Çeviri

Sayfalar

Annemden Mektup Var - 8 / Yavaş ve Sessiz

                                             

                                                                                                                                                    

Merhaba yavrum,

Dilerim iyisindir; keyfin, sağlığın yerindedir umarım. Mektubunu aldım; dayın ile ilgili olan. Sonra tekrar gönderdiysen, o henüz ulaşmadı.

Dayın Bartu abinden dert yanmış sana. Ne desem bilemiyorum gerçekten. Bilememek… Biliyorsun da ama hani “kime ne diyeceksin” durumu var ya… Öyle bir çaresizlik ki bu… İnsanların çoğunun yanlışta olduğunu fark eden insanın hissettikleri… Görüyorsun, çözümü de biliyorsun ama söylesen, sözlerin boşa gidecek.

Ya hu, çocuklarımızdan dert yanıyoruz da sanki biz çok mu doğruyuz(?) Kendisi çözüm üretemeyen insanların genel ahvali; karşıyı suçlayalım, geçelim. Bu ebeveyn-evlat ilişkisi de olsa böyle olabiliyor ne acı ki…

Evet, evlat olmanın sorumlulukları var. Hem de çok fazla… Ama anne olmak, baba olmak da öyle… Evladının evlatlık yapmadığından şikayet ederken, insan dönüp kendisine bakmalı; ben ne kadar iyi evlattım, acaba? Yani ne kadar iyi örnek oldum evladıma?

Ha, bir de işin ilginç tarafı şu: çocuktan şikayet ettiği şey, davranışsal bir şey değil ki! Yani çirkin, yanlış yapılan bir şey yok ortada. Neymiş efendim; çok yavaşmış, çok sessizmiş… Böyle bir şikayet konusu… Yani, gerçekten, işte, insanın ne diyeceğini bilemediği zamanlar… Hiç mi dert bulamadın, diyesi geliyor insanın.

Çocuğun yaradılışı bu! Ne yapsın; söküp atsın mı kendini(!) Tabiki insan geliştirebilir davranışlarını ama bir gerçek var; bazı insanlar daha az konuşur ve daha yavaş hareket eder. Bartu abin de onlardan biri. Bunu büyük bir problemmiş gibi, eksiklikmiş gibi dert edinmenin ne manası var ki?

Şuna bakmak lazım; ben çok hızlı hareket ediyorum ama ne yapıyorum? Yani, neye doğru hareket ediyorum. Dönüp bir bakmalı insan… Karşıdakine yavaş diyen, dönüp bakmalı kendine ben neye hızlıyım? Karşıdakine çok sessiz, diyen, dönüp bakmalı kendine; ben ne konuşuyorum?..

Öyle ki çok konuşan patavatsızlık edip, az konuşanı sinsi olmakla suçlayabiliyor. Bu, iki ucun da çirkin olduğunun delili… Ama her uç, karşı ucun çirkinliğine konsantre olmaktan, kendini geliştirmeye fırsat bulamıyor.

Olumsuzluklara o kadar kafa yoruyoruz ki burnumuzun dibindeki güzellikleri ıskalıyoruz. Hadi bir de dayının istediği haldeki olasılıklara bakalım:

Bartu çok konuşkan, ilişkileri çok güçlü… Yani, herkesle hemen konuşmaya başlıyor. Çabucak arkadaş oluyor. İnsanlar bunu güçlü ilişki olarak tanımlıyor ya… Oysaki ilişki demek bu değil…

 Neyse, diyelim ki ahval bu…Yani herkesle hemencecik iletişime geçiyor vs. Tamam da o zaman bu insan, yanlışa götüren ile de hızlıca bağlantıya geçebilir, demektir bu. Yani, her şeyin bir de öbür yönü var. Diyelim ki çok hızlı hareket ediyor vs. Çocuğu yakalayamıyorsun; tüm gece oradan oraya gezmiş. Sözde okumaya gitti ama adam şehrin bütün mekanlarına hakim… Aile diyor ki bizim çocuk hakim olacak… Sizin çocuk hakim olmuş zaten. Ama yanlış yere!

