23 NİSAN, NEŞE DOLUYOR İNSAN!

 

“Doluyor mu gerçekten?” dedi içinden Ayla. 23 Nisan şiirini beş karış suratla okuyan çocuğuna bakarak.  Çocuk umursamadan baygın gözlerle okumaya devam ediyordu: “23 Nisan, neşe doluyor insan.” Robotik bir sesle, keyifsiz ve istemsizce okuyordu. Ayla akşam yemeğini hazırlama telaşındaydı ve kızı Ece’den yardım istedi. Her zamanki gibi yardıma gelmek bir kenara dursun cevap bile vermedi. Evdeki hiçbir işe kolay kolay elini sürmez, kendi sorumlu olduğu işleri de mutlaka eksik yapardı. Ev ödevleri, odasını toparlamak ya da kişisel bakımı, hepsini annesi yapmak zorundaydı. Çünkü öyle alışmıştı. Elini sıcak sudan soğuk suya sokmayan, prensesten hallice bir çocuk yetişiyordu evde. Tüm dünya Ece’nin etrafında dönüyordu, tüm programlar ona göre yapılıyordu. Keyifli olması gerekmez miydi? Neden bu kadar mutsuzdu?

O akşam Ayla’nın bütün bu olanların normal olmadığını fark ettiği ilk akşamdı. Bulaşık makinesini kapattı, kalan bardakları lavaboya bıraktı ve Ece’yi izlemeye başladı. Okuduğu şiirin sözleriyle halindeki uyumsuzluğa takılmıştı gözleri. Gerçekten çocuklar neşe dolmalı değil miydi? Eskiden böyleydi, kendi çocukluğunu düşündü.  Belki şimdi de mutlu çocuklar vardı, bilmiyordu. Çünkü Ece’nin arkadaşları da Ece gibiydi; yılgın ve mutsuz. Hayatın henüz başındayken bu kadar yaşama sevinci düşük çocukların orta yaşlarda hayata nasıl tutunacağını merak etti. Belki de tutunamayacaklardı. Gazete haberleri geldi aklına, her gün madde bağımlısı olan, sokaklara düşen ya da intihar eden birçok gencin haberi duyuluyordu. Bu çocukların şimdiki hallerine bakılırsa, ilerideki durumlarının bunlardan çok da uzak olmayacağını düşündü. İmgelemekte hiç zorlamıyordu çünkü, resim apaçık ortadaydı. Neşe dolması gereken yaşlarda, yaptığı her eylemi acı çekerek yapan bu çocukların hali günden güne kötüleşiyordu.

Daldığı düşüncelerden çıktığında yemeğin altını kapatmadığını fark etti. Yanmaktan son anda kurtulan yemeği tabaklara doldururken aile fertlerini sofraya çağırdı. Ece daha tabağı görür görmez: “Ben bunu yemem!” dedi. Az önceki düşüncelerin etkisinden olsa gerek, Ece’nin davranışları daha çok gözüne batıyordu.  Her akşam bu sıkıntıyı çekiyorlardı ailecek. “Ece bugün ne yiyecek? Yemeği beğenmezse dışardan ne söyleyeceğiz? Ece kendini nasıl hissediyor? Almak istediği bilgisayarı ne zaman alacağız?” Her akşam Ece ve bitmeyen gündemleri ile günü sonlandırıyorlardı.

“Peki biz Ece’yi bu kadar düşünürken Ece neden en ufak bir isteğimizde odasına kapanıyor? Neden ihtiyacımız olan hiçbir konuda bize destek olmuyordu? Destek diyorum da verdiği yüke bakarsak, onu alsa yine yeter.” diye düşündü Ayla.

“İyi misin?” dedi eşi: “Çok dalgın görünüyorsun.”

“İyiyim.” dedi: “Sadece biraz yorgunum.”

Ece’yi biraz daha izledikten sonra: “Yemeği beğenmediysen odana gidebilirsin.”  dedi Ayla bir anda.

Ece şok olmuştu, tabi babası da.

“Nasıl yani, hamburger sipariş etmeyecek miyiz?” dedi.

Ayla: “Hayır bugün evde pişen ne varsa onu yiyeceksin.” dedi.

Ece öyle bir bakış attı ki, gözlerinden çıkan öfke Ayla’yı bile ürkütmüştü.

Odasına gitti, müziğin sesini sonuna kadar açtı ve sabaha kadar çıkmadı.



Daha dokuz yaşında bir çocuktu. Ne ergenlik bunalımı ne okul stresi vardı. Hiçbir şeye yoramıyordu bu halini. Başka bir problemi de yoktu, sağlığı, imkanları, hepsi yerindeydi. Tam itiraf edemese de biraz anlamıştı aslında. Problemin tüm kaynağı kendilerindeydi.

“Bugün, neşe dolması gereken yaşlarda her gün cenazesi varmış gibi üzülen ve mutsuz gezen çocukların tek sebebi biziz!” dedi Ayla.

Eşi anlamadı, yemeğin ortasında niye bir anda böyle şeyler söylüyordu.

“Çocuklar diyorum Ahmet. Görmüyor musun Ece’nin halini? Az önce şiir okurken fark ettim. Neşe doluyor insan derken yüzü asık, sesi kısık, keyifsiz bir çocuk vardı orada. Bu çok tuhaf değil mi?”

