Mor-Al!

 




Esen rüzgâr...

Müjdecisi olduğu yağmur...

Beslediği toprak...

Çıkardığı filiz...

Tohumu ve meyvesi...

Verdiği moral ve umut…

Hep bir sonuca işaret eder. Kesinleştirilmiş bir kararla verilen sonuç...

Ulaşabilme imkânı. Var olan zorlukların içinde, ulaşılabilecek iyi sonuçlara işaret eder. Güçlü bir rüzgâr… Çok uzaklardan getirdiği yağmurla işaret eder buna. Damlacıklar, yeryüzüne uzaklığından pes etmez asla. Yeryüzüne ulaşacağına emindir.

Yağmurun beslediği filiz de yağmura benzer şekilde ümit eder. Toprağın altında olması, ışığın uzak olması ve üstünde kalın bir tabakanın engel gibi görünmesi umutsuzluğa düşürmez cılız fideyi. O kendini cılız hissetmez çünkü. Onu cılız görmek, koskoca ağaç gövdeleriyle kıyaslayanlara mahsustur.



Koskoca ağaçla kıyaslanırsa cılız kalır elbette. Oysa yolun başındadır sadece. Koskoca ağaç da tohum değil miydi daha önce? Bilir küçük filiz bunu, aldırmaz küçüklüğüne... Çünkü azlık da çokluk da, yokluk da bolluk da kıyaslara göredir. Filiz bir tohumla kıyaslanırsa epey büyük değil midir aslında? Birinci sınıfa yeni başlamış küçük bir çocuk, lise öğrencisiyle kıyaslarsa kendini ne de küçük kalır. Oysa yeni doğan kardeşine göre epey büyükçe değil midir?

Herkes bir kulvardadır. Her şey bir kulvara göre hareket eder. Kulvarın dışındakilerle kıyaslamak insanın ancak moralini düşürür. Ümidini azaltır. Su damlacığı okyanusla kıyaslarsa kendini düşmesi gereken toprağa düşemez. Beslemesi gerekeni besleyemez. Oysa onun küçüklüğüne muhtaç cılız bir fide yok mudur onu bekleyen? Fidenin ihtiyacı koskoca okyanus değildir. Küçük bir su damlacığıdır sadece.

Doğan güneş,

Yaydığı ışık,

Aydınlattığı yeryüzü…

Hep bir sonuca işaret eder. Kesinleştirilmiş bir kararla verilen sonuç...

Kendi sorumlu olduğu alanda… Kendi kulvarında döner durur… Kendi görevleri uğrunadır çabaları… Bu da kulvarın iç yüzüyle ilgili anlatımıdır aslında yeryüzüne. Herkesin bulunduğu kulvarın, kendi lehine olduğu gibi… O kulvarı en verimli hale dönüştürmenin yolu, sebeplere odaklanmaktır. Kulvar, kendi kulvarında sonuç kıyasına düşmemelidir bu sefer de… Çünkü kıyaslar gibi, sonuca bakmak da insanın ancak moralini düşürür. Ümidini azaltır. Su damlası gökyüzünden yolculuğuna başlayınca hedefi topraktır ama bu tüm gündemi değildir. Yolculuğuna bakar, göğün tadını alır ve gökten aşağı süzülmenin keyfini çıkarır. Hedefi rotasındadır sonuçta. Ve nihayetinde en varması gereken yere varır.




Güneş doğduğunda, ışığını saçtığında… Sonuca ulaşmanın telaşına kapılsaydı mutlaka şaşırırdı yolunu. Karşısına çıkan bir engel, yapamayacağı hissine kapılmasına neden olurdu. Vazgeçmesine sebep verirdi. “Nasıl olur! Şimdi nasıl ulaşacağım yeryüzüne?” İşte böyle bir panik; hatalar yaptırır herkese, hepimize… Oysaki kulvarların en verimlisi, en mutlusu ve en başarılısı, umut ederek moralle gidilen yolculukların kulvarlarıdır. O zaman şevkli olur insan. O zaman capcanlıdır yolunda. Varması gereken bir yer vardır mutlaka… Su damlacığının varış noktası toprak, güneşin yeryüzü olduğu gibi… Ne başka damlalarla ne başka ışıklarla kıyaslarlar kendilerini; ne de sonuca bakarlar. Hedeflerinde dimdik, umutlu ve mutludurlar.

Yeryüzünde iki önemli kapı vardır. Hedef ve Şevk kapısı..

İki kapı ki bu yüzyılda yaşayan insanların tıklatmadığı… Önünden bile geçmediği, çok uzak kaldığı kapılar... O zaman da oradan geçen nadir insanlar çok özel ve çok değerli olurlar.

Ah! Hedefi olan, savrulmayan insanlar… Hedefinde ümit dolu, morali yüksek varlıklar! Ne kadar da ihtiyacı var şu yeryüzünün onlara… Güneş gibi, su gibi… Herkesin karamsar olduğu yeryüzünde, ne kadar kıymetli hedefinden emin ve varabileceğine inancı yüksek olan insanlar…

Bir hedef… O hedefe giden yolda var olan bir sürü eksik… Çokça eksik sayı, çokça uzaklık… Su damlacığının toprağa uzaklığı gibi… Güneş ışığının yeryüzüne uzaklığı gibi…

Peki var mı bir hedef?

Var evet.

Peki ulaşılabilir mi?

Mutlaka.

O zaman moralini bozmadan umut et!

Hedefine varabilmeye olan inancınla beslen ve azimle devam et!

İşin sonunda mutlaka sonuçtan tatminkâr olacaksın.

Müjdelenen olacaksın…

Deneyimsel Tasarım Öğretisi geçmiş deneyimlerle yarını şekillendiren bir gerçeklik ilmidir. Bireylerin problemlerini çözmeleri ve hedeflerine ulaşabilmeleri için ihtiyaç duydukları yöntemleri öğretir.

Kim Kimdir”, “İlişkide Ustalık”, “Başarı Psikolojisi” programlarıyla mutlu ve başarılı olmak isteyen insanlara stratejiler sunar.

 ===

 “Milyarlarca insan içinde, “bir” kişinin ne önemi olabilir ki?

 Bunun cevabını o “bir” kişiye sorun!”

 Yahya Hamurcu

 

 

Yorumlar

Hilal dedi ki…
İnsanın içini ısıtan ne güzel bir yazı olmuş, elinize sağlık
Adsız dedi ki…
Gökten yeryüzüne inerken yolculuğun keyfini çıkarmanız dileğiyle:) Kaleminize sağlık...
Alev dedi ki…
Çok güzel anlatılmış, kiyasin ne kadar kötü ve umut kırıcı olduğu. Emeğinize sağlık:)
Zeynep dedi ki…
Kaleminize sağlık 🎈
Adsız dedi ki…
Yine tam üstüne geldi ;)) teşekkürler ✨✨
Adsız dedi ki…
Ah canım sebepler
Ah ne güzeldir hedefe doğru bedellerini artırmak
Işıl Sezer dedi ki…
Ah! Hedefi olan, savrulmayan insanlar… Hedefinde ümit dolu, morali yüksek varlıklar!💫
Sinem K dedi ki…
Teşekkürler 🙏🏼
Emeğinize sağlık 👏🏻
Adsız dedi ki…
Yeryüzünde iki önemli kapı vardır. Hedef ve Şevk kapısı..