Sabahın erken saatleriydi. Akşama misafiri gelecek olan Beren mutfağa girdi. Pişen sarmanın, böreğin, tatlının kokuları tüm evi sarmıştı. Dağılan mutfağı toplarken bir yandan da küçük oğlu Ali’nin sorularını dinliyordu; “Anne yaprak sarma nasıl bulundu? Anne, bulaşıkları yıkamazsan ne olur? Anne, biz neden uyuruz? Anne, kör olmak mı daha zor, duymamak mı?” “Her şeyi ne kadar da merak ediyor.” diye düşündü. Yemekleri yapmış olmanın verdiği rahatlığı hissetti. Tam o esnada kapı çaldı. Saate bakılırsa beklenmedik biriydi. Kapıyı açtı, gelen karşı komşusuydu.
"Merhaba, ben karşı komşunuzum. Böyle de rahatsız etmiş gibi oldum ama... Kusura bakmayın lütfen.” dedi.
Beren, şaşkınlığını
gizleyip; “Estağfurullah, buyurun.” diyerek evini açtı. Karşı komşusu
Fatma ile tanıştı. Yaptığı yemeklerden ikram etti. “Kokmuştur, lütfen buyurun...” diyerek çayla sundu. Fatma:
İşiniz var sanırım, size engel oldum, sonra da görüşebilirdik.
Ben
de biraz soluklanırım, yorulmuştum.
Annem şehir
dışında, bizden uzakta yaşıyor. Bir süre bana destek olmak için yanıma
gelmişti. Dönmek durumunda kaldı. Küçük bebeğim var ve son günlerde epey
zorlanıyorum. Acaba temizlik işlerine yardıma gelebilecek bildiğiniz biri var
mı? İş, ev, bebek biraz zor zamanlar geçiriyorum.
Şey, hım, evime
gelen biri yok ama yakın çevreme sorabilirim. Belki onların yönlendirebileceği
birileri vardır. Bir bakalım, ben size dönüş yapayım. Onun dışında destek
olabileceğim bir durum olursa lütfen çekinmeyin. Biz komşuyuz, insan ihtiyaç
duyabiliyor, haberleşelim.” dedi
Beren.
Komşusu Fatma, teşekkür
ederek ayrıldı.
Kapıyı kapattıktan
sonra Beren biraz düşüncelere daldı. Daha öncesinde birkaç kez komşuyla
karşılaşmıştı. Pek selam sabah etmeyi sevmiyor herhâlde diye düşünmüştü.
Aralarında bir konuşma geçmemiş, iletişim kurmamışlardı. Aslında Beren oturduğu
binada birçok kişiyi tanırdı. Karşı komşusuyla hiç iletişime geçmemiş olması,
tuhafına gidiyordu.
İnsan bazen kendi
düşüncelerine göre genellemeler yapar. Bu genellemelerin sonucunda bazen yanlış
yargılara varabilir. Yazık ki her yargısı doğruya çıkmayabilir. Hatta o kadar
kaptırır ki kendini, doğru olanı göremez hale gelir. Önyargılarına göre hareket
ettikçe de olayları ya da kişileri adaletli algılayamaz.
Bu durum mutlu ve sağlıklı ilişkiler kurmasına engel olur. Önyargılarına göre
hareket ettikçe de hayatı ıskalayan biri haline gelir. İyiliği görmek, iyi
yanlarını görmek, insanı anlamak böylece
zorlaşır. Doğru olan ise insanın sadece gerçeğe göre genellemeler yapmasıdır.
Deneyimsel Tasarım
Öğretisi der ki: “Gerçek tektir, zamana mekâna kişiye göre değişmez.”
Her insan kendi
egosuna göre geneller. Belki zannettiğin gibi değildir gerçek. Zor zamanlar
geçiren Fatma’nın soğuk olduğunu düşünen Beren gibi. Önemli olan neyi
genellediğimizdir. Gerçekleri mi, zanlarımızı mı?
Bunun için ise düşünmek ve bilinçli hareket
etmek gerekir.
Yaşadığımız hayat,
önyargılara teslim olacak kadar uzun değildir aslında. Zannettikleri, insana
yüktür. Önyargılarımızı bir kenara atıp, hafifleyebilmek daha iyi değil midir?
===
Deneyimsel Tasarım Öğretisi geçmiş deneyimlerle yarını şekillendiren bir gerçeklik ilmidir. Bireylerin problemlerini çözmeleri ve hedeflerine ulaşabilmeleri için ihtiyaç duydukları yöntemleri öğretir.
“Kim Kimdir”, “İlişkide Ustalık”, “Başarı Psikolojisi” programlarıyla mutlu ve başarılı olmak isteyen insanlara stratejiler sunar.
===
“Milyarlarca insan içinde, “bir” kişinin ne önemi olabilir ki?
Yorumlar
İnsan hayattında gerçeğe uyumlu yaşayıp , düşüncelerini de buna göre dizayn ettiğinde zaanlarından kurtulduğunda ilişkileri daha kaliteli olmaya başlıyor .