“Tuhaf” dedi: “Çok tuhaf…”

“Bütün bunların sebebi iyi niyetle yaptığımız şeyler. O üzülmesin diye aldığımız oyuncaklar, o yorulmasın diye yaptığımız işler. Yüzü azıcık asık olduğunda telaşa düşüp onu neşelendirmeye çalışmamız Çocuk kendi kendine neşelenmeyi bilmiyor Ahmet!

“Haklısın. Kaç zamandır ben de bunu düşünüyorum.” dedi. “Ama ne yapabiliriz ki bu saatten sonra? Artık buna alıştı, başka türlüsünü kabullenmez.”

“Belki hemen değil ama zamanla buna alışmalı Ahmet. Üzerine düşen sorumlulukları yerine getirmeli. Ona hala 6 aylıkmış gibi davranıyoruz. Dokuz yaş bize küçük geliyor. O büyüdü. Artık kendi sorumluluklarını almalı. Böylelikle bizim de ne kadar yorulduğumuzu anlayabilir. Desteğe ihtiyacımız olduğunda yanımızda olabilir. Bize bir yabancı, hatta köleymişiz gibi davranıyor. Sadece onun ihtiyaçlarını karşılamak için varmışız gibi. Peki o ne yapıyor? Hiç! Sadece nazlanıyor, şımarıyor ve sonunda mutsuz oluyor. Böyle bir hayat istemiyorum Ahmet!”

Ahmet bugün böyle bir konuşma hayal etmemişti ama olanların farkındaydı.  Ayla’ya hak verdi. Zor da olsa bir yerden başlamalılardı. Ece’nin iyiliği için; bu çocuk bayramına yetişmese de bir dahaki bayrama kadar neşe dolabilmesi için…

Tüm dünyada neşe dolsun çocuklar. Neşeli olmanın yolu da: “İnsanınhayata karşı bedel ödemesinden geçer. der Deneyimsel Öğreti. Çocuklar da kendi yaşlarına göre sorumluluklar alır ve hayatı için emek verir. Böylelikle büyüdüğünde hayata karşı daha marifetli ve güçlü bireyler olabilirler. Hayatın keyfi de ödenen bedellerde gizlidir aslında…


===

Deneyimsel Tasarım Öğretisi geçmiş deneyimlerle yarını şekillendiren bir gerçeklik ilmidir. Bireylerin problemlerini çözmeleri ve hedeflerine ulaşabilmeleri için ihtiyaç duydukları yöntemleri öğretir.

 

Kim Kimdirİlişkide UstalıkBaşarı Psikolojisi programlarıyla mutlu ve başarılı olmak isteyen insanlara stratejiler sunar.


 ===

 

“Milyarlarca insan içinde, “bir” kişinin ne önemi olabilir ki?

 

Bunun cevabını o “bir” kişiye sorun!”

Yahya Hamurcu



Yorumlar

HRK dedi ki…
Çocuk büyütmek mi, yetiştirmek mi? İşte çok önemli bir mesele bu…
Güçlü, marifetli, mutlu, neşeli çocuk yetiştirmenin yolu bedelden geçer:) Her çocuğun yaşına uygun sorumluluk verilmeli.
Teşekkürler Sevgili Yazar, emeklerinize sağlık. 🌷
Dilek dedi ki…
Harika bir yazı, günümüzde tüm annelerim aklındaki soruya cevap veren harika bir yazı. Teşekkür ederim…🌷
Adsız dedi ki…
İyi niyetli yanlışlar... düzelir her şey...yeter ki sen değiş...sen değişirsen o da değişecek...
Ayşe Budak dedi ki…
Canlı, hayata tutunan, sorumluluk alan gerçekten neşe dolu çocuklarımızın çoğalması ümidiyle💐
Adsız dedi ki…
Bedel ödeyen, mutlu,
neşeli çocuklarımız olsun inşAllah..Kaleminize sağlık🌻
Sibel bslgn dedi ki…
23 nisan neşe doluyor insan☺️
Bütün dünya çocuklarının neşeli, bedelli temiz bir ömür geçirmesi dileğiyle kaleminize sağlık teşekkürler 👧🧒👶🦋🦋🦋
Adsız dedi ki…
Kaleminize sağlık 🌹
Rahatlık tuzağında büyüyen insan daha mutsuz ve daha Şükürsüz oluyor.Çünkü insan bedel ödemediği hiç bir şeyin kıymetini bilmiyor …
E.U dedi ki…
Doğru bedel insanın şifası…

Kaleminize sağlık 🌸
Sadakat dedi ki…
Bir çocuk yetiştirmek bir nesil yetiştirmek gibi...
ky dedi ki…
Her çocuk büyür ama her çocuk yetiştirilmez... Önemli olan yetiştirebiliyor muyuz?
Adsız dedi ki…
O zaman bedel neşe doluyor insan 😁
feyza dedi ki…
bedel ve neşenin aynı cümlede yan yana geleceğini anlatan olmasa nasıl bilir insan? iyi şeyler öyle ustaca unutturuldu ki... kaleminize sağlık...
Sevda dedi ki…
Sonuna kadar bedel 😉
Adam olacak çocuk bedelinden belli olur