Zamanın bir yerinde, çok uzak ülkelerde bir prenses yaşarmış,
diye başlıyordu en sevdiği masallar. İlk masalı nerede ve nasıl dinlemişti
bilmiyordu. Ama nerede bir masal duysa, hemen kulak verirdi.
Çocuk aklıyla ev telefonundan masal dinleme numarasını
çevirip, gizlice dinlediği masallar da geldi aklına. Hiçbir masalı “zamanın bir
yerinde, çok uzak ülkelerde bir prenses yaşarmış” kısmından sonra dinlememişti
aslında. Çünkü telefon faturası yüzünden evde çıkan tartışmalardan nasibini
almıştı zamanında.
Otuzlu yaşlarda, bir akşam, zamanın bir yerinde olduğunu fark
etti. Dinlediği masal gerçek miydi? Tacı da yoktu, kabarık elbisesi de... Öyle
çok uzak ülkelerde de değildi; evde pijamayla oturuyordu. Birden bir ışık yandı
zihninde... “Bir dakika! Prensesler pijama giyer miydi? “ Acaba, kendisi
prenses olmayabilir miydi?
Etrafına bakındı. Duvarda asılı resimlerini çok beğeniyordu.
Kendine baktıkça bakası geliyordu. Bazen saatlerce aynanın karşısında
geçiriyordu zamanını… Kendini ne kadar da beğeniyordu. Herkesin, onu hayranlık derecesinde beğendiğini
düşünüyordu.
Gün içinde yaşadığı ufak problemler çok moralini bozuyordu;
nasıl ona böyle davranabilirlerdi. O çok özel bir insandı... Patronunun, dünya
senin etrafında dönmüyor, sözü tokat
gibi çarpmıştı.
İş yerinde güzelliğiyle insanları kendine çekiyordu. Herkesin
sahip olmak istediği bir fiziği vardı. Bunun için özel bir çaba harcamamıştı
üstelik. Ona doğuştan verilmişti.
Çocukken etrafındakiler onu, ‘‘ALLAH seni özenmiş de yaratmış’’
diye severdi. Bu yüzden o kendisinin özel olarak yaratıldığını düşünüyordu.
Bilmiyordu ki herkes kendine özeldi. Somut değil de soyut güzelliğin daha
kalıcı olduğunu henüz fark edememişti.
Oysa ne demişti teyzesi ? “Gözlerin güzelliği geçicidir, mühim
olan güzel bakabilmek... Dudakların güzelliği geçicidir, mühim olan
gülümseyebilmek... Doğuştan bize verilmiş olan ve verilmemiş olan ne varsa,
hepsi sınavın bir parçası... Biz verilenler üzerine soyutta ne ekleyebiliyoruz?
Mühim olan bu.”
Bunları hatırladı... Bir de o pespembe peri masallarını.
Belki de masal gibi olan hayatıydı. Ama her masalın da bir
sonu vardı. Sonsuza kadar mutlu yaşadılar, sözüne inanmayacak kadar büyümüştü
Hande. O’nun masalında kötüler de vardı, iyiler de. Kendisi neredeydi peki?
İnsanlara güzellikler yapmayı çok severdi. Her şeyi tatlı dille yaptırmaya çalışırdı.
Peki ya fayda? Fayda O’nun önceliği olmamıştı hiçbir zaman.
Her şey için güzellikle yapmak yetmeliydi. Tatlı dil yılanı bile deliğinden
çıkarır sözünü boşuna dememişlerdi sonuçta. Halbuki fayda yoksa her güzellik
çirkinleşmeye mahkûm kalırdı. Aynı, dalından koparılmış bir gülün bir süre sonra kokusunu da rengini de kaybetmesi
gibi...
Artık masalların gerçek olmadığını anlamıştı. Hayatta
başarılı ve mutlu olmak için masallara değil, gerçeklere ihtiyacı vardı. Bunu
acı deneyimlerle öğrenmişti. Yaşıtları evlenip ailesini kurmuştu. Ama o bir
ilişkiyi bile sürdürmekte zorlanıyordu. Oysa çok güzel konuşurdu, sıcaktı, güler
yüzlüydü.
Her problemi
güzellikle çözebileceğini sanmıştı. En son biriyle görüşmüş, birkaç görüşmeden
sonra adam bir daha aramamıştı. Kendisine çok değer verdiği için, beklentisi
yüksekti. O’na değer versinler istiyordu. Bu da karşıdaki kişiyi soğutuyordu. Hep
Hande’nin istekleri ve ihtiyaçları vardı.
Abisi ile yengesinin ilişkisini düşündü. Nasıl da sevgiyle yirmi
bir yılı birlikte geçirmişlerdi. Hem de ta lisedeyken sevmişlerdi birbirlerini.
Nasıl oluyor da hayatın bu koşuşturmacasında, bu zorluğunda birbirlerinden
sıkılmamışlardı.
Yengesini düşündü çok güzel bir kadın değildi. Ama hep güler
yüzlüydü, marifetli ve ikramlıydı. Onlara gidince kendisini çok iyi hissederdi
Hande. Harika yemekler, sıcak sohbetler… yengesi onun bile farkında olmadığı
ihtiyaçlarını görürdü. O evde, kendisini güvende hissederdi. Evet evet hiçbir
yerde olmadığı kadar huzurlu olurdu. Abisi de evine eli kolu dolu gelen, eşini tatlı
sözlerle mutlu eden ve çocukları ile ilgili bir babaydı. Neredeyde hiç
tartışmıyorlardı. Evet birkaçına şahit olmuştu ama o kadar kısa sürüyordu ki
bir taraf muhakkak sevimlilik yapıp, diğerine yaklaşıyordu.
Hande abisinin de neden evine 21 yıldır koşarak gittiğini ve
yengesinin neden her defasında abisini o güler yüzü ile karşıladığını anladı. İnsanın
kendisini huzurlu hissettiği, güvende olduğu yere yuva deniyordu. Doğru bir
ilişki için karşı tarafın istek ve ihtiyaçlarını da anlamak ve bunları karşılamak
gerekiyordu….
Hande sonunda, içinde bulunduğu durumunun sebebini anladı:
“Evet sanırım bir
ilişkide karşı tarafta olmayanı karşılamak” esas anahtar cümleydi …
===
Deneyimsel Tasarım Öğretisi geçmiş deneyimlerle yarını şekillendiren bir gerçeklik ilmidir. Bireylerin problemlerini çözmeleri ve hedeflerine ulaşabilmeleri için ihtiyaç duydukları yöntemleri öğretir.
“Kim Kimdir”, “İlişkide Ustalık”, “Başarı Psikolojisi” programlarıyla mutlu ve başarılı olmak isteyen insanlara stratejiler sunar.
===
“Milyarlarca insan içinde, “bir” kişinin ne önemi olabilir ki?
Bunun cevabını o “bir” kişiye sorun!”
Yorumlar