İlişki kurduğu insanları neye göre seçer insan?
İlişkilerde fayda veren mi daha kârda, yoksa “ne alırsam o kâr”
diyen mi?
Hayattaki gayreti ne içindir insanın? Kim içindir? Ne oldu? Değdi
mi bunca çabaya?
Odasının balkonunda oturup gökyüzünü seyrediyordu Ayşe. Her
zamankinden farklı bir hava vardı. Yıldızlarla donatılmış gökyüzü yine
büyülemişti O'nu. Dirseklerini balkonun kenarına dayayıp, düşünmeye başladı. Ne
zaman kendini boğulacak gibi kötü hissetse, balkona çıkıp gökyüzünü seyrederdi.
İşte o zaman, zihnindeki sorular birbiri ardına gelirdi.
Her şey nasıl da birbiriyle ilişkili bu hayatta... Karıncayla
toprak, rüzgârla yağmur, ağaçlar, gökyüzüyle yıldızlar ve gezegenler... Muazzam
bir sistem var. Hiçbiri birbirine engel olmuyor. İnsanı nasıl da rahatlatıyor…
Derin bir nefes daha çekti. Yağmur sonrası toprak kokusu
yayılmıştı geceye. Öylece kaldı bir süre. Burnu, eli ve yanakları buz kesmişti.
Durduramadığı gözyaşlarıyla birlikte bir titreme tuttu...
Ne büyük hayallerle o firmada işe başlamıştı. Çocukluktan beri en
büyük isteği, kariyer yapmak, başarılı olmaktı. Uluslararası ticaret yapmak çok
havalı gelmişti ve başarmıştı da… İşinde kısa sürede yükselmişti. Patronun
yakışıklı oğluyla da evlenmişti.
Yükselme hırsı öyle büyüktü ki Kerem’in ne kadar sorumsuz ve
bencil olduğunu görememişti. Bazen trafikte veya AVM’de sudan sebeplerle kavga
çıkardığını ve “Siz benim kim olduğumu biliyor musunuz? Sizi sürüm sürüm
süründüreceğim” gibi söylemlerin nedenini çok sonra idrak etmişti. Ayrılmak
istediğini söyledi...
“Sen kimsin de benden ayrılmak istiyorsun? Ben olmasam sen zor
başarırdın. Var ya, aslında ben sana iki gömlek büyük geldim. Ondan burnun
havada geziyorsun, benim soyadımı taşıdığın için insanlar sana hürmet ediyor…”
Hep böyleydi; hep onun
istekleri, onun üzüntüleri, onun başarıları, onun sevinci, kırgınlıkları daha
önemliydi. Herkes ona göre şekil almalıydı. Başkalarının düşüncesi ve
yaşantısının bir önemi yoktu. İyi bir sonuçla karşılaştığında kendisinden
biliyordu. Ancak her kötü sonuçta suçlu kendisinden başka herkes oluyordu.
“Nerede hata yaptım?” diye düşünüyordu Ayşe. Bu sorunun cevabını
bulmak ve kabul etmek hiç kolay değildi. Ama şunu fark etti; Her ikisi de
hırslıydı. Ayşe, istediği sonuca ulaşmak için yapılan her şeyi mübah görüyordu.
Kerem ise ailesinin imkanlarının vermiş olduğu konfordan acayip bencilleşmişti.
İkisi de hırslarının kurbanı olmuştu. Ve hırslı olunca, başarılı olacaklarını zannediyorlardı.
Peki gerçek başarı neydi? Kariyer sahibi olmak mı? Zengin olmak
mı? Eğer öyleyse neden kendini bu kadar mutsuz hissediyordu?
Gerçek başarının, insanın kendisini geliştirmesi, güzel ilişkiler
kurması, ihtiyaç gidermesi ve faydaya yönelik tercihler yapması olduğunu söylemişti
bir arkadaşı. Öyle miydi gerçekten?
Zihninde dolaşan soruları durduramıyordu. Anlaşılmak isteyen değil
de anlayan olmak... Bu o kadar zor muydu?
“Gerçekten ben kimim?” diye düşündü Ayşe. Anlamaya çalışan mı? Hep
istekleri olan mı? Karşıdakinin ihtiyacı nedir diye düşünenlerden mi? Yoksa, bu
hayat sahnesinde hep “Ben” deyip sahneden bir türlü ayrılamayan mı?
Herkesin “Ben” dediği yerde “Sen" diyebilmektir marifet, der
Deneyimsel Tasarım Öğretisi....
Ayşe, yanındayken kendini iyi hissettiği arkadaşını aradı:
“Seni şimdi anladım; İnsan, mutlu etmeden mutlu olamıyormuş.
Kariyer, zenginlik falan değilmiş başarı denilen şey... Başardım dediğin yer,
bazen eksilerde bir yer olabiliyormuş. Şimdi sıfır noktasına gelmek istiyorum.
Ne yapmalıyım? “
===
Deneyimsel Tasarım Öğretisi geçmiş deneyimlerle yarını şekillendiren bir gerçeklik ilmidir. Bireylerin problemlerini çözmeleri ve hedeflerine ulaşabilmeleri için ihtiyaç duydukları yöntemleri öğretir.
“Kim Kimdir”, “İlişkide Ustalık”, “Başarı Psikolojisi” programlarıyla mutlu ve başarılı olmak isteyen insanlara stratejiler sunar.
===
“Milyarlarca insan içinde, “bir” kişinin ne önemi olabilir ki?
Bunun cevabını o “bir” kişiye sorun!”
Yorumlar