Sınıfın kapısını heyecanla
açmıştı. Geçen hafta 3 saat boyunca ter dökerek yapmaya çalıştığı tabağını çok
merak ediyordu. İçeri girer girmez poşetini aradı. Bütün çalışmaların olduğu
alandaki seramiklere gözü kaymıştı. Aralarından bazılarını çok beğendi.
“Ne güzel, ne kadar düzgün yapılmış!” diye düşündü. Uzun aramalar sonunda el
emeği göz nuru tabağını bulmuştu. İstediği gibi olmamıştı elbette. Biraz yamuk olmuştu ama
yine de Meltem’in hoşuna gitmişti.
Elindeki tabağa bakarken
hocasının sesiyle irkildi.
- Selam, hoş geldin!.. Nasıl buldun tabağını?
- Yamuk yumuk haliyle bile güzel geldi bana.
- Şimdi onu daha da güzelleştirelim mi, ne dersin?
- Ne yapacağız?
Hocası büyük dolabın
kapağını açıp birkaç kutu çıkardı; “Evet,
şimdi boyama zamanı…”
Meltem bu habere sevinmişti.
Gülümseyerek: “Soluk duruyordu, biraz
renklendirmek iyi olur.” dedi. Tam o sırada uzunca masanın en dip köşesinde
işlenmiş bir tabak gördü. Kuruması için bırakılan alandan uzaktaydı. O tabağa
doğru yaklaşınca her taraftan çatladığını gördü;
- Ne güzel işlenmiş, tabak kimin?
- Diğer gruptan bir öğrencimin, tabak güzel işlendi ama çatladı.
- Neden?
Seramik hocası gülümsedi;
- Suyu fazla kullanmış. Çamura şekil verirken su kullanırız. Sonra dış tabakayı hep sulu süngerle silerek pürüzsüzleştiririz. Suyu kullanırız ama miktarını iyi ayarlamak şartıyla, azar azar işleye işleye dökeriz. Gereğinden fazla koyduğumuzda da ne yazık ki böyle çatlayıp yapısı bozulur.
- Çamur fazla suyu sevmiyormuş, diyebilir miyiz?
- Evet, diyebiliriz. Birazdan göreceksin aslında fazla olan boyayı da sevmiyor. Süngerle siliyoruz ya, minik hatalarını düzeltiyoruz. İşte çok fazla sildiğinde de bozuluyor.
Seramik hocası boyaları
çıkarıp tanıtmaya başlamıştı. Bir yandan da anlatmaya devam ediyordu: “Ateşi görmeden önce, ona parlaklık verecek
olan soft renkler seçebiliriz.
Boyaları çok sulandırarak,
bastırmadan, azıcık sürüyoruz.”
Meltem, “İnsan yağlı boya tablosu yaparken daha rahat olabilir.” dedi
kendi kendine.
Eskiden “Çamur işte; su ile şekil veriyorsun. Sonra da alıyorsun eline öyle
fırçayla boyuyorsun.” diye düşünürdü. Meğer ne kadar dikkatli olmak
gerekiyormuş. Çamur gereğinden fazla hiçbir şeyi istemiyormuş. Yani silmesi, şekillendirmesi, sulaması,
boyaması hep belli miktarlarda yapılmalıymış. Meltem daldığı düşüncelerden hocasının uzattığı
fırçayla sıyrıldı. “Hadi, sıra senin… Gösterdiğim
gibi hep aynı yönde ve az boya ile özünü bozmadan, altındaki çamuru kaldırmadan
boyayacağız.”
Meltem kolay olacağını zannederken ilk dersten biraz daha zorlanacağını düşünmeye başlamıştı. Bir yandan boyamasını yapıyor bir yandan da öğrencilerin arasında dolaşan ve seramiğin tüyolarını anlatan hocasını dinliyordu.
- Seramiğe şekil verirken hangi malzemelerden faydalanıyoruz?
