Çeviri

Sayfalar

Bazı Anlar Bir Ömürdür

 


Selin iş yerinde kurulun kararını bekliyordu. O kapının ardında neler dönüyor tahmin edebiliyordu. Sanki içinde bir ateş yanıyordu ve aynı zamanda üşüyordu. Projeleri ellerinde patlayınca herkes birbirini suçlamıştı ama kabak onun başına patlayacak gibiydi. “Hallederiz, o iş bende, bir telefonuma bakar” diyenler şimdi sus pustu. İki elini yanaklarına koyup gözlerini kapattı. “Keşke hayatımın bu anını pas geçebilsem” diye düşündü. Bazen insan dar bir çukura düşer, boğulmadan boğulur. İçi düğüm düğüm olur, yutkunur. İftira atılır, haksızlığa uğrar, derdine derman arar. Daha da acısı, birilerine en çok ihtiyaç duyduğu anda kimseyi yanında bulamaz. Bu anların hiç geçmeyeceğini zanneder. Yanında küçük de olsa bir destek olsun ister ama yalnız bırakılır. İnsanlar istese de senin için yapabileceği bir şey yoktur. O sırada destek olan da vardır, köstek olan da. Her biri kendine düşen rolü oynar aslında. Başrol kişinin kendisidir ve sahneden kaçmak çözüm değildir. Hayatın insana düzenlediği her sahnenin bir sebebi vardır ve her sahnede insandan beklenen bir de performans... İyi kötü, mutlu mutsuz, hüzünlü sevinçli böyle onlarca an vardı. Sonra aklına bazıları geldi, yüzüne tebessüm yayıldı. Mesela içeri girerken doğumhane kapısının önü ne kadar da çok kalabalıktı. O kadar kalabalığa rağmen, kimse çektiği acıya bir şey yapamamıştı. Gözünde büyüyen o sahne, öleceğim diye düşündüğü o an... Bıçağın kemiğe dayandığı son dakikalar... Ve hiç geçmeyecek zannettiği o anı şimdi tebessümle hatırlıyordu. İnsan yaşadığı acıları kalıcı sanır ama her şey gibi acılar da geçer. Ya sabır! Zihni daha da geriye gitti. Lisede dört yıl boyunca aynı sınıfta okuduğu, her sabah okula beraber gittiği Zeynep’le üniversite sınavına da aynı okulda gireceklerine nasıl da mutlu olmuşlardı. Epey uzakta olan okula arkadaşının babası götürmüş, kapıya kadar onlara eşlik etmiş ve iki arkadaş içeri beraber girmişlerdi. Ta ki sınava gireceği sınıfa gelene kadar. Ondan sonrasında herkes kendi başınaydı. Herkesin imtihanı kendine özeldi ve cevapları vermesi gereken de kendisiydi.. Üniversitede arkadaşının gazabına uğradığı gün geldi aklına. Pek tanımadığı, hiç muhatap olmadığı ve ona göre başarısız sayılacak bir tipti; Erkan denilen çocuk. Asla selam sabahı olmadığı halde sınavda gelip yanına oturmuştu. Hoca da aynı anda girince kalkıp yerini değiştirememişti. Sınav kağıdını bitirip kontrol ettiği sırada, Erkan pat diye kağıdını önüne çekip cevaplara bakarken gözetmen hocaya yakalanmışlardı ve Selin bir türlü derdini anlatamamıştı. “Lütfen benim bir şey yapmadığımı, kağıdımı senin bir anda aldığını söyler misin hocaya!!” diye bağırdığında, ikisini birden sınıftan çıkarmıştı hoca. Erkan asla gerçeği söylememiş, onu bu zor durumda yalnız bırakmakla da kalmayıp “benim için hava hoş okul zaten uzuyor, bak başının çaresine” diyerek çekip gitmişti. Tüm bu zorlu anlardaki yalnızlıklarını düşünürken, aklına çocukluğunda yaptıkları bir aile geleneği geldi. Babasına da kendi babasından kalma bir alışkanlıkla, her akşam ailece salonda toplanırlardı. Herkes işini bitirip yerini alırdı. Bugünkü öykü ne olacak diye merakla beklerlerdi. Kulaklarında peygamber öyküleri okuyan babasının sesi ... Gözlerini kapattı ve o günlere gitti düşünceleri... En çok Yusuf peygamberi hatırlıyordu. Kuyunun dibinde küçücük bir çocuk olmasına rağmen nasıl korkmamıştı? Nasıl cesur kalabilmişti? Hem de ihanet eden kardeşleriyken nasıl dayanmıştı? Onu yetiştiren kadın ihanet ettiğinde, haksız yere zindana atıldığında nasıl isyan etmemişti? Babasına sormuştu, “küçük Yusuf hiç korkmadı mı? Nasıl dayandı?” “Bahçede oyun oynarken düştüğün gibi, güzel kızım; bazen hayatta da düşeceksin. Yaraların açılacak ama sonra iyileşeceksin. O yaralar gibi, kalbin de iyileşip kabuk bağlayacak. O zamanlarda şunu unutma: Karanlık tünel mutlaka bitecek, düştüğün kuyulardan çıkacaksın... Sadece Rabbine güven ve unutma; zaman gerçekten yanadır... Gerçek eninde sonunda ortaya çıkar...” Bu hep böyle olmuştu ve hep de öyle olacaktı.” İnsandan beklenen performans, o kuyudan tek başına çıkmasıdır. Zaten başkasına yaptığımız her şey de aslında kendimize yaptığımızdır. Ama o zorluğu çeken, onu aşması gereken kişinin kendisidir. Yüzündeki gerginlik, yerini bir gülümsemeye bıraktı. -Allah’ım sana şükürler olsun... Derin bir nefes aldı ve gözlerini açtı. İçinden bir düşünce: “Yapman gereken neyse onu yap ve geç, takılma diğer insanlara, laflara...” dedi. Bu düşünceleri rüzgarları gönderdiği gibi ona gönderip ferahlık veren Rabbinden başka kim olabilirdi? İsterse olumsuz bir karar çıksın, kazanamamış gibi görün. Rabbi insanın yanında olduktan sonra... Asla kaybetmeyecek... Sadece biraz sabra ihtiyaç var. Sadece biraz sabır...


