KÖREBE

 


Evden çıkmak üzereydi Sevinç, ayakkabılarını giyerken çöpleri almadığını fark etti. Mutfağa gitti, koca bir poşet çöpü yüklendi. “Ne kadar da çok tüketiyor insanoğlu.” diye düşünmeden edemedi. Her gün bu kadar çöpün çıkmasına her seferinde hayret ediyordu. Ne kadar az tüketmeye çalışsa da o çöp kutusu her gün doluyordu. Hava o gün birkaç gün öncesine göre daha güzeldi. Yeni aldığı ceketini giyebildiği için mutluydu. Havanın güzelliği iyi hissettirmişti, ceketini de tam bu havalar için almıştı.

 

Otobüs durağında beklemeye başladı. Yanına yanaşan kediyi dikkatlice süzdü. Tüylerinin rengi ne kadar güzeldi. Güneşte daha da güzel parlıyordu. Belli ki kendini sevdirmek istiyordu sevimli hareketler yapıyordu. O sırada beklediği otobüs gelmişti. O gün dışarda halletmesi gereken önemli bir işi vardı. Çocuklar da okuldayken iyi bir fırsat diye düşünmüştü. Otobüsten inmiş, varmak istediği yere gelmişti. Sessizce bir köşede beklerken telefonu çalmaya başladı. Arayan kızının öğretmeniydi. Kızının kendisini hiç iyi hissetmediğini, eve gitmesinin daha iyi olabileceğini söyledi. Sevinç’in ne zaman gidip alabileceğini sordu. 

 

Sevinç her ne kadar panik yapmasa da biraz tedirgin olmuştu. Pek sık olan bir şey değildi. Öğretmeni aradığına göre tedbirli davranmak istiyordu. Yine de işini bitirip bitiremeyeceğini düşündü bir an. Bitirmeden de gidebilirdi ama o kadar yaklaşmışken kendisini elemek istemedi.  Öyle de olmuştu, işi rast gitmiş, tahmin ettiği sürede bitmişti. Hızlıca oradan ayrılıp okulun yolunu tuttu. Sakin kalmaya çalışsa da aklı kızındaydı. Acaba neden böyle bir şey yaşamıştı. “Halsiz mi yoksa daha büyük bir şeyin mi habercisi mi?” diye düşündü. On beş dakikalık yol sanki yarım saat gibi gelmişti.

 

Zihninde sorular uçuşurken bir anda Gazze’de ki anneleri düşündü. “Nasıl dayanmışlardı? Ben sadece biraz kötüleşen çocuğumu okulundan almaya gidiyorum. Üstelik güvende olduğunu, tehlikeli bir durumda müdahale edileceğini biliyorum. Peki, ya yaralı yavrusunu kucağında kilometrelerce taşıyan o anne?.. Götürebileceği bir hastane bile yokken yine de çare için bir oraya bir buraya koşturan o anne?.. Gözlerinin önünde yeterli beslenememekten eriyen evladına şahit olan o anne?..” Boğazında bir yumru oldu sanki, yutkunamadı. Okula vardığında kızının daha iyi olduğunu öğrendi.

 


Kızını aldığı gibi annesinin evinin yolunu tuttu. Annesinin evinde ufak tefek tadilat işleri vardı. İster istemez ev biraz dağılmış, ortalık karışmıştı. Mutfaktaki eşyalar salonda bir köşeye dizilmişti. Evlenmeden önce kaldığı odada, şimdilerde koca bir kitaplık ve akvaryum vardı.  Eski odasına baktı, biraz duygulandı sonra annesinin yanına gitti. Canı sıkkındı durmadan söyleniyordu: “Ne zaman bitecek bu tadilat? Her yer her yerde. Bütün düzenim alt üst oldu.” Sevinç annesini telkin etmek istedi: “Birkaç güne her yer eski haline döner anne, merak etme. Ben de sana yardım ederim, toparlarız. Geçici bir durum sonuçta, hep böyle kalmayacak. Hem sonunda evin de güzelleşecek. Baksana insanlar aylardır evlerinden uzak, çadırlarda o şartlarda mücadele ediyorlar. Bir zamanlar onların da düzenleri vardı…” Annesi bu sözlere biraz bozuldu: “Ay canım şimdi onunla ne alakası var!.. Sen de her şeyi nereye bağlıyorsun!”

