“Öff
Bee!” diye homurdanarak memnuniyetsizce tartıdan indi
Cansu. Üç aydır çok dikkat etmesine rağmen istediği kiloyu verememişti. Hâlbuki
sevmediği bir sürü sağlıklı ama tatsız şey yemişti. Severek yediği şeylere ise
kendimi tutamam korkusuyla bakmamıştı bile. Hele o rengârenk ve mis kokulu vitrini
olan pastanenin önünden geçmek işkenceydi. Görüp de canı çekmesin diye yolunu
değiştirir olmuştu. Oldum olası hamur
işlerini ve pasta çeşitlerini çok severdi. Haliyle, diyet yaparken onlardan
uzaklaşması çok zordu. Üç ay geçmesine rağmen hala hamur işine özlem içindeydi.
Zamanla canım daha az çeker diye düşünse de öyle olmamıştı. Gerçi midesi
küçüldüğü için artık daha çabuk doyuyordu. Fakat karbonhidrat hala onun zayıf
noktasıydı. Bu üç ayda kendince sıkı emek vermişti. Daha az evvel çok istediği
bir teklife “Hayır” demişti. Erkek kardeşi “Abla komşu tatlı getirmiş,
sana da ayırayım mı?” diye sormuş, o da istemeye istemeye teşekkür ederek
reddetmişti.
Aklı
yiyemediği tatlıda homurdanarak mutfağa gitti. Annesini koca bir tepsi böreği
dilimlerken buldu. Arnavut göçmeni annesi börek konusunda ordinaryüs sayılırdı.
Grip olduğu için odadan kokuyu alamamıştı. Yoksa bu koku insanın fark
edemeyeceği bir koku değildi.
“Sanırım
bugün hepiniz pes etmem için sözleştiniz anneciğim”
dedi Cansu. Annesi mahcup bir gülümsemeyle karşılık verdi;
-
Diyet yapıyorsun diye epeydir hamur işi yapmıyordum. Baban ve kardeşlerin su
böreğini çok özlemişler, ben de yapayım dedim. Hem epeydir yemiyorsun bugün sen
de yiyebilirsin diye düşündüm.
-
Anneciğim, çok isterdim ama çok az kilo vermişim. Az önce indim tartıdan ve
sonuç hiç de beklediğim gibi değil. Onca çabama rağmen bu sonuç çok üzücü! Acaba
Sevgi gibi mide ameliyatı mı olsam? Baksana bir anda ne kadar zayıfladı. Bu
kadar zamana, çabaya gerek var mı ki?
-
Olur mu kızım! Çok iyi gidiyorsun, sakın pes etme. İstediğin kiloyu verememiş
olabilirsin ama toplamda çok kilo verdin. Unuttun mu geçen gün Saniye halan
seni tanıyamamıştı. Bak kızım, insanın mutlu ve başarılı olmak için hayattan
beklentileri olur. Bu gayet normal ve sağlıklı bir şey. Fakat bu beklenti ya da
taleplerimiz fantastik olmamalı. Sen bir süre dikkat ettin diye bir anda kilo
veremezsin ki! Küçükken pembe bir tavus kuşu olmayı istemen gibi bir şey bu. Ama
bu o kadar imkansız değil. Tabii biraz zor ve zamana ihtiyacın var. Ayrıca ameliyat
meselesi, hiç de sağlıklı değil."
Bunu duyan Cansu kıkırdamaya başladı. Annesi konuşmaya devam etti.
-
Fakat hayatın kendine has bir stili vardır. İnsanlardan istedikleri şey
doğrultusunda hayat çeşitli bedeller ödemelerini bekler. Hatırlıyor musun, sana
küçükken oyuncak dayanmazdı. Sonra bu böyle olmaz diye bir çözüm bulmaya
çalışmıştım. Son çare “Bir daha oyuncağını kırarsan harçlıklarınla sen alırsın.
Artık ben sana oyuncak almayacağım.” demiştim. Sonra sen de harçlıklarını
biriktirip yeni bir oyuncak almıştın. Tabii epey ağlayıp direndikten sonra.
Zaman almıştı ama sonra nasıl da mutlu olmuştun! Hatırladın mı?
-
Evet, anne hatırlamaz olur muyum? Bayram harçlıklarımla çok güzel bir ayıcık
almıştım. En sevdiğim oyuncağım bu ayıcık olmuştu. Zaten ondan sonra az ama çok
sevdiğim oyuncaklarım oldu. Ne kadar kıymetli olduklarını anladım.
-
Neden biliyor musun kızım? Çünkü insan, ancak yatırım yaptığı şeye kıymet
veriyor. Bu yatırımlar bazen alın teri, bazen uykusuzluk, bazen gözyaşı
olabilir. Bazen de neşe, sevinç veya sabretmek gibi soyut şeyler olabilir.
Yeter ki insan, istediği şeye kıymet verecek kıvama geldiğini kanıtlayabilsin.
Tıpkı senin oyuncaklarına dair ikna ettiğin gibi. Hakikaten sonrasında daha az oyuncağın
oldu. Kırmak bir yana öyle güzel baktın ki oyuncaklarına. Hala hatıra olarak
duruyorlar. Bunlar sadece birer tesadüf değil, hepsinin hayatta bir karşılığı
var. Piknikte kaybettiğin o ayıcığının yerine daha iyisinin hediye edilmesi
gibi.
