BİR MUSİBET Mİ BİN NASİHAT Mİ?

 





“Bir musibet mi bin nasihat mi, hangisini tercih edersin?” diye sorsalar, “Tabii ki, bin nasihat” derdi Fırat. Evlenme arifesinde başına gelenler, pişmiş tavuğun başına gelmemişti.

Üniversite döneminde tanıştığı Oya ile okul bittikten sonra evlenmeye karar verdiler. Fırat, okulu bitmeden mesleğiyle ilgili bir işe girmiş, hemen evlilik hazırlıklarına başlamıştı. Daha öğrenciyken girdiği işte çok sevilmiş, işi çok sahiplendiği için de kısa sürede herkesin takdirini kazanmıştı. 1 yılı dolmadan aynı sektördeki diğer firmalardan iş teklifi alır hale gelmişti. Ancak işini ve işyerini sevdiği için daha iyi imkânlara rağmen teklifleri kabul etmedi. Patronu da bunu bildiği için Fırat’ın kıymetini biliyor, çıraklıktaki hatalarını görmezden gelip onu yetkilendirme konusunda bonkör davranıyordu.

Oya ile olan ilişkisinde de Fırat baskın olan taraftı. Oya pek yorum yapmaz, Fırat’ın isteklerine uyumlanmayı tercih ederdi. Hem iş süreçlerinde gördüğü ilgi hem de evlilik hazırlıklarıyla ilgili sözünün dinlenmesi Fırat’ın giderek hikmeti kendinden bilmesine sebep oluyordu.

  • “Her şeyin en doğrusunu ben bilirim.”
  • “Her şeyi ben yaparım.”
  • “Kimse karışmasın.”
  • “Ya siz nerden bileceksiniz, işin içinde olan benim!”
  • “Tamam, ben hallediyorum. Siz işinize bakın!”

Cümlelerini artık çok sık kullanıyordu. Ailesinden, büyüklerinden gelen tavsiyelere kulak asmıyor, bildiğini okuyordu. Kız isteme ve nişan merasiminde de Fırat’ın bu tavırları dikkat çekmiş, kayınpederiyle arasında bir sürtüşmeye neden olmuştu. “Kızımızı nasıl vereceğimizi bile damattan öğreneceğiz sanki!” diye adamcağız sitem etmişti.



Düğüne neredeyse 10 ay kala Fırat eşya almanın derdine düştü. “Ekonomi kötü, çok zam gelecek, eşyalarımızı erkenden almalıyız…” diye Oya’yı darlamaya başladı. Farklı ve uzak şehirlerde yaşadıkları, bir de Oya çalıştığı için bir araya gelip eşya bakmaları zordu. Fırat’ın bu ani kararı iki ayaklarını bir pabuca sokmuştu. Fırat önce beyaz eşyaları almak istedi. Marka, modelleri Oya ile paylaşıp birlikte kararlaştırdılar. Daha doğrusu Fırat araştırıp bulup biraz emrivaki yapmış oldu. Oya ise yanına gelememenin verdiği mahcubiyetle her şeye “Tamam” diyordu. Aynı marka, aynı ürünler farklı bayilerde daha yüksek fiyattayken Fırat’ın onlarca mağazadan sonra girdiği yerde daha ucuzdu. Tüm beyaz eşyacılar “En fazla 1 ay depoda tutabiliriz.”derken bu bayi düğüne kadar kalabilir, evini tutunca alırsın demişti. Hatta üzerine bir de çatal-kaşık-bıçak seti hediye etmişlerdi.

