Dalgalı kumral saçları, badem
gözleri, endamı ile Füsun güzel bir kızdı. Ailesi varlıklı ve nüfuz sahibiydi. Hem
güzellik hem de imkan olarak “Şanlı” dediklerimizdendi.
Fransız ekolü olan bir okulda iyi
bir eğitim görmüştü. Hatta taçlandırıp yurt dışında iki senelik bir master
programını tamamlamıştı. Tabii bu günlere gelebilmesi için ailesi yıllarca imkânlarını
sevgili evlatları Füsun için seferber etmişlerdi.
Eksik kaldığı derslerden özel
hocalar tutulmuş, her gün onu çalıştırmak için bir abla ayarlanmıştı. Bir
dediği iki olmamış olmasa da gönlü hoş tutulmuştu. Küçüklükten beri her hafta
aldığı piyano dersleri, bale dersleri, tenis ve voleybol dersleri de cabasıydı.
Anne ve baba tarafından ailenin
ilk torunu, göz bebeği idi. ‘Sarı papatyam’, ‘Prensesim’, ‘Kraliçem’ seslenişleri
aşina olduğu sevgi sözcükleri idi.
Aile içerisinde pamuklara sarıp sarmalanarak
büyütülmüştü. Gerçek hayat öyküsünde ise işler o kadar da iyi gitmemişti. Geçen
yıllar içerisinde zannettiği gibi yol alamamış, kendi çabası ile elde ettiği bir
başarısı olmamıştı. İsteklerine kavuşabilmiş olsa da mutluluğa varamamıştı.
Çok fazla mücadele etmeden pes
ettiğinde, kendini yetersiz gördüğünde, hayat enerjisi düştüğünde aklına şu
soru düşerdi:
“Her anlamda bu kadar zengin
olmasa hayatı nasıl olurdu acaba? Ailesinin ilgisi ve imkânları olmadan ne
yapardı?”
En yakın arkadaşı mesela, hayatı
dizi olsa seyretmeye değerdi. İzlenme rekorları kıracak kadar olmasa da zor bir
çocukluk geçirmişti Gamze. Küçük yaşta babasını kaybetmişti. Tüm arkadaşları, okuldan
geldiklerinde annelerince kek kokuları ile karşılanırken; onun annesi çalışmak
zorunda kalmıştı. Küçük kardeşine annelik yapmak da ona kalmıştı. O yaşında evi
çekip çevirmiş, konu komşu ilişkilerini yürütmüştü. Öte yandan okulda
öğretmenlerinin göz bebeği olmayı da başarabilmişti.
Füsun’un aksine Gamze’nin; insanilişkileri, iş hayatı ve evliliği rayında gidiyordu.
Onun hayatına imrenmesi değildi
mesele, öyle bir hissi de yoktu zaten ama onca imkana rağmen yaşadıklarının neden
kaynaklandığını anlamaya çalışıyordu.
Zenginliği, sosyal çevresi,
güzelliği… Tüm bunlar sahip olduğu görünen avantajları idi. Peki ama görünmeyen
dezavantajları ne olacaktı?
Sahip olduğu imkânlarla çok
daha ileri bir seviyede olması gerekmez miydi?
Başladığı nokta ve vardığı nokta
arasındaki fark pek de tatmin edici değildi!
İnsanlar ne yollar kat
edebilmişler, kendilerine ne marifetler katabilmişlerdi…
Nasıl oluyordu da onun onda biri
imkânına sahip kişiler; kariyer, insan ilişkileri, mutluluk, güç anlamında
bambaşka noktalara varabilmişlerdi?
Yarışa açık ara farkla önde
başlamıştı….
Ne olmuştu da böylesine gerilerde
kalmıştı?
Kimimize doğuştan, ailemiz
tarafından ne imkânlar sunuldu… Kimimiz ise ne imkânsızlıklarla baş etmek
durumunda kaldık…
·
Peki, imkânlarımız bizi daha güçlü yaptı mı?
·
Hayatın toplamında bize mutluluk verdi mi?
·
İmkanlarımız bize, gerçek başarılar kazandırdı
mı?
·
Bizi dünümüzden daha marifetli yaptı mı?
·
Ya da imkânsızlıklarla mı yol almayı öğrendik,
marifetlendik, güçlendik?
Deneyimsel Öğreti der ki
her avantaj aslında dezavantajdır.
İnsan avantajlarına güvendiğinde
gelişemez, öğrenemez.
Önemli olan şey, kişiye ne
verildiği değildir, kişinin kendisine verilenlerle ortaya ne koyduğudur.
İki kişiye aynı malzemelerin
verilmesi ortaya aynı sonucun çıkacağını göstermez. Birisinin malzemeleri
bekleyerek çöpe giderken, diğerininki bir şölene dönebilir.
İnsan malzemenin bolluğuna
bakarak yanılır. Malzemesi çok olduğunda, ortaya iyi işler koyacağını zanneder.
Peki bir şeyin sadece var olması
onu faydalı kılar mı?
Bir makas, sadece bir çekmecede durduğunda işe yarar mı? Makasın olması mıdır, makası kullanmak mıdır işe yarayan? Hatta bazen makasın olmaması daha işe yarar olabilir mi?
İnsanın imkansızlığı ona marifet
kazandırır. Çözümü olmadığında kişinin kendisi çözümdür artık. Makas
olmadığında insan çözüm aramaya başlar. Ve her arayış, her deneme ve her yeni
fikir ona yeni bir marifet katar. Kişiyi özgüvenli yapan da budur aslında.
İmkanları değil de, yapabildikleri…
Deneyimsel Tasarım Öğretisi geçmiş deneyimlerle yarını şekillendiren bir gerçeklik ilmidir. Bireylerin problemlerini çözmeleri ve hedeflerine ulaşabilmeleri için ihtiyaç duydukları yöntemleri öğretir.
“Kim Kimdir”, “İlişkide Ustalık”, “Başarı Psikolojisi” programlarıyla mutlu ve başarılı olmak isteyen insanlara stratejiler sunar.
===
“Milyarlarca insan içinde, “bir” kişinin ne önemi olabilir ki?
Bunun cevabını o “bir” kişiye sorun!”
Yorumlar