Çok konuşuyor, bülbül gibi şakıyor… Ama boş konuşuyor. Etrafındaki insanlar onun gözünün içine bakıyor. Ama konuşulana ilgi duyduklarından değil. Acaba susacağına dair bir işaret görebilir miyiz umuduyla…

Böyle mi olsaydı?

Yavrucuğum,

İnsan düşünemiyor. Etraflıca düşünmeyi zaten beceremiyor. Hani, düz mantık deniyor ya… Aslında o mantık falan değil. Sonu gelmeyen istek… İnsanlar her şeyin kendi istediği gibi olmasını istiyor. İnsanların bile! Beklentiye bak! Çok acayip değil mi? Yaradılıştan bahsediyoruz… Oraya bile müdahale etme isteği…

Hiçbir insanın yaradılışı yontulmayı, eksiltmeyi gerektirmez. Daha güzel bir görüntü elde etmek için, başka bir yaradılıştan eklemeler yeterlidir. Dolayısıyla insanın çok yorulacağı bir şey yok esasında. İki var olanı birleştirmek. İhtiyaç olan müdahale değil; biraz çaba biraz mücadele… Yani, insanın dününden daha iyi olması için kendisinin bir şeyler yapması gerekir; birilerinin değil.

Demem o ki  yanlış yerde yoruluyoruz. Zaman kaybediyoruz… Can çıkar huy çıkmaz, denir. Doğru; huy, çıkmaz. Ama huyun çıkmasına da gerek yoktur zaten. Huyun, mizacın gelişmesine ihtiyaç vardır. Doğru yöne doğru bir gelişme… Bu süreçte de ebeveyn kendi çocuğunu, yetişkin de kendini yetiştirmekten sorumludur. Birilerinin yavaşlığı, hızı, sessizliği veya ilişkileri… Yanlış sahnedesin, derler adama! Yanlış sahnede doğru oyunu nasıl oynayacaksın? Hadi git kendinle uğraş, derler. Hem kim bilir; belki, senin biraz yavaşlamaya ihtiyacın var, derler…

Umarım dayın da gerçeği fark eder yavrum.

Kendine dikkat et…

 

https://deneyimseltasarimogretisisemineler4.blogspot.com/2022/11/sikayet.html

https://deneyimseltasarimogretisisemineler4.blogspot.com/2022/11/annemden-mektup-var-6-hakszlk.html


===

 

Deneyimsel Tasarım Öğretisi geçmiş deneyimlerle yarını şekillendiren bir gerçeklik ilmidir. Bireylerin problemlerini çözmeleri ve hedeflerine ulaşabilmeleri için ihtiyaç duydukları yöntemleri öğretir.

 

Kim Kimdirİlişkide Ustalık”Başarı Psikolojisi programlarıyla mutlu ve başarılı olmak isteyen insanlara stratejiler sunar.

 

===

 

“Milyarlarca insan içinde, “bir” kişinin ne önemi olabilir ki?

 

Bunun cevabını o “bir” kişiye sorun!”

 

Yahya Hamurcu

You May Also Like

7 comments

  1. Adsız1/1/23

    ♥️💜

    YanıtlaSil
  2. Adsız1/1/23

    İnsanın anlatamadıklarına tercüman olmuş bir yazı daha... Emeğinize sağlık 🌿

    YanıtlaSil
  3. Adsız2/1/23

    İnsanı tanımak gerçekten sanat..

    YanıtlaSil
  4. Yazı beni ilk çocuğumun hareketlerini eleştiren kişilerin söyledikleri günlere götürdü. Ne kadar cahilliğin ki çok üzülmüştüm o gün, ama şimdi anladım...

    YanıtlaSil
  5. Adsız3/1/23

    İnsan bildiğini zannettikçe, cahilliğini ispat eder.
    Bildikçe de bilmediğini anlar ve öğrenmeye başlar.
    Kaleminize sağlık..

    YanıtlaSil
  6. Adsız6/1/23

    Tam da yaşayıp hissettiklerim..

    YanıtlaSil
  7. Adsız16/1/23

    Elinize sağlık👍

    YanıtlaSil