Çalar
saati kurmadan uyanmanın keyfi içindeydi. Zaman almıştı ama artık başarmaktaydı.
Gün ağarırken dağların ardından güneşin doğuşunu hayranlıkla izledi. Evi
toparladı, yatağını düzeltti, dişlerini fırçaladı, saçlarını taradı. Çocuklara
tost yaptı, kahvaltı sofrasını ortada bırakmadı. Tezgâhı toparladı ve çocuklarla
odalarına el attı. Çantalar akşamdan hazırlandı. Yatakta mayışan eşine “Çocuktan betersin Faruk, hadi uyan, geç
kalıyoruz” diye seslendi. Çocuklar ve Sinem hazırlanmış, aşağıya inmişlerdi
bile. Arabada Faruk’ u beklediler. Uzunca bekleyişin ardından gelen eşine, “Ay beklemekten şiştim. Bekletilen kadınlar
olur ama ben hep seni bekliyorum” dedi Sinem. Bunun üzerine eşi; “Ne yapayım anca oldu. Senin ihtiyacın olan da
belki beklemektir”
dedi.
Sinem
çalışkan ve hızlı bir kadındı. Bir şey yapılacaksa ertelemezdi. Harekete
geçmesi, başlaması hızlıydı, er başlardı. Hemen başlaması, harekete geçmesi iyi özelliğiydi
ancak acele ederdi. Sonra hata yapar,
canı sıkılırdı. Aceleciliği yüzünden destek de almazdı kimseden. Zaman tanımaz,
hak tanımaz, hoş görmez ve tahammül edemezdi. Hayatı tren kaçırıyormuş gibi,
yetişmeye çalışır gibi, yaşardı.
Etrafındakilerin
aynı hıza hemen yetişmelerini isterdi. “Yapsak mı, dursak mı?” ne olursa olsun
sıkıntı kıvamındalardı. İnsanları harekete geçiremez, kendini yorar, bekleyemez, kendinden de uzaklaştırırdı. Onlarda hareketi istediği zamanda ve kıvamda görmediğinde söylenirdi. Ki izin
vermeyecek hızdaydı. O çöp hemen atılmalıydı, o yerler hemen silinmeliydi. Ödevin
hepsi hemen yapılmalıydı. Bir dönem kızına matematikten özel ders aldırmıştı.
İkinci dersin ardından çocuğun ivmesinde yükselme beklemişti. Gelmeyen
başarıdan dolayı da sık sık öğretmen değiştirirdi. Beğendiği avizenin siparişi
hemen verilmeliydi. Tatil planı rezervasyonu onun istediği tarihte
yapılmalıydı. Kırmızı ışıkta beklemeye dayanamazdı. “Hadi hadi” diye
ritim tutardı.
“Bir dur, müsaade et, tamam hallederiz” cümlelerini artık duymuyordu. Ne de olsa yapamazlardı, yapsalar da düzgün olmazdı. “Sonuçta yine ben uğraşacağım en iyisi kendimi yormayım da yapayım” derdi. Her şeye yetişmeye çalışırdı ve çoğu şey eksik kalırdı. Kontrolü hep elinde tutmak isterdi. Yapılması gereken, gerekmeyen ne varsa üzerine yük ederdi. Sonra da o yüklerin altında ezilirdi. Omuzlarının ağrısından kaç defa masaja, fizik tedaviye gitmişti. Ancak çözüm kalıcı olmamıştı.
Sinem ne kadar aceleciyse Faruk o kadar sakindi. Bu bir tesadüf olabilir mi?
Faruk Sinem’e göre ağırkanlı bir adamdı. Faruk bir iş yaparken
acele etmezdi. Harekete geçmekte zorlanırdı. Başladığı bir işi ise düzgünce yavaş
ve emin adımlarla tamamlamaya çalışırdı.
Yine
bir iş çıkışı Faruk Sinem’i iş yerinden almış evlerine gidiyorlardı. “Kaplumbağadan hallicesin Faruk! İçim ezildi.
On dakikalık yolda uyutacaksın beni” dedi. Ertesi gün Sinem işe arabayla
kendi gitmeye karar verdi. Müziği açtı, saate baktı. Tek başına olmasına rağmen
geç kalmıştı. Eyvah! Geç kaldım, hızlanmalıyım dedi. Aniden önüne çıkan aracı görmedi
bile. Kaza geliyorum demişti oysaki. Şükür,
kimseye bir şey olmamıştı.
Arabanın
ön çamurluğu ve farlarda hasar vardı. Bir telaşla mahcup mahcup Faruk’u aradı. “Canım, şey, ben kaza yaptım, gelebilir
misin, kötüyüm” Faruk’un söyleyebileceği o kadar çok şey vardı ki o
sahnede, derin bir nefes alıp verdi. “Konum
at geliyorum, geçmiş olsun sıkma canını, mala gelsin” diyebildi. “Vurdumduymaz, sen yaşlanmazsın, yavaşsın,
geç kalıyorum hep senin yüzünden” derdi kocasına Sinem. Nasıl bakacaktı
adamın yüzüne şimdi, utanıyordu Sinem.
Deneyimsel Tasarım
Öğretisi der ki; “Bekleyebilme marifeti olan insana oluşturduğu sebeplerin sonucu verilir.”
Bir
fidan ekildiği anda meyve verir mi?
Yavru
kedi bir anda büyür mü?
Kuş
yumurtadan çıkar çıkmaz uçar mı?
Bir
insan bir anda yetişir mi?
Bekleme
marifeti olmayan; ihtiyacının ne olduğunu anlayabilir mi?
Bekleyemeden,
kendine zulmeden, başkasının ihtiyacını giderebilir mi?
Her
şeyi kendi yapmaya çalışan, her şeye yetebilir mi?
Yetişebilir
mi, yetiştirebilir mi?
Süre
koy, odaklan sebeplere, sonuçları düşünmeden,
Unutma
kontrol sende değil,
Esne
ve zemin hazırla insana; bekle,
Hiç
değişmeyecek belki de, öyle olsa bile,
Sen
rolüne odaklan, yapabileceğin ölçüde ve kıvamında,
Bekle!
Sabırla, acele etmeden…
===
Deneyimsel Tasarım Öğretisi geçmiş deneyimlerle yarını şekillendiren bir gerçeklik ilmidir. Bireylerin problemlerini çözmeleri ve hedeflerine ulaşabilmeleri için ihtiyaç duydukları yöntemleri öğretir.
“Kim Kimdir”, “İlişkide Ustalık”, “Başarı Psikolojisi” programlarıyla mutlu ve başarılı olmak isteyen insanlara stratejiler sunar.
===
“Milyarlarca insan içinde, “bir” kişinin ne önemi olabilir ki?
Yorumlar
Sabrı, tahammülü öğrenilen,
Süre koyan,
Yetiştirmeye çalışan, öğrenirken öğreten
Olabilmek ümidiyle:)
Sebeplerden keyif aldıkça hangi sonuçla karşılaşırsak karşılaşalım hep mutlu oluyor insan. Çünkü hala mücadele edeceğin bir zaman ve ümidini asla kaybetme diyen Allah var…
Doğru şeyler için sabredenlerden olabilme dileğiyle…
Emeklerinize sağlık Sevgili Yazar, teşekkürler. 🌷