- Suyu kullanıyoruz.
- Doğru… Peki, ne kadar kullanıyoruz?
- Çok kullanıyoruz hocam, dedi bir öğrenci.
- Hayır, seramiğin ilk kuralını söylüyorum size; kullandığınız her malzemeyi yeteri kadar kullanmalısınız. Evet, suyu kullanıyoruz ama azar azar… Gerektiğinde miktarı küçülterek kullanıyoruz. Evet, boyuyoruz ama boya üstüne boya sürer gibi değil… Azar azar kullanıyoruz.
Deneyimsel Tasarım Öğretisi der ki: “Hayatta her şeyin
bir kıvamı vardır.”
Meltem bu cümleyi
duyduğunda düşüncelere daldı yine; kullandığın şeyden yeteri kadar
demişti hocası. Ne demekti bu? Belirli bir miktarda, ne az ne de çok fazla… Yani tam da olması gerektiği kadar;
kıvamında…
Kıvam önemliydi tabi ki. Miktarı
aşmadan, çok da azaltmadan bir şeyleri yapmaktı.
Yemeği yemeyip aç
kaldığında veya fazla yediğinde sorun oluyordu. Ya da çayı fazla içtiği o gece
uykusu kaçıyordu. Bir ortamda fazla
konuştuğunda genellikle kendine kızıyordu; “Keşke
biraz susabilseydim.” diyordu. Konuşması gerektiği yerde de bazen susup
kalıyor sonra da pişman oluyordu. “Neden
güzelce anlatmadım, aslında soru sorulduğunda cevap verebilseydim bu kadar
uzamayacaktı mesele” dediği yerlerde oluyordu.
Çocuklara kızdığı zamanları düşündü. Bazen miktarını ayarlayamadığı anlar oluyordu. Miktar ayarlaması denildiğinde tabi ki aklına alışveriş gelmişti. Ne kadar da abartmıştı bu ay alışverişi… “Hazır indirim varken bütün ihtiyaçlarımı alayım.” demişti. Aslında çok da gerekli şeyler almamıştı. Bütün parasını harcamış şimdiden önümüzdeki ayın sonunu nasıl getireceğini düşünür olmuştu. Hocasının sesiyle irkildi;
- Evet, tamamdır bu hafta da boyamalarını yaptık. Haftaya pişirme işlemlerini yapacağız. Elinize sağlık…
Meltem seramik dersinden
çıkarken cebine her zaman kullanacağı bir bilgi daha eklemişti; hayatta
her şeyin bir kıvamı olmalıydı.
İnsan kıvamı kaçırdığında farkında olmasa da zarar
görüyordu.
Şimdi nerelerde kıvamı kaçırdığına bir kez daha dikkatle
bakmalıydı.
Kıvamı yakabileceğimiz günlere…
Deneyimsel Tasarım Öğretisi der ki: “Doyurucular arttıkça doyum marifeti düşer. İnsan ona verilenleri çok çabuk normalleştirip daha fazlasını ister. ”
===
Deneyimsel Tasarım Öğretisi geçmiş deneyimlerle yarını şekillendiren bir gerçeklik ilmidir. Bireylerin problemlerini çözmeleri ve hedeflerine ulaşabilmeleri için ihtiyaç duydukları yöntemleri öğretir.
“Kim Kimdir”, “İlişkide Ustalık”, “Başarı Psikolojisi” programlarıyla mutlu ve başarılı olmak isteyen insanlara stratejiler sunar.
===
“Milyarlarca insan içinde, “bir” kişinin ne önemi olabilir ki?
Bunun cevabını o “bir” kişiye sorun!”
Yahya Hamurcu
Yorumlar
Hayatın başı sonu ve arasında yaşadığımız , yaptığımız her şeyde aşırılığa kaçmayıp kıvamı tutturduğumuzda hem faydalı hem haz verici.
Mesela aşırıya kaçmamak, ölçüyü taşırmamak …