===

 

Deneyimsel Tasarım Öğretisi geçmiş deneyimlerle yarını şekillendiren bir gerçeklik ilmidir. Bireylerin problemlerini çözmeleri ve hedeflerine ulaşabilmeleri için ihtiyaç duydukları yöntemleri öğretir.

 

Kim Kimdirİlişkide UstalıkBaşarı Psikolojisi programlarıyla mutlu ve başarılı olmak isteyen insanlara stratejiler sunar.

 

===

 

“Milyarlarca insan içinde, “bir” kişinin ne önemi olabilir ki?

 

Bunun cevabını o “bir” kişiye sorun!”

 

Yahya Hamurcu

You May Also Like

5 comments

  1. Adsız18/7/23

    Hepimizin kendini kuyuda hissettiği zamanlar oluyor. RAB’bini yanında hissedince kuyularda aynı Yusuf’un kuyusu gibi oluyor..
    sakin dingin güvenli..
    Biliyor çünkü Yusuf RAB’ binin onu yalnız bırakmayacağını..
    O yüzden hep sahnesine odaklanıp yapması gerekenleri yaptı ve geçti!
    Tıpkı Selin gibi.. Düştüğünde güven içinde olan Yusufilerden olabilmek duasi ile..

    YanıtlaSil
  2. Ne kadar güzel anlatmışsınız, sabretmenin güzelliği sonunda şükrü de beraberinde getiriyor, keşke kitap yazsanız, uzun uzun okusak.. Bu güzel yazı için teşekkürler.

    YanıtlaSil
  3. Adsız18/7/23

    Sadece biraz sabır... Hz. Yakup'un duasındaki gibi bize düşen güzel bir sabırdır...

    YanıtlaSil
  4. Adsız29/7/23

    Elinize sağlık

    YanıtlaSil
  5. Adsız11/2/24

    Çok güzel çok duygulu bir yazıydı gözlerim dolarak okudum emeginize yüreğinize sağlık..

    YanıtlaSil