Merhaba
yavrum,
Dilerim
iyisindir; keyfin, sağlığın yerindedir umarım. Mektubunu aldım; dayın ile
ilgili olan. Sonra tekrar gönderdiysen, o henüz ulaşmadı.
Dayın
Bartu abinden dert yanmış sana. Ne desem bilemiyorum gerçekten. Bilememek…
Biliyorsun da ama hani “kime ne diyeceksin” durumu var ya… Öyle bir çaresizlik
ki bu… İnsanların çoğunun yanlışta olduğunu fark eden insanın hissettikleri…
Görüyorsun, çözümü de biliyorsun ama söylesen, sözlerin boşa gidecek.
Ya
hu, çocuklarımızdan dert yanıyoruz da sanki biz çok mu doğruyuz(?) Kendisi
çözüm üretemeyen insanların genel ahvali; karşıyı suçlayalım, geçelim. Bu
ebeveyn-evlat ilişkisi de olsa böyle olabiliyor ne acı ki…
Evet,
evlat olmanın sorumlulukları var. Hem de çok fazla… Ama anne olmak, baba olmak
da öyle… Evladının evlatlık yapmadığından şikayet ederken, insan dönüp
kendisine bakmalı; ben ne kadar iyi evlattım, acaba? Yani ne kadar iyi örnek
oldum evladıma?
Ha,
bir de işin ilginç tarafı şu: çocuktan şikayet ettiği şey, davranışsal bir şey
değil ki! Yani çirkin, yanlış yapılan bir şey yok ortada. Neymiş efendim; çok
yavaşmış, çok sessizmiş… Böyle bir şikayet konusu… Yani, gerçekten, işte,
insanın ne diyeceğini bilemediği zamanlar… Hiç mi dert bulamadın, diyesi
geliyor insanın.
Çocuğun
yaradılışı bu! Ne yapsın; söküp atsın mı kendini(!) Tabiki insan geliştirebilir
davranışlarını ama bir gerçek var; bazı insanlar daha az konuşur ve daha yavaş
hareket eder. Bartu abin de onlardan biri. Bunu büyük bir problemmiş gibi,
eksiklikmiş gibi dert edinmenin ne manası var ki?
Şuna
bakmak lazım; ben çok hızlı hareket ediyorum ama ne yapıyorum? Yani, neye doğru
hareket ediyorum. Dönüp bir bakmalı insan… Karşıdakine yavaş diyen, dönüp bakmalı kendine ben neye hızlıyım? Karşıdakine çok sessiz, diyen, dönüp bakmalı
kendine; ben ne konuşuyorum?..
Öyle
ki çok konuşan patavatsızlık edip, az konuşanı sinsi olmakla suçlayabiliyor.
Bu, iki ucun da çirkin olduğunun delili… Ama her uç, karşı ucun çirkinliğine
konsantre olmaktan, kendini geliştirmeye fırsat bulamıyor.
Olumsuzluklara
o kadar kafa yoruyoruz ki burnumuzun dibindeki güzellikleri ıskalıyoruz. Hadi
bir de dayının istediği haldeki olasılıklara bakalım:
Bartu
çok konuşkan, ilişkileri çok güçlü… Yani, herkesle hemen konuşmaya başlıyor.
Çabucak arkadaş oluyor. İnsanlar bunu güçlü ilişki olarak tanımlıyor ya… Oysaki
ilişki demek bu değil…
Neyse, diyelim ki ahval bu…Yani herkesle
hemencecik iletişime geçiyor vs. Tamam da o zaman bu insan, yanlışa götüren ile
de hızlıca bağlantıya geçebilir, demektir bu. Yani, her şeyin bir de öbür yönü
var. Diyelim ki çok hızlı hareket ediyor vs. Çocuğu yakalayamıyorsun; tüm gece
oradan oraya gezmiş. Sözde okumaya gitti ama adam şehrin bütün mekanlarına
hakim… Aile diyor ki bizim çocuk hakim olacak… Sizin çocuk hakim olmuş zaten.
Ama yanlış yere!
Çok
konuşuyor, bülbül gibi şakıyor… Ama boş konuşuyor. Etrafındaki insanlar onun
gözünün içine bakıyor. Ama konuşulana ilgi duyduklarından değil. Acaba
susacağına dair bir işaret görebilir miyiz umuduyla…
Böyle
mi olsaydı?
Yavrucuğum,
İnsan
düşünemiyor. Etraflıca düşünmeyi zaten beceremiyor. Hani, düz mantık deniyor
ya… Aslında o mantık falan değil. Sonu gelmeyen istek… İnsanlar her şeyin kendi
istediği gibi olmasını istiyor. İnsanların bile! Beklentiye bak! Çok acayip
değil mi? Yaradılıştan bahsediyoruz… Oraya bile müdahale etme isteği…
Hiçbir
insanın yaradılışı yontulmayı, eksiltmeyi gerektirmez. Daha güzel bir görüntü
elde etmek için, başka bir yaradılıştan eklemeler yeterlidir. Dolayısıyla
insanın çok yorulacağı bir şey yok esasında. İki var olanı birleştirmek.
İhtiyaç olan müdahale değil; biraz çaba biraz mücadele… Yani, insanın dününden
daha iyi olması için kendisinin bir şeyler yapması gerekir; birilerinin değil.
Demem
o ki yanlış yerde yoruluyoruz. Zaman
kaybediyoruz… Can çıkar huy çıkmaz, denir. Doğru; huy, çıkmaz. Ama huyun
çıkmasına da gerek yoktur zaten. Huyun, mizacın gelişmesine ihtiyaç vardır.
Doğru yöne doğru bir gelişme… Bu süreçte de ebeveyn kendi çocuğunu, yetişkin de
kendini yetiştirmekten sorumludur. Birilerinin yavaşlığı, hızı, sessizliği veya
ilişkileri… Yanlış sahnedesin, derler adama! Yanlış sahnede doğru oyunu nasıl
oynayacaksın? Hadi git kendinle uğraş, derler. Hem kim bilir; belki, senin
biraz yavaşlamaya ihtiyacın var, derler…
Umarım
dayın da gerçeği fark eder yavrum.
Kendine
dikkat et…
https://deneyimseltasarimogretisisemineler4.blogspot.com/2022/11/annemden-mektup-var-6-hakszlk.html
===
Deneyimsel Tasarım Öğretisi geçmiş deneyimlerle yarını şekillendiren bir gerçeklik ilmidir. Bireylerin problemlerini çözmeleri ve hedeflerine ulaşabilmeleri için ihtiyaç duydukları yöntemleri öğretir.
“Kim Kimdir”, “İlişkide Ustalık”, “Başarı Psikolojisi” programlarıyla mutlu ve başarılı olmak isteyen insanlara stratejiler sunar.
===
“Milyarlarca insan içinde, “bir” kişinin ne önemi olabilir ki?
Bunun cevabını o “bir” kişiye sorun!”
Yorumlar
Bildikçe de bilmediğini anlar ve öğrenmeye başlar.
Kaleminize sağlık..