Gardırobun iki kapısı da ardına kadar açıktı. Hoşlukla kollarını açmış olan dolap hazır bir şekilde oradaydı. O ise önünde çaresiz bir bekleyiş içindeydi.
-Giyecek hiçbir şeyim yok! Giyecek
hiçbir şeyim yok!
Dolap ağzına kadar dolu idi
hâlbuki. Hatta kıyafetler boşluk bulduğu her delikten fışkırmaya çalışacak haldeydi.
Peki nasıl oluyordu da giyecek bir şey bulamıyordu?
Hazırlanıp çıkması gerektiği için
mecburen bir karara varıyor ancak giydiğini üstüne yakıştırmıyordu. “Neticede yine
giyecek bir şeyim yok.” hissi ile baş başa kalıyordu.
Bu probleme bulduğu “Yine yeni
kıyafetlere ihtiyacım var, alışveriş yapmam lazım.” çözümü ise işleri iyice
sarpa sardırıyordu.
Ne oluyordu da bulduğu çözüm bir
türlü işe yaramıyordu? Birkaç günün ardından dolabı önceki güne göre dolu
oluyor ama “Giyecek hiçbir şeyim yok!” düşüncesi tam gaz devam ediyordu.
Nasıl olabiliyordu bu? Yaşadığı
bu duruma kendisi de anlam veremiyordu. Bir yerde bir şeyler yanlıştı ve o da
ucundan kıyısından bunun farkındaydı…
Bu kadar çokluğun içinde bu denli
yokluk hissi olacak iş değildi!
Peki, neden böyle oluyordu?
Bazen ‘var’ olarak gördüklerimiz,
bize etkisine baktığımızda aslında ‘yok’ tur. Yani gözümle görüyorum, dokunuyorum,
orada var ama ihtiyacım olduğunda benim işimi görmüyor, bana fayda vermiyor. Bana
keyif vermiyor, yani temas etmiyor.
Bu bazen kıyafet...
Bazen insanın
zamanı, bazen güzelliği, bazen parası...
Bazen bilgisi, bazen ailesi,
bazen evladı olabiliyor.
Peki ya bizim hayatımızda neler ‘var’ ama aslında ‘yok’?
Ya da aslında yok olan nelere
sahibiz?
Bir tatil mesela, yollar, dağlar aşıp gittiğimiz… Gittik gördük, gezdik, eğlendik. Fotoğraflara yansıyan ne kareler çektik. Ne kadar keyif temas etti o tatilde bize?
Yemek yapacak malzeme çok, ortadaki
yemekler çok ama biz ne kadar tat aldık o yemekten? Yemek çok da yemekten
alınan tat da o kadar çok mu?
Nasıl oluyor da bazen bir simit
ve bir dilim peynir, en lüks lokantada yediğimiz yemekten çok daha lezzetli
olabiliyor?
Bu farkı oluşturan ne?
Daha azı nasıl daha çok
yapabiliriz?
Cevabı sorunun içinde aslında…
Çok olanları azaltmak ilk adım
olabilir mi mesela?
Kıyafet, konuşma, yemek…
Hayatımızda ne çok ise…
İşte şimdi birinci adım
cebimizde!
Hayatta bir sonuç elde etmek için
iki hamleye ihtiyaç vardır. Fren ve gaz gibi… Arabanın yol tutuşunu, güvenli sürüşünü
sağlayan iki ana mekanizma…
İkinci adım ise; bir şeye sahip
olmak için harcadığımız emek…
Ne kadar kendimizden,
zamanımızdan, sabrımızdan verdik?
İşte burası da gaza basacağımız,
az olanı çok yapacağımız bölüm…
Hayatımızı dengeye getirebilmek
için bir yerden azaltırken diğer yerden arttırmalıyız. Ancak bu şekilde terazimizin
bir ayarı, bir ölçüsü olur. Yoksa diğer türlü bir kefesi en dipte diğeri ise en
üstte durur…
Attığımız taş ürküttüğümüz
kurbağa değmiyorsa bir düşünelim!
Nerede ‘çoğuz’ nerede ‘azız’?
Deneyimsel Tasarım Öğretisi geçmiş deneyimlerle yarını şekillendiren bir gerçeklik ilmidir. Bireylerin problemlerini çözmeleri ve hedeflerine ulaşabilmeleri için ihtiyaç duydukları yöntemleri öğretir.
“Kim Kimdir”, “İlişkide Ustalık”, “Başarı Psikolojisi” programlarıyla mutlu ve başarılı olmak isteyen insanlara stratejiler sunar.
===
“Milyarlarca insan içinde, “bir” kişinin ne önemi olabilir ki?
Bunun cevabını o “bir” kişiye sorun!”
Yahya Hamurcu
Yorumlar
Emeğinize kaleminize sağlık👏🏻
Nerede ‘çoğuz’ nerede ‘azız’?
İnsanoğlu ne kadar az düşünüyor ne kadar az görebiliyor.