Gazze



 

“Yerli malı yurdun malı… Herkes onu kullanmalı…”

Bu söz çok tanıdık gelmedi mi sizlere de?

Her yıl 11 Aralık'ı takip eden hafta yerli malı haftası olarak kutlanırdı. Neriman hanım oğlu Ömer'in yerli malı için hazırlık yapıyordu. Sınıf temsilcisi bir liste hazırlamış, Ömer'e de yaş pasta düşmüştü. Neriman hanım hem söyleniyor hem de yaş pasta malzemesi için markete doğru yol alıyordu. “Adı yerli malı, tüketilenler yabancı malı.” diye mırıldandı. Birden Ömer'in söylediği beyninde şimşeklerin çakması için yeterli gelmişti.

“Anne bugün okulda sosyal yardımlaşma ve dayanışma kulübü olarak arkadaşlarımız bir etkinlik düzenledi. Etkinlik o kadar çok hoşuma gitti ki! Filistin'deki kardeşlerimiz için yardım topluyoruz. Bu ayki etkinliğin konusu yardımseverlik ve merhametti. Ben de kumbaraya bir miktar para attım. Kumbaranın üzerinde İsrail, Filistin bayrakları ve gözü yaşlı bir çocuk vardı.”

Neriman hanım “Nasıl yani?” diyebildi. “Yanı başımızda kardeşlerimiz öldürülüyorken… Bebekler henüz dünyaya gözlerini yeni açmış ve açmaları ile kapatmaları bir olmuşken... Biz nasıl kardeşiz?” dedi. Markete şöyle bir göz gezdirdi. “Ne çok boykot ürünü varmış. Daha doğrusu Türk malı yokmuş!” diyebildi ve ağlayarak marketten hızlıca ayrıldı. “Nasıl dikkat etmemişim ve nasıl yediğim yiyeceklerle kardeşlerime kıymışım…” demekten kendini alamadı.

Eve dönerken 2 kilogram mandalina aldı ve ertesi gün oğlu Ömer, yerli malına mandalina ve fındık götürecekti.

“Ne güzel günlerdi…” diye düşündü. “Bizim zamanımızda ilkokuldayken fındık, ceviz, meyve yer ve güle oynaya yerli malını kutlardık. Şimdi ise çocuklar yemekten mide zafiyeti geçiriyor ve yiyeceklerin hemen yanı başında soda bulunduruyorlar.” diyebildi. “Bir taraf açlıktan feryat ederken diğer taraf kusana kadar yiyor.” diyebildi ve yerli malı etkinliği için okulun yolunu tuttu. Anneler etkinlikte servis için görevliydiler. O kadar çok yiyecek geliyordu ki… Tepsi tepsi börekler, dolmalar, çiğ köfteler, kurabiyeler, kekler, yaş pastalar... Sofrada yok yoktu. Herkes eldivenlerini takmış, öğrenciler kuyruk olmuş masanın başındaydı. Anneler herkese “Ne yemek istiyorsunuz?” diyerek tabaklarına yiyeceklerden koyuyorlardı.

 


Neriman hanım şöyle bir etrafı gözlemlemek için fırsat bulabildi. Çocuklar gülüyor, oynuyor, yiyor, içiyor, eğleniyordu. Kendi kendine şöyle diyebildi: “Yemek, içmek, eğlenebilmek bütün çocukların hakkı değil mi? Gazze’deki çocukların buradaki çocuklardan ne farkı var!.. Onlar da yiyebilmeli, içebilmeli, gülüp oynayabilmeli. Kurşunların hedefi olmamalı. Üzerimize ne zaman bomba düşecek de öleceğiz diye beklememeli” diye iç geçirdi.

 Peki ne zamandan beri böyle kendimizi düşünür olmuştuk? Ne ara bu kadar bencilleşmiştik?

“Benim çocuğum yesin.”

“Benim çocuğum giysin.”

“Benim çocuğum okusun.”

“En iyisi benim çocuğum olsun.”

“Ben, ben, ben,  ben...”  

Biz demeyi ne zaman unuttuk acaba?

Sahi en son ne zaman biz dedik?

Biz ne demekti?

Bu çok önemli bir soruydu.

Biz neydi acaba?

Biz olabilseydik Gazze’deki kardeşlerimiz böyle olur muydu?

Marketteki boykot ürünleri gözünün önüne gelmeye başladı. Tıpkı bir film şeridi gibi. Kullandığı sabun, elde yıkadığı deterjan, makineye koyduğu deterjan, diş macunu, yedikleri, içtikleri...  “Aslında ben hepsini bir kurşun olarak Gazze'ye göndermişim.” Birden arkadaşlarının Neriman Hanım demesi ile irkildi. Neriman hanım dalmış gitmişti.

Peki ne yapmalıydı?

Ya da bundan sonra neler yapabilirdik?

Herkes bir şeyler yapabilirdi. Karınca kararınca herkesin çorbada bir tuzu olabilirdi. Ömer okuldan eve döndüğünde, okulda olanları annesine anlatmaya başladı. Ömer'in öğretmenleri derslerde “Niçin yardım yapılmalı? Tüketirken nelere dikkat edilmeli?” detaylı bir şekilde anlatıyordu. Ömer de eve gelince olanı biteni annesine anlatıyordu. Marketten ne satın alacaksa önce onları inceliyordu. Annesi Neriman Hanım bu durumdan çok memnundu. “Aslında çocuklarımıza doğruyu aktardığımızda ve doğruyu gösterdiğimizde onlar zaten doğrunun arkasından gidebiliyorlar. Mesele bunu hep beraber yapabilmekte. “Ben” değil “Biz” olabilmekte…”

 


Deneyimsel Tasarım Öğretisi geçmiş deneyimlerle yarını şekillendiren bir gerçeklik ilmidir. Bireylerin problemlerini çözmeleri ve hedeflerine ulaşabilmeleri için ihtiyaç duydukları yöntemleri öğretir.

 

Kim Kimdirİlişkide UstalıkBaşarı Psikolojisi programlarıyla mutlu ve başarılı olmak isteyen insanlara stratejiler sunar.

 ===

 

“Milyarlarca insan içinde, “bir” kişinin ne önemi olabilir ki?

 

Bunun cevabını o “bir” kişiye sorun!”

 

Yahya Hamurcu


Yorumlar

Ayşe dedi ki…
Ben değil biz olabilmek... Ne kadar da doğru. Teşekkürler.
Ayşe dedi ki…
BOYKOT 17 yıldır hayatımda çok şükür. Beni daha da netlestirdi. İnşaAllah Türk milleti bilinçlenir de biz diyebiliriz. Gerçekten çok güzel bir yazı olmuş kaleminize sağlık
Adsız dedi ki…
Çocuklar anne babalardan daha dikkatli bu konularda hakkaten..yeni nesilde ümit var İnşAllah
Alim'e dedi ki…
Çocuklar annelerinin söylediklerinden çok yaptıklarını hatırlar ve konuşur.Ebeveynin izinii takip ederek yol gider.Rabbimiz bize razı olduğu Ebeveyn olmamasız için yardım etsin
Figen Ekame dedi ki…
Biz olabilseydik Gazze’deki kardeşlerimiz böyle olur muydu? Kalbim sızlıyor...
Ayşe Budak dedi ki…
Yediğimiz, içtiğimiz, giydiğimiz, tükettiğimiz herşeyi bilinçlibtüketmeye ihtiyacımız var...