SADE HAYAT, SAKİN HAYAT…



Tamam, sakin ol hallederiz. Yarın akşam iş çıkışı buluşup sana geliriz. El birliği ile toparlarız, sen merak etme.”

Telefonda onu sakinleştirmeye çalışan Seda’nın görümcesi Gülsüm’dü. Aylardır taşınma telaşı ile koşturuyordu. Öyle bunalmıştı ki telefona sarılmış, Gülsüm’ü aramıştı.  Seda ve eşi işi gereği yurt dışına görevli olarak gidiyorlardı. Gidişleri belli bir süreliğine olacaktı. Geri dönecekleri için bazı eşyalarını götürmek istemiyorlardı. Bu yüzden eşyaların hangilerini alacağına ve hangilerini bırakacağına karar vermekte zorlanıyordu. Eşyaları ayıklamak öyle kolay bir iş değildi. Neyin kalmasına karar verse “Acaba ihtiyacım olur mu?” diye düşünmeden edemiyordu. Kararı verse de kalanların nereye götürüleceğini planlamak da kolay değildi.  Çok yorulmuştu ve yıpranmıştı. Aslında son düzlüğe girmişlerdi. Tam da bu noktada durumu sinirleri kaldırmıyordu artık. Bu yüzden hemen telefona sarılmıştı. “Artık yapamıyorum! Ne sinirlerim ne beynim bu kaosu kaldırmıyor! Bana yardım edin ne olur!” demek için aramıştı. Seda severdi görümcesini, araları iyiydi. Gülsüm de onu severdi. Hoş, sevmese de yardıma ihtiyacı olanı hiç geri çevirmezdi.

Ertesi gün iş çıkışı beklediği destek ekibi gelmişti. Kayınvalidesi, kayınpederi, Gülsüm… Herkes oradaydı. Kapıdan içeriye girer girmez korkunç bir kalabalık karşılamıştı onları. Kapıdan içeriye eşyaları yara yara girebildiler. Sanki savaş alanında gibilerdi. Bomba atılmıştı da her şey bir yerlere dağılmıştı. Evde göz gözü görmüyordu. Bütün dolapların kapağı açık bütün eşyalar yerlerdeydi. Öyle bir karmaşa vardı ki insan bir eşya arasa neyi aradığını neden aradığını unuturdu.

“Tam zamanında geldiniz! İyi ki de geldiniz. Ben de şimdi nereden başlasam diye düşünüyordum. Taşınma için nakliyeciler yarın sabahtan gelecek. Her şeyin yarına hazır olması gerekiyor!”

Gülsüm hiç bozuntuya vermedi. “Tamam canım, hemen başlar hallederiz. Kaç kişiyiz bak! Birlik olur bitiririz, Evelallah!” Gülsüm böyle demişti demesine ama kafası karışmıştı. Bu kalabalıkta eşyaları nasıl ayıracaklarını, nasıl toplayacaklarını düşünüyordu. Seda’nın morali çok bozuktu. Hem gurbete gitmesi hem de toparlanma sinirlerini bozmuştu. Belirsizlikler onu yoruyor, iyice strese sokuyordu. Her şeye ağlıyor ve alınıyordu. Zaten hassas bir yapısı vardı. Ama daha da hassaslaşmıştı bu süreçte.




