Yoğun bir günün sabahında, aceleyle gardırobun kapağını açtı.
Açık dolabın önünde ne giysem diye düşündü. Mesajda
“kirlendiğinde sıkıntı yaşamayacağınız kıyafetler tercih edilmeli” diye
yazılmıştı. İlk günden geç kalmak istemiyordu, hızlıca rahat ve kolay
yıkanabilen şeyler seçti. Üstünü değiştirip mutfağa yöneldi. Önlüğünü, poşetlerini ve gazetelerini kaptığı gibi
evden çıktı.
Meltem seramik kursuna yazılmıştı. Neden seramik diye sormayın. Çünkü henüz
o da bu sorunun cevabını tam olarak bilmiyordu. Evden çıkayım, çocuklar dışında
iki insan göreyim, sosyalleşeyim derdindeydi. Hayatı çocuklardan ibaret
olmuştu. Arkadaşları “evden uzaklaş, çocukların büyüdü artık, kendine biraz
zaman ayır” demişlerdi. O da
bunu çeşitli etkinliklere katılarak yapmayı umuyordu.
Kurs yerine geç kalmadan vardı. Sınıfa girince ilk dikkatini çeken şey, mekânın ferahlığı oldu. Her yer cam, apaydınlık bir sınıftı. Havadar bir yerde olmak ona iyi gelmişti. Tabi kendini kocaman çamur torbasının önünde bulana kadar. Sınıfa kısa bir açıklama yapan hocası Meltem’in yanına geldi.
- Meltem ne yapmak istersin ilk gününde?
- Tabak yapmak istiyorum.
En kolayı bu olur diye düşündüğü için tabak demişti. İçindeki ses bir türlü
susmuyordu.
“Hey Allah’ım!
Ne akla hizmet seramik seçtim? Çocuklara hamur tutmak gibi mi sandım acaba?
Hayır, başka kurs mu yoktu? Seçe seçe bunu mu buldum?
Gerçi boyama ve resim de aynı sayılırdı, hele dikiş nakış kursuna gitmeyi
hiç düşünemiyorum…”
İlk günü bu duygu ve düşüncelerle başladı. Önce çamuru tanıma; bildiğimiz
çamur değildi tabi ki ama benzerdi. Isıya dayanıklı, yöntemini bildiğinde
istediğin şekle giren bir maddeydi. İçinde hava kabarcığının olmaması ve
kurumaması en temel şartlardandı.
Büyükçe bir çamur torbasından kesim işlemi yapacaktı. Hocası dikkat edilmesi gereken noktaları tekrar ediyordu.
- Keserek başlayacağız. Koca bir kütleden parça alıp, yoğurup, kesip, pişirip bambaşka bir forma getirmeye çalışacağız. Çamura ilk şekli vermek de zor çünkü bir kalıp halinde kesiliyor. Öyle aldım kestim, başlayalım diyemiyoruz.
Kestikten sonra rast gele avuçlarının arasında sıkmaya başlamıştı ki hocası uyardı.
- Kestiğimiz çamuru rast gele yoğurmuyoruz. Eğer böyle yaparsak çamurun içine hava girer. Sonra da yaptığımız tabağın şekli son aşamada bozulur. Şimdi iki ayrı ucunu birleştirmeden önce, kalınlığını hafif hafif inceltmen gerekir. Sonra da masaya koy ve bastırmadan yanlara doğru yön ver.
Çamura baktıkça Meltem’in aklına insan geldi… İnsanın en temel maddesi
çamurdu ya, tıpkı ona şekil vermek, insanın kendisine ya da yetiştirmeye
çalıştığı kişilere fayda sağlamaya çalışması gibiydi.
Meltem ilk defa eline aldığı çamurun önce soğuk olduğunu fark etti.
Zamanla elinde şekillenip ısındığını gördü.
Önce bastırdığı için çamur yamulmuştu. Çamurda
bastırdığı parmaklarının izleri çıkmıştı. Bir kalın bir ince uzunca ama hiçbir
şeye benzemeyen bir şerit olmuştu.
Hocası bir yandan diğer öğrencilerin yaptıklarına bakarken bir yandan da Meltem’in çamurla imtihanını seyrediyordu. Meltem’in haline merhamet edip sordu.
- Nerede takıldın, ne oldu?