Beyaz eşyaları hallettikten sonra Fırat’a bir özgüven patlaması geldi. “Gördünüz mü, bu işler öyle kolay değil. Gezeceksin, bakacaksın, araştıracaksın. Herkes kafasına göre fiyat biçiyor, serbest piyasa bu, tutturabildiklerine…” diye ailesine akıl veriyordu. Çok geçmeden mobilyaları da halletmenin telaşına düştü. Oya bu sefer bozulmuştu. “Ne gerek var, ben görmeden nasıl alınacak o kadar eşya?” dedi ama dinletemedi. Fırat gezdiği mobilyacılardan fotoğraf gönderiyor, Oya oradan beğenmeye çalışıyordu. Zevkleri pek uyuşmuyordu bu konuda. Fırat yine onlarca yeri gezdi ve en sonunda aklına beyaz eşyaları aldığı mağaza geldi. Aynı firmanın mobilyacısı olduğunu, hatta beyaz eşya nedeniyle hediye çeki bile verileceğini hatırladı. Hemen o firmaya gidip eşyalarını beğendi, Oya’yı da bir şekilde ikna edip evinin tüm eşyalarını oradan aldı. Düğüne 3 ay kala mobilyaların yapılıp depoda bekletileceği konusunda anlaştılar.

Bu işi de ‘tek başına’ halleden Fırat’ın keyfine diyecek yoktu. Ailesi acele ettiği ve bireysel davrandığı konusunda uyarsa da kimseye söz hakkı tanımıyordu. Hatta defalarca firmanın güvenilir olduğundan emin olup olmadığını sormuşlardı. Fırat, soru sorup bilincini açmaya çalışanları tersliyor, “Evet, zaten en doğrusunu hep siz biliyorsunuz. Biz iş bilmiyoruz değil mi?” diye herkese çıkışıyor, kimseye nasihat konusunda fırsat tanımıyordu.

Düğüne 3 ay kala Fırat mobilyacı ile görüştü. “Ürünlerle ilgili birkaç detayda artık üretilmiyor, yerine ‘Şu olsa olur mu?’ gibi sorular geldi. Fırat baştan nasıl konuşulduysa öyle olması konusunda ısrarcıydı. Adamların son dakikada yan çizdiği şeyler canını sıkmıştı. Bu görüşmelerden 3 gün sonra siparişlerin durumunu öğrenmek için mağazaya gitmeye karar verdi. Gittiğinde mağazanın camları içeriden gazete kâğıtlarıyla kapatılmış, kapısına mühür vurulmuştu. Hatta listenin olduğu bir kâğıt dışarıdan cama yapıştırılmıştı. “….. Firması Mağdurları”



Fırat ne olduğunu anlayamadı. Hızlı bir şekilde mağaza sahiplerini aradı, kimseye ulaşamadı. Çalışanlardan birinin kartını buldu, defalarca aradıktan sonra telefonu cevaplanmıştı. Firma sahibi bir olaya karışmış, hapse atılmıştı. Bunu duyan alacaklı firmalar da hemen alacaklarını tahsil etmek için ellerinde bulunan tüm vadeli çekleri kırdırmıştı. Beyaz eşyaların ana bayisi depodan hiçbir ürün vermeyeceğini açıklamış, mobilyaları yapan üretimci firmalar da gelen siparişleri iptal etmişlerdi. Yani Fırat’ın aylardır yaptığı ödemelerin hepsi boşa gitmişti.

İki göz iki çeşme ailesinin yanına giden Fırat, çocuk gibi ağlıyordu. Süreçte kimseyi yanına yaklaştırmayan, tüm nasihatlere kulak tıkayan, hiçbir deneyim transferi yapmayan Fırat, şimdi küçük bir çocuk gibi çaresiz kalmıştı. Oya durumu öğrendiğinde, “Olan olmuş, sağlık olsun, yine çalışıp alırız, ne yapalım?” diye anlayış göstermişti. Ama Fırat çok pişman ve çok üzgündü. “Bu musibeti yaşayacağıma keşke nasihatleri zamanında dinleseydim…” dedi durdu.

Deneyimsel Tasarım Öğretisi der ki:Bu hayatı en az maliyetle yaşamak için deneyim transferi yapmak gerekir.