 

Sahi, her şeyi ona mı bağlıyordu? Bağlıyorsa da bunun nesi tuhaftı? Dünyanın bir yerinde insanlar öldürülüyor, düzenleri bozuluyor, bunu aklından çıkaramıyor olması neden herkese anormal geliyordu?

 

Sevinç: “Gerçek ne kadar da gözümüzün önünde oysaki…” diye düşündü. Görmek istediğimizde bize kendisini hatırlatıyor, yaşadığımız her olayda bir mesaj veriyordu. Peki, insan neden ısrarla körebe oynuyordu? Görse de görmemezlikten geliyordu? Oysaki Gazze’deki insanların da bir zamanlar normal hayatları vardı. Oradaki anne de çocuğunu öperek okula yolcu ediyordu. Akşam yemeğini hazırlayıp aile fertlerini bekliyordu. Şimdi ise her şeylerini kaybetmişlerdi. Hiç beklemedikleri bir anda ve beklemedikleri bir şekilde. Bunları yaşamadan da anlamak istiyordu Sevinç. Kendi başına gelmemiş olsa bile bu durumda bir insanı güçlü tutacak olan şeyin ne olduğunu merak ediyordu. En çok merak ettiği şey ise:

“İnsan her şeyini kaybettiğinde elinde asıl kalacak olan neydi?”

 

===

Deneyimsel Tasarım Öğretisi geçmiş deneyimlerle yarını şekillendiren bir gerçeklik ilmidir. Bireylerin problemlerini çözmeleri ve hedeflerine ulaşabilmeleri için ihtiyaç duydukları yöntemleri öğretir.

 

Kim Kimdirİlişkide UstalıkBaşarı Psikolojisi programlarıyla mutlu ve başarılı olmak isteyen insanlara stratejiler sunar.


 ===

 

“Milyarlarca insan içinde, “bir” kişinin ne önemi olabilir ki?

 

Bunun cevabını o “bir” kişiye sorun!”

 


Yahya Hamurcu




Yorumlar

Adsız dedi ki…
İnsan her şey yolunda iken,her şeyini kaybettiğinde onu ayakta tutacak olana yatırım yapmalı değil miydi?
Unuttu, oyalandı, gaflete düştü ve yanıldı.Ta ki o gerçekle yüzleşme kadar...
Kaleminize sağlık 🌹
Adsız dedi ki…
İnsanoğluher şeyi Kaybettiğinde elinde kalacak olan şeyi gerçek servetiydi…
Adsız dedi ki…
Kaleminize sağlık 🌹
Gerçekten de sahip olduğumuz her şeyi yitirdiğimizde bizi ayakta tutacak olan şey ne olacak?
Ayşe Budak dedi ki…
Her anımızda bizi kendimize getirecek çok şey yaşıyoruz. Farkına varıp doğru tepkiler verebilenlerden olalım inşALLAH🌸
Adsız dedi ki…
Yaşadığımız her olay işaret verir,evet ve bizden bir tepki göstermek beklenir .Doğru bir tepki verebilmemizi nasip etsin .
Işıl dedi ki…
İnsan herşeyini kaybettiğinde asıl elinde kalacak olan neydi? Gerçekten insanın başına gelebilecek bir durum. Gazza'de hepimiz şahit olduk. Ancak ne kadar içselleştik durumın zorluğunu anlayabildik?
Sevda dedi ki…
“İnsan her şeyini kaybettiğinde elinde asıl kalacak olan neydi?”

Elindeki herşeyin sürekli onunla kalacağını zannediyor insan

 

Berna Büyükkavut dedi ki…
Gerçek duyarlılığı olan insanlardan olmak ümidiyle...
Kaleminize sağlık
Ncy Bşl dedi ki…
Körebe oynuyoruz, çoğu yerde...
Anlayanlardan olmak ümidiyle
Kaleminize sağlık ❤️