaralım

    YanıtlaSil