Her Şey Yok Olup Gittiğinde

 


“Anne, anneeee…. Ne zaman çikolata almaya gideceğiz”

Kıvırcık saçlarının lüleleri yüzüne düştükçe eliyle itip annesine doğru zıplayarak koşan ve neşeli sesi beyaz parlak bir bulut gibi havaya yayılan, parktaki çocuğa baktı Neslihan. Çikolata alma ihtimalinin oluşturduğu sevinç toprak rengi gözlerinin tâ içindeydi. Sahi çikolata alabilme ihtimali bir insanı bu kadar mutlu edebilir miydi?

Kendine döndü, düşündü. Her şeyi alabilecek gücü, zamanı, sağlığı, kocaman bir hayatı varken şu minicik çocuk kadar mutlu olamayışına üzüldü. Bir zamanlar o da çocuktu. Daha dün gibiydi, küçüklüğü geldi aklına. Annesi dizlerinin çok altında dikti diye kızarak giydiği küçük pembe çiçekli etekle aynaya bakar, sonra da soluğu annesinin yanında alırdı. “Anne ne zaman uzayacağım, ne zaman büyüyeceğim ben?! Ablam gibi ne zaman olacağım? Çok sıkıldım, ben artık büyümek istiyorum!” diye annesinin başının etini yer dururdu. 

Büyümek için sabırsızlanırdı. Aksi gibi günler geçmez, zaman ilerlemezdi. Aylar geçti, yıllar geçti büyüdü. Saçı boyu uzadı, okula gitti, karneler aldı, arkadaşlar edindi, ödevler yaptı, en yüksek notları hep Neslihan aldı. Dersleri çok iyiydi, okulda başarılıydı ama içinde bir boşluk, tarif edemediği bir şey vardı.

“Ah şu okul bitse, bir rahatlasam, öyle mutlu olacağım ki” dedi durdu… Okul bitti sevindi keyiflendi ama hala bir şeyler eksikti. Üstüne bir de akrabalarının soruları çok yorucuydu. Annesinin altın günlerinde çıkmaz yola girmiş şoför kadar çaresiz hissediyordu. Çünkü o günlerde bu soruların kaçışı yoktu. “Ne zaman atanıyorsun? Komşunun kızı Seda atanmış çoktan. Ders çalışıyor musun?”

Okulun bitmesinin mutluluğu boğazına düğümlenmişti. Ama biliyordu atanınca mutlu olacaktı.  Ertesi sene atandı, herkes sevindi. Neslihan da çok sevindi ama sonra o eksiklik hissi yine peşini bırakmadı. Artık gelen soru şekilleri de değişmişti.

“Eee epey oldu atanalı, yok mu birileri? Ne zaman evleneceksin? Yaşıtlarının çoktan çocuğu oldu bile. Bak evlilik güzel şey, senin de yaşın geldi…” Bitmeyen, dünya dolusu söz. Evlenen herkes mutlu muydu? İnsanın en mutlu günü diyorlardı. O halde o da mutlu olmak için evlenmeliydi. Evlenmeyi amaç edindi ve gönlünce aklına uygun birini sevdi, evlendi. Bu sefer oldu herhalde derken, baktı ki eksiklik hissi onu terk etmemiş... O tarif edemediği boşluk geçmemişti. 

 

Mutlu olmak için okulu bitirmişti, mutlu olmak için işe girmişti, mutlu olmak için evlenmişti ama yine de “Tamam oldu, işte bu!” diyemiyordu. Bir eksiklik vardı ama o neydi? Çocuk! Tabii ya, evliliğin meyvesi bu. Çok da güzel bir meyve. Annesi de ara ara söylenirdi: “Kızım artık ne zaman torun seveceğiz?” diye gözlerini devirerek. İşte o eksik de tamamlanmıştı. Çocuğu oldu ve yıllar içinde onun büyüdüğüne şahit oldu. Çok seviyordu, canından bir parçaydı ama gel gelelim içindeki boşluk çok geçmeden evladıyla bir olup bölüverdi yine gece uykularını. Yahu neydi eksik olan?

Eskiden giyemediği kıyafetleri rahatça alabiliyordu. Eskiden yiyemediği şeyleri alıp yiyebiliyordu. İyi bir kazancı vardı. Gezmek istediğinde geziyordu. Çocuğunu, eşini, evini, işini seviyordu. Ne yapılabilirdi başka? Nasıl mutlu olurdu insan? Daha ne olsundu? Her şeyi iyi gözüküyordu? Ama mutlu değildi. Her şey anlamsız geliyordu.

Neyi amaç edinmişti?

İnsanın okula gitmesi, mezun olması, memuriyet sınavını kazanması, atanması, evlenmesi çocuk sahibi olması güzeldi. Ama insanın asıl amacı bu olduğunda mutlu olamıyordu. Hayattaki amacın bir yerlerde iyi anne, bir yerlerde iyi patron, bir yerlerde iyi komşu olmaktan çok daha üst bir şey olması gerekirdi. O amaç ki bu dünyada somut bir şeyde karşılığı yoktu. Neslihan bunu ancak kırk yaşına geldiğinde anlamıştı…

İnsan araçları amaç edinince mi mutsuz olurdu? 

Neydi onu mutlu ve mutsuz eden gerçekler? 

Aradığı mutluluğu, mutluluk zannettiği şeylere ulaşıp o olmadığını anlayarak geçirmişti ömrünü…

Koca bir ömür boyunca gerçeğini ararken yanılgılar, aramak ve bulamamak çok acıtır insanı..

Peki nasıl bulacaktı gerçek mutluluğu? Hiç geçmeyen, kalıcı olan o mutluluğu…

Aradığını bulanlar var mıydı? 

Bulan varsa nerede ve nasıl bulmuştu? 

Herkesin peşinde olduğu ama çok az insanın ulaştığı o mutluluğu…

Sahi nereden bulacaktı?

Evet sen! Ne yapsa mutlu olamayan insan. Senin amacın ne? Olur da bir gün sahip olduğun her şey, edindiğin her etiket, yükseldiğin her makam, canından öte bağlandığın her can… Her, ama her şey yok olup giderse, seni hayata bağlayacak amacın ne?

===

 

Deneyimsel Tasarım Öğretisi geçmiş deneyimlerle yarını şekillendiren bir gerçeklik ilmidir. Bireylerin problemlerini çözmeleri ve hedeflerine ulaşabilmeleri için ihtiyaç duydukları yöntemleri öğretir.

 

Kim Kimdirİlişkide Ustalık”Başarı Psikolojisi programlarıyla mutlu ve başarılı olmak isteyen insanlara stratejiler sunar.

 

===

 

“Milyarlarca insan içinde, “bir” kişinin ne önemi olabilir ki?

 

Bunun cevabını o “bir” kişiye sorun!”

 

Yahya Hamurcu

Yorumlar

Adsız dedi ki…
Çok etkileyici, hayatımızın özeti 😔
Adsız dedi ki…
Kalpler ancak ne ile meşgul olunca tatminlik yaşanırdı sahii? Hep o istediğimiz o somuttaki sonuçlara ulaşınca mi? Yoksa gerçek amaca doğru koşarken geçmeyen o eminim hissiyle mi? Hiç dusunmeyizki. Oysa düşünmemiz için neler geldi de önünüze biz yine anlamadık mi? H.ç
Adsız dedi ki…
İnsanın elini başına koyup düşünmesi gerekeni hatırlatan güzel bir yazı olmuş. Sahi neydi insanın amacı?