Ne uyumak, ne de uyanmak bir
anlam ifade ediyordu onun için. Son dönemlerde sırf yemiş olmak için yer, işe
gitmiş olmak için gider olmuştu. Ruhu alınmıştı adeta.
O gece de çok az
uyuyabilmişti. Sabahın erken saatlerinde uyandığında
“Her şey bitti” diye düşünmeye başladı, artık hayatı eskisi gibi olmayacaktı.
Ne çok acı çekmiştiı; tavizler ve tartışmalarla dolu bir hayat… Yanlış verilen
tepkiler, hatalı söylenen sözler... “Zamanı geriye alabilsem ne iyi olurdu.”
diye düşündü. Bir girdabın içinde gibiydi, pişmanlıkları vardı; boğazı düğüm
düğüm oldu, yutkunamadı.
Kendini kötü hissediyordu ama zihnindeki olumsuz
cümlelere takıldıkça bir kısır döngüye gireceğinin farkındaydı. Buradan çıkmak
için bir şeyler yapmalıyım diye geçirdi içinden. En sonunda sabahın
serinliğinde yürüyüş yapmaya karar verdi. Hiç hareket etmek istemiyordu ama
kendisini zorlaması gerektiğinin farkındaydı. Çünkü ne zaman doğada veya deniz
kenarında yürüyüş yapsa ona iyi geliyordu. İçinde bulunduğu kısır döngüden
çıkmak için buna ihtiyacı vardı.
Üzerine geçirdiği eşofmanıyla kendisini dışarı attı.
Dakikalarca yürüdükten sonra boğazın kenarında boş bulduğu ilk banka oturdu. Denizin
serin sularına bakarken “Tüm bu hatalarımı denizin serin sularına atabilsem
keşke!” dedi. “Kurtulabilsem tüm bunlardan keşke... Keşke bu kadar keşkeler
biriktirmemiş olsam.” diye fısıldıyordu. Deniz kıyısından birden bakışları yan
taraftaki korunun yeşeren tomurcuklu ağaçlarına kaydı. Kim bilir ne kışlar, ne fırtınalar, ne sert
rüzgarlar görmüştü bu ağaçlar? Kaç kez dalları kırılmıştı ama hala dimdik
ayaktaydılar. Üstelik tomurcuklanmış, yeşillenmişlerdi. Çok değil birkaç gün
önce kupkuru olan bu dallar nasıl oluyor da canlanıyordu? Nasıl da ağaçlar her
sene yaşadığı kış yüzünden ümitsizliğe düşmüyor, her bahar yeniden çiçekleniyordu?
Yeniden başlayacak azmi nereden buluyorlardı? Azim miydi onlara sürecin sonunda
meyve verdirten? “Bir ağacın yaptığını ben neden yapamıyorum?” diye düşündü.
Çocukluğundan beri yaptığı küçük bir hatada veya
yaşadığı ufak bir olumsuzlukta çok çabuk morali bozulurdu. Annesi sürekli ona “İnsan
pişmanlık yaşarken umudunu kaybetmemeli” derdi. Bu onun zayıf noktasıydı. Hatasından
pişman olup hemen ders çıkarmak ve yoluna devam etmek yerine oraya takılıp
kalırdı. Yere düştüğünde kalkarken çok oyalanıyordu bu yüzden.
Yeşeren ağaçlara bakarken “Benim için de bir şeyler değişebilir
mi acaba?” dedi içinden. Kupkuru ağaç bile yeşillenip çiçek açıyorsa, meyve
veriyorsa; onun da meyve vermeye hazır hale gelmesi için önce yeşillenip, çiçek
açması gerekiyordu. İçinde yeşeren umut
ışığını fark etti.
“Bunları tomurcuk haline çevirmek için hemen harekete
geçmeliyim.” dedi. Artık rüzgârın esintisi hafiflemişti ve bulutlardan süzülen
güneş ışınlarını gördü. “Tıpkı günün en karanlık saatinden sonra gelen aydınlık
gibi ben de feraha erebilirim.” diye geçirdi içinden. İçine tarif edilemez bir
sevinç doldu.
Nasıl ki güneş doğmaktan hiç vazgeçmiyorsa o da
vazgeçmeyecekti, nasıl ki ağaçlar her kışın ardından çiçek açmaktan
vazgeçmiyorsa o da vazgeçmeyecekti…
Umudunu kaybetmeye ne zaman meyletse annesinin ona söylediği
cümleleri hatırladı. “Her dezavantajın içinde bir avantaj, her zorlukla beraber
bir kolaylık vardır”
Bundan sonra yaşadığı olumsuz olayların içindeki
avantajları düşünmeye karar verdi. Ben bir insanım tabi ki hata yapabilirim.
Kendime karşı merhametli olmalıyım. Bundan sonra hata yaptığımda neden böyle
oldu diyip umutsuzluğa kapılmayacağım. O hatanın bana vermek istediği dersi
almaya çalışacağım dedi içinden. Yüzünde bir tebessüm belirdi.
Kararla insanın içinde filizlenen bir fidandır umut,
filizlenip yeşillenir sonra da meyve verir. İşte bahar tam da bu demek; yeni
umutlarla daha iyiye, daha güzele olan inancı kaybetmeden ileriye bakabilmek… İleriye
dönük amaçlarının doğrultusunda emek harcamak… Zorluklara göğüs germek ama hep
bunların geçiciliğinin farkına vararak hareketi durdurmamak…
“Hareketi devam ettireceğim” dedi azimle. Sonra baharı düşündü iyi ki vardı, iyi
ki umut da vardı. Şu değişen doğanın ona öğrettiklerine bakıp “Hayatın kendisi
bir mucize” dedi
Mucizeyi insan, hep uzaklarda arar. Halbuki çok
yakınındadır, baharın gelişiyle açan çiçekte, insanın içini ısıtan güneşte,
doğanın üstünü örten, her yerini kaplayan yeşilinde...
Toprağın uyanışında, içinden filizlenen tomurcuğunda, insanın bu süreçteki
canlanması, yenilenmesi, bahara uyumlanması, baharda doğanın kabuk değiştirmesi
gibi insanın fazlalıklarından arınması... İşte tüm bunlar bir şükür vesilesiydi
ve tüm bunlar insana umut aşılıyordu.
===
Deneyimsel Tasarım Öğretisi geçmiş deneyimlerle yarını şekillendiren bir gerçeklik ilmidir. Bireylerin problemlerini çözmeleri ve hedeflerine ulaşabilmeleri için ihtiyaç duydukları yöntemleri öğretir.
“Kim Kimdir”, “İlişkide Ustalık”, “Başarı Psikolojisi” programlarıyla mutlu ve başarılı olmak isteyen insanlara stratejiler sunar.
===
“Milyarlarca insan içinde, “bir” kişinin ne önemi olabilir ki?
Bunun cevabını o “bir” kişiye sorun!”
Yorumlar