-
Evet, hatırlıyorum ertesi gün amcamlar Almanya’dan gelmişti. Bana da hediye
olarak daha büyük bir ayıcık getirmişti.
-
İşte tabiri caizse insanın hayata kendini ispatlaması gerekir. Sonra ne oluyor
biliyor musun? O zaman insan hayatı aksi ve esirgeyici bulmaz. Oldukça cömert
ve zengin bulur. “O yüzden başarı ya da mutluluk küçük bir pasta ve herkese yetmez...”
lafı doğru bir varsayım değildir. Sanki herkes çok çalışsa da sadece bazıları
sonuç alabilir gibi algılanıyor. Oysaki hayat adam kayırmaz. İnsan yeter ki
pasta yapmayı istesin. Mesele, pasta yapmaya niyet edebilmek... Ama çoğu insan
pastasını kendi yapmak istemez. Çünkü istediği şeyin meşakkatini ve sabrını
üstlenmekten çekinir. Yirmi yıllık kilosunu yirmi günde vermek ister. Az çaba
ile sonuç almak ister. Yeteri kadar spor
yapmadan, porsiyon küçültmeden bunlara ulaşmaya çalışır.
-
Sanırım bunlardan biri de benmişim anneciğim. Gerçekten küçüklüğümden beri tombul
bir çocuktum biliyorsun. Üç aylık sürecin buna yetmesini istedim. Hatta bunu o
kadar istedim ki sağlıklı düşünemedim. Normal şartlarda verebilecekken ameliyat
olmayı bile göze aldım. Oysaki Sevgi’nin halini görünce ne kadar da üzülmüştüm.
Yanlış karar verdiğini düşünmüştüm. Şimdi öyle küçük porsiyonlarda yemek yiyor
ki. İstediği şeyleri yemek bir kenara su içmek için bile beklemek zorunda.
Sürekli midesi ağrıyor, bulanıyor.
-
İşte hayat insanoğlunun bu emeksiz ve aceleci tüketim isteğini törpülemek
ister. Çünkü emek vermeden aldığı şeyler insana iyi gelmez. O yüzden zirveye
çıkana kadar iki kaydırıp bir çıkarır. Böylelikle insan emeğine acıyıp süreci sahiplenebilir.
Bunu
anlaman önemli kızım. Fakat hayat ısrarla hazıra konmak ve kurnazlık yapmak
isteyenlere de dur demez. Çünkü bazen insanın anlaması için bazı faturalar
ödemesi gerekir. Hatırlar mısın sıkça televizyonlara çıkan milli piyango
talihlileri vardı. Hemen hemen hepsi eskisinden daha fakir duruma düştüklerini
söylemişlerdi. Ailesini, parasını, var olan işlerini kaybettiklerini... “Hiç
olmazsa eskiden gece kondum vardı, o da gitti.” diyen bile oldu. Kısa ve
kestirme yollar anlık ferahlatsa da az bir faydalanmadan sonra hüsrana dönüyor.
Bu sebeple emeklerin sen isteğin zaman sonuç vermeyebilir. Çünkü hayat insanı
mutlaka meşakkatle ve sabırla sınar.
·
Emek vermeye razı mı?
·
Sonuç almaya başladığında nasılsa
yapabiliyorum deyip bırakıyor mu?
·
Hemen olmadığında pes ediyor mu?
İnsan
bu sorulara doğru cevap verdiğinde ne olur biliyor musun kızım? Görür ki neyi
hak etmişse hemen değil ama mutlaka karşılığını almış. Hayat gerçekten de en iyi öğretmen sen yeter ki dilini öğren!
Cansu
annesine sarılıp ‘’İyi ki varsın!..’’ dedi.
Gerçekten
insana yol gösterecek bir büyüğünün olması ne kıymetli şeydi. Annesi olmasa
belki de hayatın stilini öğrenmesi yıllarını alacaktı. Belki de hiç
öğrenmeyecekti. Sonuç alamadıkça vazgeçecek, küsecek, mutsuz olacaktı.
Deneyimsel
Tasarım Öğretisi der ki: Hayat adildir. Yeter ki insan harekete geçip doğru tepkiler versin.
Peki, sen hayatını neye ikna edeceksin?
===
Deneyimsel Tasarım Öğretisi geçmiş deneyimlerle yarını şekillendiren bir gerçeklik ilmidir. Bireylerin problemlerini çözmeleri ve hedeflerine ulaşabilmeleri için ihtiyaç duydukları yöntemleri öğretir.
“Kim Kimdir”, “İlişkide Ustalık”, “Başarı Psikolojisi” programlarıyla mutlu ve başarılı olmak isteyen insanlara stratejiler sunar.
===
“Milyarlarca insan içinde, “bir” kişinin ne önemi olabilir ki?
Bunun cevabını o “bir” kişiye sorun!”
Yahya Hamurcu
Yorumlar
Ne içten bir yazı olmuş .
Hayat insanı güçlenerek hedefine emin adımlarla ulaşmasını sağlıyor aslında. Karşımıza çıkan anlık çözümler bizi hedefe varsak bile uzun tutmuyor.
Ne içten bir yazı olmuş .
Hayat insanı güçlenerek hedefine emin adımlarla ulaşmasını sağlıyor aslında. Karşımıza çıkan anlık çözümler bizi hedefe varsak bile uzun tutmuyor.
Doğru tepkiler vermek dileğiyle kaleminize sağlık…
Kaleminize sağlık💕