- Olmuyor, istediğim gibi olmuyor.
- Bastırmadan, sadece parmaklarınla açacaksın.
- Ama nasıl bastırmadan açacağım.
- Bastırırsan çamur istediğin gibi açılmaz. Sen parmaklarınla onun alanını genişlet. Sanki kendisi gidiyor gibi olacak. Ona şekil vereceksin, başka bir forma sokacaksın ama bunu yaparken bastırmayacaksın. Üzerinde etkin görünmeyecek. Seninkine baktığımızda parmaklarının izi çıkmış. Öyle olmalı ki çamur parmaklarının gittiği yöne gitmeli. Senin izini takip etmeli. Ama kuvvet uygularsan çamur kopar, istediğin şekle girmez.
Meltem “tıpkı bir insanı yetiştirir gibi” diye mırıldandı.
Şiddete yönelmeden, kırıp dökmeden, incitmeden; sözünü dinletebilmek, yön verebilmek… Korkuyla değil
sevgi ve bağlılıkla izinden gitmesini sağlamak, rol model olmak… Çocuklarını
düşündü; parmak izleri çocuklarını zorladığı yerler olabilir miydi?
Meltem bastırmaktan vazgeçtiğinde de yine olmadığını fark etti. “Bastırmıyorum ama açılmıyor, hep aynı, üstelik kurumaya başladı” diye söylendi. Hocası yanına gelip su şişesinden biraz su sıktı.
- Çamuru sadece hareket ettirerek açamayız, onun nereye doğru genişlemesini istiyorsak oraya doğru yönlendireceğiz. Bastırmıyorsun evet ama açmıyorsun da. Sen sadece ileri geri götürüp getiriyorsun, oysa onu genişletmeye, uzun bir şerit haline getirmeye çalışıyoruz.
Meltem yine mırıldandı; “Tıpkı bir insanı destekler gibi…”
Deneyimsel Tasarım Öğretisi der ki; “Her hareketin bir hedefi olması gerekir.” Mesele insanı
yetiştirirken hem yönlendiren hem de gerektiğinde çamura eklenen su gibi
destekleyen olabilmektir. İnsanoğlu
duran bir canlı değildir, hep hareket halindedir. Doğduğu andan itibaren bir
yolculuğa çıkar. Önemli olan sadece hareket etmesi değil, doğru yolda
olmasıdır. Çünkü insanın varmak istediği yere göre yolculuğu da değişir. Hareketimiz,
verdiğimiz emek, harcadığımız çaba, yol doğru ise istenilen sonuçları verir. Mesele
sadece taşları bir yerlere koymak değildir. O taşlardan bir duvar örebilmek, o
duvarlardan bir yapı inşa edebilmektir.
Meltem, Hocasının “Evet bu günlük bu kadar yeter” sözüyle
düşüncelerinden sıyrıldı. Seramik kursunun ilk dersinden çıktığında aklında bir
sürü soru ve cevap belirmişti. Çocuklarını yetiştirirken onları bir hedefe
doğru yönlendirmek ve bunu yaparken de baskıcı bir ebeveyn olmamak gerekiyordu.
Zorlandıklarında bir damla su gibi destekleyen olabilmek…
İnsan yetiştirmek zordu ama doğru yolda olan bir insan tüm bu emeklere
fazlasıyla değiyordu. Meltem’in sınıfa girerken yaşadığı gerginlikten eser
kalmamıştı. Kendine zaman ayırmanın iyi bir fikir olduğunu kabul etti. “Tabak
yapmaya çalışırken neler fark ettim” diyerek gülümsedi “bir sonraki ders
ne yapsam?”
===
Deneyimsel Tasarım Öğretisi geçmiş deneyimlerle yarını şekillendiren bir gerçeklik ilmidir. Bireylerin problemlerini çözmeleri ve hedeflerine ulaşabilmeleri için ihtiyaç duydukları yöntemleri öğretir.
“Kim Kimdir”, “İlişkide Ustalık”, “Başarı Psikolojisi” programlarıyla mutlu ve başarılı olmak isteyen insanlara stratejiler sunar.
===
“Milyarlarca insan içinde, “bir” kişinin ne önemi olabilir ki?
Bunun cevabını o “bir” kişiye sorun!”
Yahya Hamurcu
Yorumlar