“Serdar
şu an bu olanlara inanamıyorum.” diye söylendi Pınar.
Bunca izinler, hazırlıklar hepsi boşa gitmişti. Aylar öncesinden yaptıkları
rezervasyon çöp olmuştu.
“Yeter
ya! Neyse ne, isteyerek yapmadım sonuçta.”
“Sana
defalarca söyledim, uyardım. Sen yapamıyorsan bir usta çağıralım dedim.”
“Olan
olmuş elimden bir şey gelmez. Yapacak bir şey yok”
Yapacak
bir şey yok. Oysa aylar önce yapacak çok şey vardı
ama yapmamıştı. Pınar, banyoyu temizlerken fark etmişti ilk kez duvardaki
ıslaklığı. Serdar’a söylediğinde “Bakarız sonra…” demişti. Ancak giderek
duvardaki ıslaklık büyümüş ve boya kabarmıştı. Bu kez de “Hallederiz”
diye geçiştirdi. Şimdiyse alt kat komşuları aramış ve dairelerinden alt kata su
aktığını söylemişti. Tatil için yola çıkmışlardı ancak şimdi geri dönüyorlardı.
Kim bilir onları nasıl bir manzara bekliyordu.
Rahmetli
babası “Bugünün işini yarına bırakmayın yavrum.” derdi hep. Söylemekle
kalmaz öyle de davranırdı. Babasının ertelediğini, boş verdiğini hiç bilmezdi.
Yapılacak bir şey varsa hemen başlardı yapmaya. Pınar da babasına benziyordu,
işlerini ertelemezdi. Öğrenciyken de öyleydi. Öğretmenleri bir ödev verdiğinde önünde
vakit olsa bile hemen yapmaya başlardı. Arkadaşları daha nasılsa vakit var der boş
verirlerdi. Sonra da ödev teslim tarihi geldiğinde sıkışırlardı. Çünkü süre
yaklaştıkça farklı gündemler oluşurdu. Yeni ödevler, misafirler ya da bir hastalık olurdu.
Pınar
iş yerinde de evde de ertelemeyi sevmezdi. En yakın iş arkadaşı ona “Aceleci
bacı“ derdi. Zamanla iş yerinde herkes öyle demeye başlamıştı. Çünkü bir iş
verilir verilmez hemen yapmaya başlardı. Böylece diğer işler gelmeden, vakti
varken sakin sakin bitirecek zamanı olurdu. Aslında acelecilik değildi yaptığı.
İnsan ne zaman acele eder? Vakti kalmadığında, geciktiğinde... Oysa Pınar araya
süre koymadan son ana bırakmadan yapıyordu işlerini. Böylece herkes ne yapacağını,
nereden başlayacağını düşünürken onun çalışması hazır olurdu. Evlilik hayatında
da bu davranışının faydasını çok gördü. Ev işlerini, ütülerini biriktirmezdi.
Biliyordu ki azken yapmazsa birkaç gün içinde artacak ve içinden çıkılmaz bir
hal alacaktı. Ertelenen her şey daha da arttığı için keyiflerini hazlarını da
ertelerdi. Tüm işi bittikten sonra içtiği kahvenin tadına doyum olmazdı. Komşusu Sevgi, onu ne zaman kahveye çağırsa
salonunun ortasında bir sepet çamaşır olurdu. “Ayy var ya, bu ütülere bir
türlü başlayamadım.” diye söylenip dururdu. En başta birkaç gömlekken sonra
havlular ve yıkanan nevresimlerle birlikte çamaşır tepesi büyürdü. Erteledikçe
araya engeller girer ve işin içinden çıkamaz olurdu.
Deneyimsel
Tasarım Öğretisi der ki: “İnsan ödemesi
gereken bedelden kaçamaz sadece erteler.”
Bu
işleri yine ben yapacaksam karar vermem gerekiyor. İşin en başında azken mi
yoksa iyice büyütüp çokken mi yapacağım?
Evliliklerinde
en çok çatıştıkları nokta buydu. Serdar her şeyi erteler son ana bırakırdı. Yine
aynı şeyi yapmış banyodaki ıslaklığı önemsememişti. İlk fark ettiklerinde
küçükken halledilecek problem daha da büyümüştü. Evlerinden içeri girdiklerinde
ıslak halılar karşıladı onları. Serdar, evin o halini gördüğünde eşine özür
dileyerek baktı. Pişmanlığı gözlerinden okunuyordu.
Erteledikçe
yorgunluğunun, acısının, maliyetinin bu kadar artacağını bilse hiç işlerini
böyle erteler miydi?
Peki,
ya biz hayatımızda neleri erteliyoruz acaba?
Halının
altına süpürdüğümüz şeyler olabilir mi?
Ertelemeden
er davranıp yol alabilmek ümidiyle…
===
Deneyimsel Tasarım Öğretisi geçmiş deneyimlerle yarını şekillendiren bir gerçeklik ilmidir. Bireylerin problemlerini çözmeleri ve hedeflerine ulaşabilmeleri için ihtiyaç duydukları yöntemleri öğretir.
“Kim Kimdir”, “İlişkide Ustalık”, “Başarı Psikolojisi” programlarıyla mutlu ve başarılı olmak isteyen insanlara stratejiler sunar.
===
“Milyarlarca insan içinde, “bir” kişinin ne önemi olabilir ki?
Bunun cevabını o “bir” kişiye sorun!”
Yahya Hamurcu
Yorumlar
Ertelenen her şey büyüyor hayatta , acılar da mutlulukta ..
Ertelenen her şey büyüyor hayatta , acılar da mutlulukta ..