Okullar açılmış ve her okul dönemi icraata dökülen sınıf anneleri buluşmalarına başlanmıştı. Çocuklar okula bir şölen havasında uğurlanmış, ardından güzel bir ‘kahve bahane sohbet şahane’ buluşması için yer ayarlanmıştı. Dörtlü masa buluşması uzun bir aranın ardından nihayetinde gerçekleşecekti. Gündem muhtemelen çocuklar, hayat ve tabi ki eşlerle ilgili dert yanmalar olacaktı.
Her biri kendi aleminde buluşma noktasına doğru yürüyorlardı.
Biri sinirden çantasını tepiştirerek… Diğeri hayattan bezgin halde…
Biri her şeye hâkimim, diğeri
hayatımın kontrolü elimden kayıp gidiyor edasıyla…
Sinirden çantasını tepiştirerek mekâna gelmiş olan:
-
Ben bu çocuğa söz geçiremiyorum, tüm gün elinde
bilgisayar… Bilgisayarı bırakıyor yaşına uygun olmayan gerçek dışı filmler
izliyor. Yani anlamıyorum da çocuklar için nasıl böyle olağandışı filmler
tasarlayabiliyorlar? İşin çivisi çıkmış. Çocukları düşünen yok, onların ruh ve
akıl sağlığını düşünen yok. Tek dertleri para para para! Bir de benimle ters
ters konuşuyor, üstten üstten, bilmiş bilmiş… Bağırıp çağırıyorum, sonra yine
kendini kötü hisseden kim? Ben. O ayağını uzatıp umursamaz bir yüz ifadesi ile
bana bakıyor…
Her şeye hâkimim havasında olan:
-
Bence biraz sert bir tutum sergilemelisin!
Hayatının kontrolü elinde kayıp gidiyormuş gibi
hisseden:
- Hayır, hayır! Sert davranmak da çocuk için bir
şiddettir. Her zaman tatlı dil, güzel davranışla yaklaşmalısın!
Ve hayattan bezmiş olan:
-
Tatlı dil, tatlı dil dediler hep tepemize çıktı
bunlar. Katılmıyorum hiç…
Sohbet tüm tatlılığıyla akıp
gidiyordu. Her biri kendi stiline uygun cümlelerle konuşmaya devam ediyordu.
-
Tatlım ben hep diyorum tehditvari konuş. Kesin
çözüm hemen dediğini yapar.
-
Canım o da dominantlık gibi olmuyor mu?
-
Tehdit etmek, sert davranmak doğru bir çözüm değil
tamam ama tatlı dilin çözüm olmadığına da şahidim birebir…
-
Çocuklar sıkıntılı, devir kötü. Bu devirde bu
kadar… Hem bazen onlara haksızlık ediyoruz gibi geliyor. Biz ne kadarız ki
çocuklar ne olsun? Elimizde telefon, gözümüz hep bir ekrana bakıyor. İş için ya
da iş için değilse keyif için gözümüz ekranlarda değil mi?
Buluşma bitmiş, herkes kendi
fikrini beyan etmişti. En nihayetinde yine aynı sorunların devam ettiği, güzel
evlatları ile olan güzel ilişkilerinde bir gün daha geride kalmıştı.
“Neden bu çocuklar böyle?”
“Ne yapabiliriz?”
“Süreci nasıl yönetebiliriz?”
Doğru soruları sormaya, üzerinde
düşünmeye içlerindekileri dökmekten yine fırsat kalmamıştı.
Yüzyıllardır ebeveynler çocuk
yetiştiriyor değil mi?
Bazı çocuklar ‘olgunlaşıyor’, ‘yetişiyor’.
Bazısı “Bu olmadı, bana başka bir
tane verin!” hissi uyandırıyor. J
Dünyada ilk çocuk yetiştirenler
biz değiliz öyle değil mi?
Çocuk yetiştirmeyi gerçekten biliyor muyuz?
Bilmiyorsak nasıl öğrenebiliriz?
Herkesin her konuda bir fikri var ama hangisini
dikkate almalıyız?
Hangileri sepetten içeri girecek,
hangileri sepetten atılacak?
Doğruları ‘uygulamak’
adına, yanlışları da ‘yapmamaya dikkat etmek’ adına deneyim transferi yapmalıyız.
Çocuğunu iyi yetiştirebilen
neleri doğru yaptı?
Çocuğunu yetiştirmeyen nerelerde
hata yaptı?
Bunu öğrenebilmek, öğrenmeye kıymet vermek nasıl olurdu sizce?
Deneyimsel Tasarım Öğretisi geçmiş deneyimlerle yarını şekillendiren bir gerçeklik ilmidir. Bireylerin problemlerini çözmeleri ve hedeflerine ulaşabilmeleri için ihtiyaç duydukları yöntemleri öğretir.
“Kim Kimdir”, “İlişkide Ustalık”, “Başarı Psikolojisi” programlarıyla mutlu ve başarılı olmak isteyen insanlara stratejiler sunar.
===
“Milyarlarca insan içinde, “bir” kişinin ne önemi olabilir ki?
Bunun cevabını o “bir” kişiye sorun!”
Yahya Hamurcu
Yorumlar
Farkındalık oluşturuyor...