Çeviri

Sayfalar

BENDEN BİR TANE DAHA YOK

 




BENDEN BİR TANE DAHA YOK

       Defne, güneşli sakin bir sabaha uyanmıştı. Dışarıdaki kuş cıvıltıları ve bahar kokusuna rağmen pencereyi açmaya niyeti yoktu. Hala ayılamamıştı, sabah erken kalkmak onun için büyük bir sınavdı. Her sabah kendiyle verdiği zorlu mücadeleler sonucunda arabasına biniyor ve yarı uykulu bir şekilde işe gidiyordu. Hayatın bu kadar erken başlamasından, çalışmaktan, yorulmaktan şikayet edip duruyordu.  “İşe gitme saatleri öğlen olmalı. Köşedeki kahveciye uğrayıp bir kahve alayım da kendime geleyim” dedi kendi kendine. Bir ara arabasının dikiz aynasına gözü takıldı. Uykulu haline rağmen güzelliğinden bir şey kaybetmediğini düşünerek tebessüm etti.
 
    Çantasından malzemelerini çıkartıp ilk kırmızı ışıkta makyaj yapmaya başladı. Güzel görünmek onun için her şeyden önemliydi. İşe geç kalacağını da bilse saçlarını yapmadan, kıyafeti içine sinmeden evden çıkmazdı. Arabada makyaj yaptığı günler sayılıydı. Bugün olduğu gibi çok geç kalmış olmalıydı. Yoksa evdeki malzemeleriyle çok daha detaylı makyajlar yapmayı seviyordu. Evin her köşesi aynalarla doluydu.  Geçerken mutlaka bir kez bakar, kendi kendine iltifat ederdi.
 
       Sadece güzel göründüğünü değil, her şeyinin özel ve farklı olduğunu düşünüyordu. Özellikle de zekâsının... Ona göre etrafındaki herkesten daha zeki, daha akıllıydı. Kendini bu konuda üstün hissediyor ve bununla övünüyordu. Her toplantıda fikirlerini mutlaka sunardı, bu zamana kadar pek kabul edilmemişti ama olsun; “önemli olan bu cesareti göstermek” derdi. Ona göre ortamın en güzel, en zeki, en farklı kızı kendisiydi. Tabiri caizse ‘ondan bir tane daha yoktu.’
 
       Güzelliği sayesinde her istediğini elde ediyordu. Çok fazla kendini yormadan, bir bakış, bir gülüşle istediklerine ulaşmayı başarıyordu. Hayat hep böyle olacakmış gibi geliyordu Defne’ye. Bu yüzden başkalarının ne istediğini veya neyden rahatsız olduğunu hiç merak etmezdi. Bunu düşünmeye de gerek duymazdı. Kendisiyle bu kadar meşgul olması onu dış dünyaya karşı duyarsız bir hale getirmişti. Evet, Defne girdiği her ortamda güzelliğiyle dikkat çekiyordu ama her güzel şeyin bir sonu vardı. Defne’nin de güzelliğine alışılmış, bir süre sonra güzelliği herkesin gözünde sıradanlaşmaya başlamıştı.
 
      İş yerinde değişiklikler olmuş ve yeni bir yönetici gelmişti. Yeni gelen yönetici çok disiplinli ve iş odaklı biriydi. Geç kalmalara, uzayan öğlen yemeklerine, kalitesiz işlere tahammülü yoktu. Kimseye göz açtırmıyor, kimsenin gözünün yaşına bakmıyordu. Geciken işlerle ilgili bahaneleri de kabul etmiyordu. Defne bu yeni süreçte çok zorlanmaya başladı. Birden gündem değişmişti. Daha işe başlayalı bir ay olan Yonca, ofisin en çok konuşulan kızıydı artık. Herkese yardım eden, takıldığı noktalarda destek olan, yorulmak nedir bilmeyen biriydi. Bir gün Defne işyerinde tırnağına törpü yaptığı sırada iş arkadaşı Metin yanına gelip önemli bir konuda destek istedi. Ama O “zaten zar zor vakit buldum, çok işim var, kusura bakma şu an bakamam” deyip reddetti. O arada Yonca Metin’e yardımcı olabileceğini söyledi ve hızlıca bitirdiler.


    Defne bir iş çıkışı yarı depresif bir halde evine döndü. Akşam yemeği yemek ya da yürüyüş yapmak istemiyordu. “Ne buluyorlardı ki şu Yonca'da?” diye düşündü. Kendine bile itiraf edemese de aslında Yonca’yı kıskanmaya başlamıştı. İş yerinde yeni uygulama olarak ayın elemanı seçilecekti ve o kişiye bir ödül verilecekti. Defne bu kişinin kendisi olacağını düşünüyordu ve kendisini yoğun bir güzellik bakımına almıştı. Ona göre kendi fotoğrafı duvara asılacak ve alkışları toplayacaktı. Bu nedenle çok güzel olmalıydı. Özenle hazırlandı ancak ayın elemanı Yonca seçildiğinde bir kez daha hüsrana uğramıştı. Defne sinirini belli etmemeye çalışsa da yerinde duramıyordu. Ekip arkadaşları Yonca’yı tebrik ediyor, ona hakkıyla bu ödülü aldığını söylüyorlardı. Çünkü Yonca işine, iş arkadaşlarının ihtiyacına odaklıydı ve bunu kendine dert ediyordu. Verilen işte elinden gelenin en iyisini yapmaya çalışıyordu.

 
         Deneyimsel Tasarım Öğretisi der ki; “İhtiyaç gören her zaman tercih edilir ve albenilidir.”
       
Bizler bu hayatta karşımızdaki kişilerin ihtiyacını görmeden sadece kendi ihtiyaçlarımıza odaklanarak kaliteli bir ilişki kuramayız. Bu durumda çevresi tarafından aranan, özlenen, yokluğu hissedilen kişi olmamız pek mümkün değildir.
 
          İnsanlar hayatlarında, soyutta ve somutta bir eksikliği tamamlayan kişilere yer verirler. İhtiyaç gören kişi tıpkı bir taş gibi bulunduğu toprakta bir kuytu oluşturur. Yerinden ayrıldığında boşluğu belli olur ve yokluğu fark edilir. Yokluğu fark edilenlerden olabilmek için ilişkinin gerçeklerini bilmeye ihtiyaç vardır.

 ===   

Deneyimsel Tasarım Öğretisi geçmiş deneyimlerle yarını şekillendiren bir gerçeklik ilmidir. Bireylerin problemlerini çözmeleri ve hedeflerine ulaşabilmeleri için ihtiyaç duydukları yöntemleri öğretir.

 

Kim Kimdirİlişkide UstalıkBaşarı Psikolojisi programlarıyla mutlu ve başarılı olmak isteyen insanlara stratejiler sunar.

 ===

 

“Milyarlarca insan içinde, “bir” kişinin ne önemi olabilir ki?

 

Bunun cevabını o “bir” kişiye sorun!”

 


Yahya Hamurcu





 

You May Also Like

3 comments

  1. Soyut somuttan üstün. Somut güzelliğiyle insan bir yere kadar gelir belki ama soyutluk, albeni her zaman önüne geçer.

    YanıtlaSil
  2. Önemli olan ihtiyaç karşılaman. Yokluğunun anlamı olması için varlığında neler yaptığın önemli. Kaleminize sağlık 🎀

    YanıtlaSil
  3. Büşra nur1/7/24

    İhtiyaç görmek.. o an zor gelse bile karşının ihtiyacını düşünmek ne kadar kıymetli:) kaleminize sağlık çok keyifliydi🌿

    YanıtlaSil