ŞEKERİ ÇIKARINCA ŞEKER BEN OLDUM
Şöyle şekerli ve tatlı şeyler görüp de tebessüm etmeyen insan çok azdır.
Çocukluğumuzda hayalini kurduğumuz, hep kavuşmaya çalıştığımız ödülün
adıydı şeker.
İlkokulda başarılı olduğumuzda aldığımız ve doktor amcaların ağlamayalım
diye verdiği şeydi şeker.
Bayramın adı, ağzımızın tadıydı şeker.
Belki de anlık tatların en büyük temsilcisiydi. Annelerimizin eskiden,
“Çayına şeker at yavrum, gözünün feri
gelsin!” diyerek tavsiye ettiği, insanın en masum gördüğü zehirdi şeker.
Hani korku filminde tatlı görünen, sevimli kız çocuğu gibi. Meğer cinayeti
işleyen o küçük kızmış. O hiç beklemediğimiz saf, temiz, şeker gibi şirin
kızımız. Herkes asık suratlı amcadan veya konaktaki gudubet müştemilattan hatta
bahçıvandan beklerdi. O güzel gülüşlü,
insanın içini ısıtan sevimli kızcağızdan beklemezdi ya... İşte aynen öyle...
Öz Problem
Masum görünen ama çok problemler doğuran şey; şeker. Günümüzde şekerin
insan hayatında bir öz problem olması ile karşı karşıyayız. İştahın temelindeki
dinamit olduğunu ve insanın anlık tatların peşinden gitmesine temel dayanak
olduğunu duymuştum. Ama hiç anlayamamışım. Ta ki hayatımda bir karar verip
şekeri bırakıncaya kadar.
Ne mi oldu?
Gelin anlatayım.
Birincisi şekeri çok basite aldığımı onu bırakınca anladım. Çünkü neye
elimi atsam içinde o vardı. Meğer ben hayatım boyunca yavaş yavaş kendimi
zehirliyormuşum. Çalışıp kazandığım imkanlarla kendime zulmediyormuşum.
Ne acı bir durum. Bununla yüzleşip kabul etmem zamanımı aldı.
Başlangıçta şekeri bıraktığımda onu küçümsedim; “Amaan nolacak ki!
Bıraktım işte! Abartıldığı kadar da değilmiş canım!” Sonra içten içe şöyle
yemeklerden sonra “Bir lokma olsa da yesek” demeye başladım. Şekeri somut bir
şey zannediyordum. Meğer o çok soyut halde hayatımda yerini almış. İnsanın
hayatını kurguladığı, o hep olan ama hiç fark edilmeyen zemine uyumlu bir halı
gibi. Her daim üzerinde yürüyüp ne olduğunu göremediğimiz bir halı. Aslında
bilinç vermedikçe de çözülemeyecek bir problem.
Yok ya zor değil, yaparım diyorum. Çaktırmıyorum ama hakikaten zorlanmaya
başlıyorum. Yavaş yavaş devir değiştirip, aracı yokuşa doğru sürüyorum.
“İnsan istediği sürece her şeyi bırakır! Bak bıraktım mesela!” diyen bir sigara veya alkol bağımlısı gibiyim. Kendi kendimi bu sözleri sarf ederken buluyorum. Ne? “Yoksa ben bağımlı mıyım? Yok yaa ne bağımlısı, baksana bıraktım dedim bıraktım işte! Yok yok bağımlı falan değilim ben!” diyorum.
Sular Isınıyor
İkinci haftaya doğru sular ısınmaya başlıyor. Çok agresifim, sevdiklerimi
görmeyince göresim, görünce öldüresim geliyor. Tabi bu sırada ikramlar peşimi
bırakmıyor. Hayır diyemeyeceğim fırsatlar çıkıyor karşıma. En sevdiğim tatlılar,
doğum günleri, bir biri ardınca yarışıyor. Her birinin içinden sessizce
geçiyorum. Hayatın “Emin misin?” sorularına doğru cevap vermeye çalışıyorum.
Sarp yokuşta yalnız bir insanın azmi ve ümidi ile yoluma devam ediyorum.
Ha bir de rüyalarım var tabi. Şekerin üçüncü haftası rüyamda arkadaşım
aşure yapmış. Onu bir güzel yiyorum. Tam en sevdiğim orman meyveli pastayı
elime alıyorum ki… Diyette olduğum aklıma geliyor! Tüh bir çatal yiyemeden
uyanıyorum!
Bir ayın sonunda, tüm zorluklara rağmen kararımdan vazgeçmedim. Enteresan
bir şekilde daha iyi hissetmeye de başladım. Sanki yediğim içtiğim her şeyden
daha bir lezzet alıyorum.
Ve işin en ilginç tarafı ne biliyor musunuz? Artık kolay kolay
öfkelenmiyorum. Eskiden çok kızdığım şeylere şimdi o kadar kızmıyorum. Sanki
bir el içimdeki aşırılıkları çekip almış gibi.
Evet sakinim, huzurluyum ama böyle bir ponçik hal var üzerimde. Ev işleri
eskisi kadar ağır gelmiyor. Daha hafifim, sabahları mutlu uyanıyorum. Normalde
çok tepki vereceğim bir olaya veya kişiye o voltta yükselmiyorum. Eşim de
şaşkın, çocuklar da… Tribal enfeksiyona giremiyorum, şikayet ettiğim konularla
ilgili konuşasım gelmiyor. Böyle her şey daha dokunaklı geliyor. Bir başkasının
acısını yüreğimde daha derin hissediyorum. Garip garip haller...
Deneyimsel Tasarım Öğretisi der
ki; İnsan bu hayatta en çok kararlarına hürmet etmelidir. Kişi kararlı bir
şekilde sebeplerinde ısrar ettiğinde sonuca ulaşır. Başı zorlu olsa da sonu
gerçek tatlara varır. Doğru davranışından asla vazgeçme!
Sonuç olarak; bundan sonraki hayatımda gayet tatlı ama o masum görünümlü zehirden uzak kalmaya niyet ettim. Aynaya baktığımda yüzümün renginin daha da açıldığını hissediyorum. Gözlerime de ışık gelmiş sanki. Yani anlayacağınız, şekeri bırakınca ben şeker oldum😊
===
Deneyimsel Tasarım Öğretisi geçmiş deneyimlerle yarını şekillendiren bir gerçeklik ilmidir. Bireylerin problemlerini çözmeleri ve hedeflerine ulaşabilmeleri için ihtiyaç duydukları yöntemleri öğretir.
“Kim Kimdir”, “İlişkide Ustalık”, “Başarı Psikolojisi” programlarıyla mutlu ve başarılı olmak isteyen insanlara stratejiler sunar.
===
“Milyarlarca insan içinde, “bir” kişinin ne önemi olabilir ki?
Bunun cevabını o “bir” kişiye sorun!”
Yorumlar