Çeviri

Sayfalar

Kimse Yok Mu?..


Bazen insan tutunacak bir el ister..

Bu bazen hiç tanımadığı birinin eli olur, kimi zamanda en yakınının…

Öyle bir dokunuştur ki görünen veya görünmeyen yaraları saran, iyileştiren…

Hem elini uzatanın, hem de eli tutanın kalbini yumuşatan…

Gözünün içini ışıldatır, ruhunu özgürleştirir, yaşam sevinci verir.

“Kimse yok mu?” denilen yerde “Ben varım” diyeni duymak ya da “Ben varım” diyen olmak...

Yardım etmenin, edebilmenin insana verdiği huzurun tarifi yoktur. Öyle ki insan doğduğu andan itibaren hep yardıma muhtaç bir canlıdır. İlk emeklemeye başladığında, elinden tutar en yakınındaki ve yürümeye başlar bir süre sonra... ilk kelimenin çabasına destek olan el, yıllarca hayatı öğretmeye çalışır.  İlk önce şu bilinmelidir: yardıma ihtiyacı olana yardım etmelisin.

İnsan aslında en çok kendine yardım eder…

Çünkü insan yardım ettikçe güçlenir, ayağa kalkar.

Dayanışma içinde olduğumuzda, birlikte yükseliriz.

Kalplerimizi birbirine ısındırmanın yolu yordamıdır yardımlaşmak.

Hastayken kapıma sıcacık çorba getiren komşumla, zor bir projede bana destek olan çalışma arkadaşımla, taşınırken işin ucundan tutan teyzemle, doğum yaptığımda bana dua eden hemşiremle aramdaki tanımlayamadığım bir köprüdür...

Kalbimizin varsa taşlaşan bir yanı, onu yumuşacık yapmanın da sebebidir o …

Düğünü olan komşumun ihtiyacını giderdiğimde, babaannemin halini hatırını sorduğumda, bir yetimin başını okşadığımda... Bir tebessüm hissedilir derinlerde...

Ne kârlı bir alışveriştir o... Karşılık beklemeden verirken kazanmak. Verdikçe bereketlenmek…

Bazen bendeki bir fazla onun eksiği olabilir. Bendeki eksiklik onun fazlası olabilir. Muhtaçlık bizi birbirimize yaklaştırır. Portakalı olanın portakala ihtiyacı yoktur, elmaya ihtiyaç duyar. Elma satanın da portakalcıya ihtiyaç duyduğu gibi.

Küçüğü büyüğü ölçüsü yoktur.

Sokaktaki bir taşı kimseye zarar vermesin diye kaldırmak gibi ya da bir yaşlıyı karşıdan karşıya geçirmek ya da bir insana moral vermek, hatta bazen bir selam vermek gibi…

Aslında toplum olarak geçmişimize baktığımızda, biz bunun çok güzel örneklerini görebiliriz. Osmanlı devleti zamanında yardım etmenin şekli çok asildi. Öyle ki ne yardım eden ne de yardımı alan açıktan gözükmezdi. Yani ‘veren eli alan el görmez’ düşüncesiyle sadaka taşları vardı. Yardım etmek isteyen kimse görmeden oraya bırakır, yardıma ihtiyacı olan da kimse görmeden alırdı.

Ne zarif bir uygulama öyle değil mi?

Kimseyi utandırmadan ve kimseyi böbürlendirmeden ihtiyacı olanın ihtiyacı giderilirdi. Belki bir yerlerde hala bu sadaka taşlarını görebiliriz.

Ama yardıma ihtiyacı olanları görebilir miyiz?

İhtiyacı olana ihtiyacını verebilmek…

İhtiyacı olana ihtiyacı verebilmek için önce neye ihtiyacı olduğunu bilmek gerekir.

Bu ise ancak söylenenden söylenmeyeni, gönenden görünmeyeni anlamakla, algılamakla olur. Mesele bir şeyler verip “oh verdim ya” deyip vicdan susturmak değil.

Mesele, gerçekten ihtiyacı olana ihtiyacı olan şeyi vermek. Bu tıpkı bir puzzleda eksik olan parçayı anlayıp, tam da onu yerleştirmek gibi.

Biraz eskilerde kaldı ama imece usulü gibi de diyebiliriz. Bugün herkes komşuya yardım ederken, sıra bana geldiğinde kocaman yüküm küçülüyor. “Bir elin nesi iki elin sesi var” ya da “Birlikten güç doğar“ diyen atalarımızın bizlere anlatmaya çalıştığı gibi …

Yardım etmek her zaman başkasının eksiğini sendeki fazlayla tamamlamak değildir.

İnsan kendinde yokken de başkasının eksiğini tamamlayabilir. Bunun bereketi çok daha fazladır; Halil İbrahim bereketi gibi…

İnsan kendisi açken de karşısındakini doyurabilir. Karşımdakinin açlığını gidermem için illa karnımın tok olması gerekmez. İşte bu yardımlaşmanın en kıymetli halidir.

Bazen yardım etmek tüm benliğinle yanında olmaktır, bir tebessüm, bir dokunuştur. “Üzülme, yalnız değilsin, terk edilmedin, buradayız”….

O üzgündür ama isyankar değildir. Acı çeker ama bağırıp feryat etmez. Buruktur, şaşkındır ama umutsuz değildir.

Yalnız zanneder ama aslında hiçbir insan yalnız değildir!  

Hiç konuşmadan varlığınla var olmak işte onun yanında...

Bu öyle tuhaf bir duygudur. Bir parçasını tamamlamak gibi..

Dinginleşir, bir huzur kaplar. Bunu anlat dersen anlatamaz, bunu tarif et dersin tarif edemez, öyle bir duygu işte…

Yardım eden, aslında kendine yardım etmiştir.


===

 

Deneyimsel Tasarım Öğretisi geçmiş deneyimlerle yarını şekillendiren bir gerçeklik ilmidir. Bireylerin problemlerini çözmeleri ve hedeflerine ulaşabilmeleri için ihtiyaç duydukları yöntemleri öğretir.

 

Kim Kimdirİlişkide Ustalık”Başarı Psikolojisi programlarıyla mutlu ve başarılı olmak isteyen insanlara stratejiler sunar.

 

===

 

“Milyarlarca insan içinde, “bir” kişinin ne önemi olabilir ki?

 

Bunun cevabını o “bir” kişiye sorun!”

 

Yahya Hamurcu

 

You May Also Like

2 comments

  1. Hayatın amacını anlatan güzel anlatım olmuş 😊🌸

    YanıtlaSil
  2. Ali Buyuran19/4/23

    Yardım eden aslında kendine yardım etmiştir.. çok güzel bir yazı olmuş elinize sağlık

    YanıtlaSil