Fırat, bir şeyleri hızlı başarmış olmanın verdiği motivasyonla her şeyde iyi olduğu zannına kapılmıştı. Oysa insan, hayatta her konuda tam olamaz. Bir şeyleri başarmış olmak bir marifettir ancak marifetlenilmesi gereken alan daha fazladır. Yani insan, ne kadar öğrenirse öğrensin bilmedikleri bildiklerinden hep fazla olacaktır.

Bilinmeyenlerle ilgili açığı kapatmak için de deneyip yanılmak pahalıya mal olur. Bu sebeple; bir değil birkaç bilene sormak, doğru yöntemi bulmak ve ona göre hamle yapmak, insanı tahmin edemeyeceği birçok problemden ve maliyetten kurtarır. Hayatta başarılı olduğu sahaları artırır, diğer hamleleri için hız kazandırır.

Bilmediğinin hep daha fazla olduğunun farkında olmak, hikmeti kendinden bilmemeyi sağlar. Unutmamak gerekir ki; “Her ilim sahibinin üzerinde mutlaka daha iyi bilen biri vardır.”


===   

Deneyimsel Tasarım Öğretisi geçmiş deneyimlerle yarını şekillendiren bir gerçeklik ilmidir. Bireylerin problemlerini çözmeleri ve hedeflerine ulaşabilmeleri için ihtiyaç duydukları yöntemleri öğretir.

 

Kim Kimdirİlişkide UstalıkBaşarı Psikolojisi programlarıyla mutlu ve başarılı olmak isteyen insanlara stratejiler sunar.

 ===

 

“Milyarlarca insan içinde, “bir” kişinin ne önemi olabilir ki?

 

Bunun cevabını o “bir” kişiye sorun!”

 


Yahya Hamurcu




Yorumlar

Gülfem dedi ki…
Anlık kazanma hırsı neler yaptırıyor insana. Elinize sağlık
Ayşe dedi ki…
Çok şükür Fırat farkına varmış
Keşke Fırat'lar fark etse ama erken. Kalemize sağlık. Okurken olayı hissettim âdeta. Bu durumu yaşayanlar ve mağdur olanlar o kadar çok ki... Bu faydalı makaleleri okumak benim için çok kıymetli. Çok teşekkür ederiz.
Havva Ağırdil dedi ki…
Son pişmanlık fayda vermiyor ama deneyim transferi insana fayda veriyor. Ailesinin sözünü ilk başta anlasaydı zararı olmazdı. Neyse önemli olan benim bundan deneyim cıkarıyor olmam.
Sibel Basılgan dedi ki…
Ne güzel anlatmışsınız deneme yanılmanın maliyetli olduğunu. Kaleminize düşüncenize sağlık. Teşekkür ederiz🌺
Ayşe Budak dedi ki…
İnsan herşeyi göremez, duyamaz, bilemez. Annelerimizden babalarımızdan bir bilene danış dediklerini duyarız bu yüzden. Bir bildikleri varmış 😊
Şükran dedi ki…
Bazıları dener yanılır bazıları deneyim sahibi kişilerin nasihatını dinler ders alır...
G.A dedi ki…
Çok içimizden bir yazı kaleme almışınız.
Elinize sağlık
Adsız dedi ki…
İnsan herkesi bilemez, biliyorum zanneder..
Adsız dedi ki…
Kaleminize sağlık 🌹
İnsanın bu hayatta bilmedikleri bildiklerinden her zaman fazladır. Oysa. hayatta daha üst lige çıkmak için öğrenmeye açık olmak gerekmez miydi ?
Figen Ekame dedi ki…
Hızlı yükselen insanlarda maalesef kibir oluyor…
Büşra S.D dedi ki…
“Her ilim sahibinin üzerinde mutlaka daha iyi bilen biri vardır.”
Unutmamamız gereken bir nasihat, kaleminize sağlık