Leman Hemşire

 


Leman işine çok kıymet veren bir hemşireydi. “Ağaç yaşken eğilir.” denir ya Leman da tam olarak öyle olmuştu.  Çocukluğunda en sevdiği oyunlardan biri iğne yapmaktı. Hasta taklidi yapan arkadaşının koluna iğneyi batırır. Sonra sevimli sevimli güler: “Çok acımadı değil mi?”, diye sorardı.  İğneyi çıkardıktan sonra pamuğu diğer eline alır, iğne yaptığı yerin üstüne bastırırdı. Hemen yara bandını bir çırpıda açar ve yapıştırırdı. Hiç hasta taklidi yapmayı sevmezdi. Ya doktor olacaktı ya da hemşire.

Okuldan mezun olduktan sonra çalışmaya başladığı hastanede herkes severdi onu. Her hafta işyerine elinde bir demet lilyum ile girerdi. Çiçeğin kokusundan herkes onun işte olduğunu anlardı. Lilyum yoksa Leman o hafta izinliydi.

Onun işte olduğu zamanlar her yer pırıl pırıldı. Hastabakıcılar, iş arkadaşları, doktorlar, asistanlar hepsi farklı bir insana dönüyordu. Leman’la olmak herkese iyi geliyordu.

Odalardaki hastaların en sevimsizi bile ona suratını asamazdı. İyileştikten sonra bile ona hediyeler gönderen ve ziyaret eden hastaları vardı.  Onun bulunduğu katta tatlılar, çiçekler ve tebessümler eksik olmazdı.

Hastanenin başhekimi her sabah onun yanına gelmeyi adet edinmişti. İlginçtir kimse kıskanmazdı Leman’ı. Çok değişik bir albenisi vardı. Onu ne çay içerken, ne kahve içerken gören olurdu ama mutlaka misafirleri ikramlayacak bir kahvesi, bir çayı bulunurdu. İşe geç kalmak ve işten kaçmak gibi bahanesi olmazdı.

Arkadaşları “Sen bu dünyaya ait değilsin, başka bir dünyanın insanısın.” deyip dururlardı. Aslında çalıştığı bölüm en zor hastaların bulunduğu onkoloji katıydı. Her hafta bir kayıp olabiliyordu. Leman her hasta kaybı sonrası o odadaki yatağın üzerine “Cennetteyim” yazan bir not bırakırdı.  Hasta ile ilgili güzel anılarını girip çıktıkça komşu hastalara anlatırdı. “Ne temiz, ne düzenli adam, bak… Ben bu kadar temiz kadın bile görmedim.” derdi.  Hep gideni iyi anardı ve öyle anılmasını isterdi. Hiç ağladığını gören olmamıştı, kahkaha da atmazdı ama hep gülümserdi.

Kimseye “Niye ağlıyorsun, niye asık suratlısın?” demezdi.  İnsanların ihtiyaçlarını öyle güzel kalibre ederdi ki biraz üzgün birini görse güzel, beyaz tombiş ellerini onun omzuna  ya da elinin üstüne koyar ve gülümseyerek: “Hadi! Boşver, takılma, hayat o kadar uzun değil, her problem mutlaka çözülür.” derdi.

Diğer yatan hasta bölümlerinde hemşirelerin hastabakıcılarla atıştığı ve stresin arttığı zamanlar olurdu.  Doktorların hemşirelere bağırdığı ya da kavga ettiği duyulurdu. Hasta yakınlarının doktor ya da hemşireleri şikayet ettiği olurdu. Leman şikayet nedir hiç bilmiyordu.


Leman’ın başhemşire olduğu katta hasta umumi tuvaletleri bile tertemizdi. Hiç tuvalet kağıdı ve peçete bitmezdi.  Leman’ın eski hastaları ya da yakınlarının desteği ile katı pembeye boyatılmış, düzenli her türlü temizlik sarf masrafını karşılanır hale gelinmişti. İnsanlar, iyileşen hastaların ya da yakınlarını kaybedenlerin bunları yaptığına inanamıyordu. İnsanlara mantıklı gelmiyordu, yakını ölen kişinin hala onkoloji katını ziyaret etmesi. “Zaten hastan iyileşememiş ölmüş, ne işin var burada?” diye düşünüyordu. Onu tanımayanlar, Leman’ın hastalarla ilişkisi olduğu dedikodusunu yaymıştı ama kimse buna kulak asmamıştı. Leman çok güzel bir kadın da değildi. Çok kısacık bir boyu, burnunda koyu kahve çilleri vardı. Onu hiç ütüsüz üniforma ile gören yoktu. En yağmurlu, çamurlu, karlı günde bile o tertemiz gezerdi. Mis gibi kokardı ama parfümü bilmezdi. 

Hastanede ilaç kokusu etrafa yayılmasın diye koridora bir buhurdanlık almıştı. Doğal çiçek kokuları bütün odalara buram buram yayılırdı. Odalardaki eski perdeleri çıkarttırmış, bir hastanın desteği ile renk renk perdeler taktırmıştı. Duvarlarda renkli sevimli çocuk figürleri olan tablolar vardı. Hastane bahçesine bir hastası çocuk parkı yaptırmıştı. Neşeyle dışarda oynayan çocukların sesleri odalarda duyulurdu.  En çok yaşlı hastalar balkona çıkıp oynayan çocukları görmek isterdi. İnsanlar evlerinde iken rahatsız oldukları sesleri nasıl da özlüyorlardı? Belediye ile görüşmüş her ağacın altına bir bank koydurmuştu.