Her biri bir odaya dağılarak işe başladılar. Gülsüm yatak odasına yönelmişti. Kıyafet dolabının daha çabuk toparlanacağını düşünmüştü ama umduğu gibi olmadı. Kıyafetlerin arasına çok alakasız ev eşyaları da çıkmıştı. “Seda biraz stoklu alışveriş yapar” demişti annesi bir keresinde. Bunun ne demek olduğunu şimdi anlamıştı. Evleri de büyük olmadığından stoklu eşyalar dört bir yandan çıkıyordu. Öyle çok şey vardı ki birkaç aileye 6 ay yetecek miktardaydı. Her dolabı açtıklarında içinden bir sürü şey çıkıyordu. Deterjan, yağ, salça, peçete, bakliyat gibi malzemeler her dolapta vardı. İlaçların olduğu kutunun içinde bile buzdolabı poşeti çıkmıştı. Gülsüm “Ev küçük, eşya az olur.” diye düşünmüştü ama gelgelelim durum öyle değildi. Seda’nın stoklayarak aldığı bütün malzemeler ona yük olmuştu. Üstüne üstlük birçoğunun süresi geçmiş, bazıları bozulmuştu. Gülsüm hem çok üzülmüş hem de bir anlam verememişti duruma. Sonuçta Seda ve abisi Murat iki kişiydiler, ikisi de çalışıyorlardı. Akşam yemeklerinde genelde evde olmazlardı. Olsalar da hızlı, pratik şeyler hazırlarlardı. Tüketmek ve sonrasında tekrar almak varken neden bu kadar çok stokladıklarını anlayamamıştı. Saatlerce uğraştıktan sonra kıyafetleri anca toparlayabilmişti. Çok fazla kıyafet olduğunu gördüğünde Seda’ya döndü.

- Bunları biraz ayıklayalım mı? Kullanmadıklarını ihtiyaç sahiplerine veririz, ne dersin?

- İyi olurdu ama ben hepsini kullanıyorum.

Hâlbuki üzerinde senelerdir bir kere bile görmediği nice kazak görmüştü dolapta Gülsüm. Bazısı öyle eskiydi ki bedenleri dahi artık Seda’ya uygun değildi. “Bari bunları verelim!” demişti ama Seda ona da yanaşmamıştı. “Ben kilo vereyim, giyineceğim onları.” demiş, karşı çıkmıştı.

Gülsüm işi bitince mutfağa yöneldi. Giderken bir o eşyaya bir bu eşyaya çarpıyordu. Her yerden bir şey çıkıyordu. Koridorda yürümek engelli koşuya benzemişti. Bir şey varsa, onun yedeği de peşi sıra oradaydı. Bu kadar eşyayı nasıl ayıracaklarını düşündü tedirginlikle. Zamanları çok azdı ve yapılacak çok fazla iş vardı.


- Seda, canım! İşine karışmak gibi olsun istemem ama nasıl olsa sadece 3 sene kalacaksınız. Bu kadar eşya fazla değil mi size. En başta yedeklerin hepsini toplayıp kolileyelim istersen. Yedekler burada kalır, döndüğünüzde gıcır gıcır kullanırsınız.

Bu fikrini istemeye istemeye kabul etmişti Seda. Yedekleri bile toparlamak mutfağın darlığına iyi gelmişti. “Az da olsa şimdi aradığımı bulabilecek kıvama geldi” dedi içinden.

Mutfak biraz toplanınca kilere yöneldi Gülsüm. Diğer odadan çıkan onca erzağa bir de kilerdekiler eklenmişti. Burada da diğer odadakine benzer bir durum vardı. Erzakların çoğu çoktan bozulmuştu. Üzüntüyle onları ayıkladı Gülsüm. Sağlam olanları az miktarlarda böldü ve gidecekler bölümüne yerleştirdi. Temel gıda sayılacak baklagillerden küçük bir koli hazırladı. “Geri kalanını ihtiyacı olanlara dağıtalım istersen?” diye sordu Seda’ya çekinerek. Seda aslında insanlara yardım etmeyi severdi ama nedense eşyalarını vermekte zorlanıyordu. Gülsüm kıyafetlerin üstüne erzakları sorarken çekinmişti. Bir yandan da ziyan olmalarını da istemiyordu. Seda önerisini kabul edince çok rahatladı.

Evden çıktıklarında saat gece yarısını geçmişti. İşleri bitmişti ama çok da yorulmuşlardı. Yorgun argın eve dönerken stok yapmanın mantığını düşünüyordu. Neden stok yapılır ki diye anlamaya çalışıyordu. Yorgun argın evinin kapısını açtığında içerideki az eşya ve ferahlık iyi gelmişti ona. Evine girince derin bir soluk verdi, rahatlama hissetti. Gülsüm’ün az ama öz eşyası vardı. Alışverişini yaparken de ihtiyacı kadarını almaya özen gösterirdi. Fazla eşya ona yük gelir, onu yorardı.

