İnsan...
Ah, o unutkan
insan...
Bazen sahip olduklarına, yaşadıklarına şükretse de...
Çoğu zaman şikayetçi...
Çoğu zaman memnuniyetsiz...
Çoğu zaman mutsuz...
Yani çoğu zaman itici...
Hiç değişmeyen bir öykü bu;
Şükredenin şükrünün arttığı,
Şikayet edenin şikayetinin arttığı...
Yılmaz ailesi güne oldukça gürültülü bir şekilde başladı.
Meltem'in morali bozuktu. Sabah sabah oğlu, omleti beğenmediği için söylenip
duruyordu. "Söylenme artık, iki
ayağım bir pabuca girdi zaten!" diye çıkıştı oğluna. Evde yumurta
kalmadığı için yenisini yapamamış, oğlu inadından aç gitmişti okula.
İşe gitmek için odasına girdiğinde en sevdiği eteğinin
üstündeki lekeyi gördü. "Off! Ne giyeceğim şimdi ben!"
Dolabı karıştırırken, telefonuna mesaj geldi. Kızının
öğretmeniydi mesaj atan. Yine ödevini yapmadan gitmişti okula ve öğretmen
Meltem ile görüşmek istediğini yazmıştı. "Hangi birine yetişeyim! Kaç
parçaya bölüneyim ki acaba?" diye sızlandı. “Her şey nasıl bu kadar
ters gidebilir? Bir türlü anlamıyorum!..”
Büyük kızları Selin'in ise o gün final sınavları vardı. Son
gün ders çalıştığı için uyanamamıştı ve sınava da geç kalmak üzereydi... O gün
en zorlandığı dersin finali vardı. "Ne ara finaller geldi ki off hiç
çalışamadım!" diyerek okula yetişmek için koşturuyordu evin içinde Selin.
Babaları Ali’nin ise dünden beri canı sıkkındı. Dün
yaşadıklarından sonra işe gitmek bile istemiyordu. Uzun zamandır beklediği şef
pozisyonuna, işe daha 1 sene önce başlayan biri getirilmişti.
Aynı saatlerde, yan dairede oturan büyük anneleri Fatma Teyze,
camdan dışarı bakıyordu. Taşların arasında açan papatya dikkatini çekti Fatma
Teyze'nin. O zorluklar içerisinde nasıl da hayat bulmuştu. Nasıl çiçek açarım,
nasıl susuz büyürüm burada dememişti o minik papatya. O taşlar içinde büyüyüp
çiçek açtığını görünce, gözlerinden bir damla yaş aktı... "Şükürler
olsun!" dedi.
Aslında insanın da ne kadar az şeye ihtiyacı vardı. Hiç fark
etmediği, memnun olmadığı ev, iş döngüsünün monotonluğu bile şükür sebebiydi.
Sadece sağlıklı olmak, birlikte olmak, hatta bunların farkında olup
şükredebilmek bile ayrı bir şükür sebebiydi... Yemek mi?.. Bulunur. Su? Bulunur...
Hepsi insan çabaladıkça zaten olurdu. Ama az ile yetinebilmek, bu farkındalık,
bu ilim en çok ihtiyacımız olan şeydi...
Gençken hiçbir şeyleri yoktu Fatma Teyze’lerin. Çalışıp
çabalayıp her şeye zamanla sahip olmuşlardı. Az kıyafetleri olurdu; birini
yıkayıp, öbürünü giyerlerdi. Akşam bir çeşit yemek yerlerdi. Bazen ise akşam
menemeni.... Ne lezzetli olurdu o menemen. Onu böyle lezzetli yapan ailesiyle
birlikte olmasıydı. O zaman da mutluydu, şükürlüydü, gün geçtikçe her şeyin
daha da fazlası olmuştu. "Ne çok şükredecek şey var etrafta." diye
geçirdi içinden...
Zıtlıklar arasında, hiç değişmeyen öyküler...
Şükrettikçe, daha da şükredeceklerle karşılaşılan...
Şikayet ettikçe, şikayetini arttıracağı olaylarla karşı
karşıya kalınan...
İnsanın kendi kendini üzdüğü bir öykü..
Şimdi artık sen de biliyorsun,
En çok neye ihtiyacın olduğunu...
Az ile yetinebileceğini...
Az olanın aslında ne çok olduğunu...
Şükrettikçe ne kadar da çoğalacağını...
Mutlu mu olmak istiyorsun?
Sırrı burda saklı;
Şükür sebeplerinde saklı…
Sır, insanın şükründe…
Yeter ki algılayabilenlerden ol…
Yeter ki o taş arasındaki papatyayı görebilenlerden ol…
===
Deneyimsel Tasarım Öğretisi geçmiş deneyimlerle yarını şekillendiren bir gerçeklik ilmidir. Bireylerin problemlerini çözmeleri ve hedeflerine ulaşabilmeleri için ihtiyaç duydukları yöntemleri öğretir.
“Kim Kimdir”, “İlişkide Ustalık”, “Başarı Psikolojisi” programlarıyla mutlu ve başarılı olmak isteyen insanlara stratejiler sunar.
===
“Milyarlarca insan içinde, “bir” kişinin ne önemi olabilir ki?
Bunun cevabını o “bir” kişiye sorun!”
Yorumlar
Yeter ki algılayabilenlerden ol…
Yeter ki o taş arasındaki papatyayı görebilenlerden ol…kaleminize sağlık ✨🌸
Şikayet edenin şikayetinin arttığı...
Her anında insana düşen: SEÇİM. Neyi seçiyorsun şikayeti mi yoksa şükrü mü? Neyi arttırmak istiyorsun? Şikayeti mi yoksa şükrü mü? Seçimi iyi olanlardan olmak ümidiyle...