Mirasım Umut Olsun





Doğan güneşin ilk ışıklarıyla Hena gözlerini kırpıştırır gibi oldu. Ablası Esma, heyecanla “Hena”  diye seslendi birkaç kez. Sonra üşümesin diye tuttuğu pamuk elleri oynamaya başladı. Ablası bir yandan sevinç göz yaşları akıtırken bir yandan hemşireyi bulmak için odadan dışarı fırladı. Yarım yamalak Türkçesi ile buldu onu. Sonra birlikte Hena’nın yanına geldiler. Hena gözlerini açmış ve hem hüzünlü hem tebessümlü bir ifade ile çevresine bakıyordu.

Hem hüzünlü hem tebessümlü…

Hem gözü yaşlı hem ışıl ışıl…

Hem kaygılı hem umutlu…

Hemşire nabzını, ateşini, tansiyonunu kontrol ettikten sonra güler yüzle ve olumlu bir ifade ile yüzünü salladı. O da Arapça bilmeyişine bir çözüm bulmuştu kendince…

“Dilini bilmediğin bir ülkede olmak ne garip bir durumdu...” diye geçirdiler içlerinden. Gerçi yıllardır içinde kaldıkları belirsizlik daha garipti. Alışmıştı onlar bu gibi durumlara.

Esma ve Hena Filistin’den Türkiye’ye gelen hastalar arasındaydı. Patlayan bombalardan Hena ağır hasar almıştı ve Esma ablası ise refakatçı olarak gelmişti onunla. Hoş geride kimseleri de kalmamıştı zaten. İkisi birbirine sıkıca sarılmış, konuşmadan derin düşüncelere dalmıştı… Akrabalarının çoğu şehit olmuştu. Kalan da ya kayıptı ya da hapishaneye atılmıştı. Soylarından kimse kalmamıştı belki de… Geçmişte yıllarca benzer saldırılara maruz kalmışlardı hep. Yine saldıracaklar kaygıları olurdu zaten ve bundan dolayı da hep bir tedbir hep bir hazırlık içinde olurlardı. Bazı arkadaşları Filistin’i yıllar önce terk etmişti. Ama onlar ve birçoğu kalıp ülkeleri için mücadeleye devam etmeyi tercih etmişti. Çünkü emanetti o topraklar. Onlar gitse diğerleri gitse kim kalacaktı? Onlar gidince kim gelecekti oraya? Kaygı ile yaşamaya alışmışlardı hatta bu onları her gün ayağa kaldıran bir kamçı olmuştu adeta. Her gün geçmişin acıları ile uyanıp gelecek yıllar için dua ederek güne başlıyorlardı. Şimdi ise ülkelerinden çok uzaklarda idiler.

İnsan belirsiz, emin olmadığı olaylar karşısında tedirgin olur. Mevcut durumunu gelecekte koruyabilecek mi diye endişelenir. Bu da insanda kaygıya yol açar. Ama en iyi performanslar bu kaygılar ile ortaya çıkar. Kaygının olmadığı yerde bir performanstan ve başarıdan bahsedemeyiz.

Kaygı beraberinde mücadeleyi, mücadele ise umudu getirir. Umut hedefe ulaşabilme inancı demektir. Bir mücadele varsa insan o hedefe ulaşabileceğini de düşünebilir.

Esma kardeşini tekerlekli sandalyeye oturtup balkona çıkarmak istedi. Hastanenin en güzel odası verilmişti. Ormanın yanında bir yerdeydiler çok ilgilenmişlerdi. Devlet makamı yüksek, önemli kişiler gelip ziyaret etmişti hep. “Çok şükür ki insanlık devam ediyor.” diye geçirdi aklından Esma. Balkona geçtiler ve ormanı izlemeye, ötüşen kuşları dinlemeye başladılar. “Gazze de böyleydi abla değil mi? Pikniğe gittiğimiz o yeri hatırladım bir an.” dedi Hena. “Evet kardeşim bizim vatanımız da böyleydi. Yine böyle olacak Allah’ın izniyle biz inanalım yeter ki!” diye cevap verdi Esma.

Bir yanları yangın yeri Gazze’de idi, içleri paramparça, bir yanlarıysa ormana bakan umut dolu gözlerle huzurlu bir ülkede. Bir yandan kaygıları vardı. “Daha mı kötüye gidecek acaba her şey ? Soylarından kimse kalmayacak mı?” diye. Bir yandan ise atalarından miras umutları…

Dedeleri şehit olduğunda son nefeslerinde “Size davamızı miras bırakıyorum. Davamızla birlikte umutlarımızı da.  Kudüs’ü korumak üzerimize farzdır. Filistin halkı olarak bunu yapalım biz görmesek de torunlarımız veya onların torunları görecek mutlaka… Biz ölsek de bu dava yaşayacak, yaşatacaksınız.” demişti…

Dedeleri, amcaları, arkadaşlarının babaları boşuna mı şehit olmuştu? Hiçbir emek boşa gitmezdi, gidemezdi... Mutlaka karşılığını bulacaklardı inanıyorlardı. Ailelerindeki o bağ, muhabbet hiçbir ülkede yoktu Filistinlilerin. Burada verdiği gibi sonra da verecekti hayat bedellerinin karşılığını. 

Hayat bedel ve karşılığı üzerine kuruludur. Hiçbir bedel boşa gitmez. Bundan dolayı umut etmeye değer hayat. Hele de Filistin gibi mücadelesi bedeli olan insanlar varsa….

Bundan sonra nereye gidecekleri ve ne yapacakları konusunda hiçbir fikirleri yoktu. Ama zaten buna da üzülmüyorlardı o kadar. Asıl dertleri vatanları idi. Bir şey yapamamanın çaresizliği onların içini yakıp kavuruyordu. Eskiden ülkelerinde mücadeleleri ve umutları vardı. Şimdi mücadele edecekleri o yerde değillerdi. Ama orda olmasalar da inançları, umutları devam ediyordu. Avuçlarını semaya kaldırıp dua etmeye başladı iki kardeş...

İnançları umutları hiç bitmeyecekti, bitiremeyeceklerdi…



Deneyimsel Tasarım Öğretisi geçmiş deneyimlerle yarını şekillendiren bir gerçeklik ilmidir. Bireylerin problemlerini çözmeleri ve hedeflerine ulaşabilmeleri için ihtiyaç duydukları yöntemleri öğretir.

 

Kim Kimdirİlişkide UstalıkBaşarı Psikolojisi programlarıyla mutlu ve başarılı olmak isteyen insanlara stratejiler sunar.

 ===

 

“Milyarlarca insan içinde, “bir” kişinin ne önemi olabilir ki?

 

Bunun cevabını o “bir” kişiye sorun!”

 

Yahya Hamurcu



Yorumlar

Adsız dedi ki…
Kaleminize sağlık…
Umut mirasımız olsun…
Ve mirasımız da umut..
Zeynep dedi ki…
“İnançları umutları hiç bitmeyecekti, bitiremeyeceklerdi…” Kaleminize sağlık… 🕊️
Figen Ekame dedi ki…
Kaygı beraberinde mücadeleyi, mücadele ise umudu getirir.