Bir keresinde, “Aman canım ne olacak! Nasıl olsa evde gerisi var!” deyip malzemeleri özensizce kullanan kişileri gördüğünde stoklamanın doğru olmadığını fark etmişti. Bu yüzden bu konuya çok dikkat ediyordu. Evindeki her eşyasını kullanıyordu. Hiç öylece alınmış da köşede unutulmuş, dolaba kaldırılmış bir şeyi yoktu. Eşyalarına iyi de bakardı. Güzel kullanır senelerce faydalanırdı. Sonrasında da ihtiyacı olana verirdi. Gülsüm bu tarzıyla hem sade bir hayat yaşar hem de fazlalıktan kurtulurdu. Bugün bir kez daha sadeliğin ne kadar hafif bir şey olduğunu fark etti. Sadece eşyada değil hayatta her yerde sade olmak işleri kolaylaştırıyordu.

Sade yemek vücuda, sade duygu kalbe, sade eşya eve iyi gelirdi. Bu insana inanılmaz bir huzur ve sakinlikte katıyordu.

Deneyimsel Tasarım Öğretisi der ki:“İhtiyacı olmayan her şey hamallığını yaptığın yüktür.”

Yaşadığı huzur ve sakinlikle evinin en sevdiği köşesine çekilmişken kendi kendine mırıldanıyordu Gülsüm.

Sade hayat, sakin hayat! Ne kadar da iyi geliyor insana… Hamallık etmeden, kendine yük yüklemeden yaşamalı insan… Yoksa o yükü taşımaktan nasıl da yoruluyor!”

Peki, sen hangi yükleri taşıyorsun boş yere?

Yüklerden kurtulmak, hafifleyebilmek dileğiyle…


===

Deneyimsel Tasarım Öğretisi geçmiş deneyimlerle yarını şekillendiren bir gerçeklik ilmidir. Bireylerin problemlerini çözmeleri ve hedeflerine ulaşabilmeleri için ihtiyaç duydukları yöntemleri öğretir.

 

Kim Kimdirİlişkide UstalıkBaşarı Psikolojisi programlarıyla mutlu ve başarılı olmak isteyen insanlara stratejiler sunar.

 

===

 

“Milyarlarca insan içinde, “bir” kişinin ne önemi olabilir ki?

 

Bunun cevabını o “bir” kişiye sorun!”

 

Yahya Hamurcu




Yorumlar

Havva Ağırdil dedi ki…
Sahip olduklarımızın fazlası gerçekten yükümüz. Yolculukta konfor aramak gibi.
Havva Ağırdil dedi ki…
Sahip olduklarımızın fazlası gerçekten yükümüz. Yolculukta konfor aramak gibi.
Büşra Ç dedi ki…
Sade yemek vücuda, sade duygu kalbe, sade eşya eve iyi gelir. Ne güzel söz, kaleminize sağlık :)
Büşra Ç dedi ki…
Sade yemek vücuda, sade duygu kalbe, sade eşya eve iyi gelir. Ne güzel söz, kaleminize sağlık :)
Adsız dedi ki…
Sade olmak insanın yükünü hafifletmek. Kaleminize saglik
Sibel Basılgan dedi ki…
“İhtiyacı olmayan her şey hamallığını yaptığın yüktür.” 👏👏👏💐💐💐 kaleminize sağlık ☺️
Ayşe Budak dedi ki…
Sade insanı yormaz....🌹
KY dedi ki…
Hayatta boşluk yok, somutluk ne kadar fazla ise soyutluğun o kadar gidiyor…
Eda dedi ki…
Sade yaşamak büyük bir konfor. Emeğinize sağlık 🌸
Hatice dedi ki…
Sade yemek vücuda, sade duygu kalbe, sade eşya eve iyi gelirdi. Nasıl iyi gelir hem de...
Duygu Desticioğlu dedi ki…
sade hayat sakin hayat
Ncy Bşl dedi ki…
İnsanın ihtiyacı olmayan hamallığını yaptığı yüktür, kaleminize sağlık
Adsız dedi ki…
Kaleminize sağlık🌷