Onkoloji zor bir bölümdü, bazen giren hasta buradan çıkamıyordu.  Bu süreçte aileler için sevdiklerini görmek çok önemliydi. Fakat sık ziyaretler hem hastayı yoruyor hem de enfeksiyon riskini artırıyordu.  Onkoloji kliniğinin girişinde kullanılmayan bir büyük alan vardı. İki farklı kliniğin arasında olan bir yerdi.  Her iki kliniğe gelen ve hastaların bağışladıkları çiçekler ile burası tam bir kış bahçesi gibiydi. Koridordan çocukların çıktığı bahçeye inen bir merdiven vardı. Merdiven korkulukları kırmızıya boyanmış etrafına bir hanımeli sarılmıştı. Sanki hastane değil de çok lüks bir evin bahçesi izlenimi veriyordu.  Ziyaretçiler gelince burada ağırlanıyordu. Hastaların bazen aileleri ile kahvaltı yapılmasına izin veriliyordu. Oldukça eski olan hastanenin onkoloji bölümü çok iç açıydı.

İnsanın hayata, çevresine ve kendisine “Seni seviyorum, sen yaşamaya değersin.” demesinin yolları var. İnsanın özsaygısı kendine olunca insan artık farklı biri oluyor. Üst gömlek bir insana dönüşüveriyor.  İnsan birlikte olduğu insanların ortalamasını değiştiriyor.  Arkadaşların ve diğer insanlar senden daha kötü olamıyor. Herkes seninle aynı kulvarda olmak için seni örnek alıyor. 

Deneyimsel Tasarım Öğretisi der ki; "Bir üst gömlek insan ol. Bulunduğun yere fayda ver ve güzelleştir."

Leman hemşire kullanılmaz bir odayı hastalar için dinlenme odasına çevirmek istemişti. Yönetimin burayı toparlayamayacağını anladı. Biriktirdiği paralar ile bir ressam arkadaşının yardımını istedi.  “Duvarlar gökyüzü rengi olsun, tavanda ise bulutlar olsun.” demişti. Yerlere açık renkte düzenlemişti. Başhekim onun bu çabasını çok gerekli bulmamıştı. Ama ardından onkoloji kliniğindeki arka arkaya yapılan değişikler onun da dikkatini çekmişti. Dahası hastane bütçesinden herhangi bir ödenek çıkmıyordu. Öyle ki hastanenin onkoloji kliniği yalnız hastaların değil dışardan gelen doktorların da tercihi olmuştu. Doktor odasındaki kahve makinesi, çay makinesi, renkli fincanlar, pamuklu pikeler, yün yastıklar herkesin dikkatini çekiyordu. Bunları kim temizliyor, ne zaman yapıyor bunu kimse bilemedi. Leman hemşire bunu nasıl başarıyordu? O az konuşur ama çok şey yapardı.  ‘’Sen insanların ihtiyacını ver! Eninde sonunda senin de ihtiyacını karşılanacak.” derdi.

Bu hikaye bu kadar güzel başlamamıştı ama bu kadar güzel bitmişti. Bunu sağlayan Leman hemşireydi. İnsanoğlu fayda verdikçe hem kendini hem de etrafını güzelleştiren olur. Daha da güzelleşeceğimiz hayatlar dileğiyle…

 ===   

Deneyimsel Tasarım Öğretisi geçmiş deneyimlerle yarını şekillendiren bir gerçeklik ilmidir. Bireylerin problemlerini çözmeleri ve hedeflerine ulaşabilmeleri için ihtiyaç duydukları yöntemleri öğretir.

 

Kim Kimdirİlişkide UstalıkBaşarı Psikolojisi programlarıyla mutlu ve başarılı olmak isteyen insanlara stratejiler sunar.



 ===

 

“Milyarlarca insan içinde, “bir” kişinin ne önemi olabilir ki?

 

Bunun cevabını o “bir” kişiye sorun!”

 


Yahya Hamurcu






Yorumlar

Figen Ekame dedi ki…
İhtiyac giderenin ihtiyacı giderilir…
Ayşe Budak dedi ki…
Leman hemşirelerin çoğalması dileğiyle 💐
Ayşe dedi ki…
Harika bir davranış stili çok samimi ve güzel olmuş
Kader dedi ki…
Kaleminize sağlık 🌹

İnsan içindeki güzelliği iyiliği etrafına yaydığında daha da güzelleşiyor her şey…
İnsan ne kadar ihtiyaç gideriyorsan o kadar ihtiyacı gideriliyor hem de hiç ummadığı anlarda beklemediği kişilerden …
Her zaman lehine olan olduktan sonra🌻
Figen Ekame dedi ki…
Bulunduğumuz yerdeki anlamımız yük aldığımız kadardır…
Sevgi dedi ki…
kaleminize sağlık, umarım hep ihtiyaç gören, görürken de tatlı insanlardan oluruz😍
Ncy Bşl dedi ki…
Benzenilesi Leman Hemşire
kaleminize sağlık
Ç.S dedi ki…
Elinize sağlık, bulunduğu yere fayda veren bir de onu güzelleştirenlerden oluruz inşaAllah
Büşra Ç dedi ki…
Çok çok keyifli ve faydalı bir yazıydı, kaleminize sağlık :)
Adsız dedi ki…
İnsanoğlu fayda verdikçe hem kendini hem de etrafını güzelleştiren olur.
derya dedi ki…
kaleminize sağlık...

inşAllah faydayı güzelleştiren olabilelim:)