Çeviri

Sayfalar

Öğretmen Evi





Öğretmenevi, her zamankinden daha kalabalıktı o hafta sonu. Resepsiyondan oda anahtarını almak için uzun bir sıra beklemişti.

“Neyse ki, aylık rezervasyon yaptırmıştım. Yoksa yer bulamazmışım.” diye içinden geçirdi Pınar.  

Anahtarını veren görevli, odada bir başkasının daha olduğunu söyledi. Pınar bu duruma alışkındı. Sonuçta burası bir öğretmeneviydi ve özel oda tutmadıkça, tanımadığı kişilerle aynı odada kalabiliyordu.

Pınar, az nüfuslu, pek gelişmemiş olan komşu ilde yaşıyordu. Doktora yapması için dil puanı gerekiyordu. Bu yüzden, her hafta sonu İngilizce kursu için bu şehre geliyordu. Yaklaşık 2 saat süren, virajlı dağ yolunu çekmek istemiyordu. Bir akşam kalmayı tercih ediyordu.

Odaya geldiğinde, onu büyük bir tebessümle karşılayan Zahide ile karşılaştı. Bu tebessüm, Pınar’ı pek memnun etmişti. Zahide, bir ilçenin anaokulunda görev yapan bir öğretmendi. Öğretmenlere verilen seminerler için gelmişti. Öğretmenevinin neden kalabalık olduğunu, Pınar şimdi anlamıştı. Tanışıp, sıcak bir sohbete daldılar.

Zahide, yaşı büyük olmasına rağmen 1,5 yıldır öğretmenlik yapıyordu. Pınar şaşkınlığını gizleyemeden, nedenini sordu.

“Aslında benim hikâyem biraz uzun. Ben bile şaşırıyorum kendi halime. Ailemin maddi durumu beni okutmaya yetmedi. Oysa okuyup bir meslek sahibi olmayı çok istiyordum. Ama çok erken yaşta evlenmek zorunda kaldım.  Çok geçmeden de bir kızımız oldu. Hayatımın ilk dönüm noktası, evlenip çocuk sahibi olmak oldu. İkinci dönüm noktası ise, kızım daha 1 yaşındayken, eşimin felç geçirmesiydi.

Eşim felç geçirdikten sonra çalışamadı. Mahalle terzisinin yanında dikiş öğrendim. Birlikte yapıp satmaya başladık. O kadar ilerlettim ki, artık siparişlere yetişemez olmuştum. Eşimin engelli maaşı, benim kazancımla birleşince geçimimiz kolaylaşmıştı. Kızım 8 yaşına geldiğinde, eşim tekrar hastalandı. Başka bir şehirdeki hastanede aylarca yattı. Ben de yanında kaldığım için çalışamadım ve işler tekrar sarpa sardı. Hastanede başında beklerken, sürekli kitap okuyordum. Bu durum doktorların, hemşirelerin dikkatini çekmiş. “İyi okurum diyenler bile senin hızına yetişemez.” diyorlardı.  Sonra konu, hangi okulu bitirdiğime, mesleğime geliyordu. Lise mezunu olduğumu duyunca şaşkın ve üzgün yüz ifadeleriyle karşılaşıyordum. Bu durum eksi üzüntülerimin tekrar gün yüzüne çıkmasına neden olmuştu.



Çok uzun süre hastanede kalınca, herkesle samimi olmuştuk. Bir gün doktorlardan biri, eşimin kontrolünü yaptıktan sonra kitabıma baktı. Bana dönerek, “Neden açıktan üniversite okumuyorsun? Belki bir mesleğin olur? Burada çalışmasına rağmen, açıktan üniversite okuyup, görevde yükselen birçok personel var.” dedi. Önce hiç mantıklı gelmedi ama düşününce araştırmaya karar verdim. Sonra hem çalıştım, hem de okulu dışarıdan bitirdim. Buranın bir ilçesine öğretmen olarak atandım.

Eşimi ve çocuğumu annemlere emanet ettim ve zorunlu görev için tek başıma buralara geldim. 1,5 yıl sonra tayin hakkım var. Nasipse evime geri döneceğim.”

Zahide, burada da çok mutlu olduğundan, öğrencilerini çok sevdiğinden, ilçe okulu olduğu için yaşadığı problemleri nasıl çözdüğünden uzun uzun bahsetti.

Bu hikâyeyi şaşkınlıkla dinleyen Pınar, karmaşık duygular yaşıyordu. Daha bu sabah otobüse yetişirken, o kadar çok şikayet edecek şey bulmuştu ki.

·         Böyle bir şehirde ne işi varmış?

·         Her yere uzak, mahrumiyet bölgesinde yaşanır mıymış?

·         İnsan bir kurs için şehirlerarası yol yapar mıymış?

·         Doktora yapmak için neden İngilizce bilmek gerekiyormuş?

·         Üç kuruş maaşla bu hayat geçer miymiş?

·         Tek başına yaşamak kadar zor bir şey var mıymış?

·        

Gibi, devam eden onca cümle sıralamıştı. Bu öfkeyle girdiği odada şahit olduğu öyküyü düşündü. Hayat ona merhametli, küçük bir tokat atmıştı resmen. Okşarken acıtan bir tokat. Halinden, tavrından çok utandı. Daha sonra devam edecek olan, küçük bir iç hesaplaşmadan sonra Zahide’ye tebessümle ve hayran hayran baktı.

“Ne kadar ağır bedeller ödemişsiniz. Nasıl da güzel mücadele etmişsiniz. O kadar acıya rağmen insan yerinizde olmak, şu sonuçtan aldığınız keyfi yaşamak istiyor. Çabanıza imrenmemek elde değil.” dedi.

Bu sohbet, uzun yıllar sürecek bir arkadaşlığın başlangıcı olmuştu.

Deneyimsel Tasarım Öğretisi der ki; “Problemler insanı yıkmak için değildir. Onu güçlendirmek için gelir.”

Herkesin yaşadığı problem, kendi kabına göredir. Ve her insan yaşadığı probleme kendi gücü ölçüsünde tepki verir. Çözülen her problem, kişiyi bir üst seviyeye taşır. Yani, daha büyük problemleri çözebilecek marifetler kazandırır. Çözülmeyen her problemin altında şikâyet vardır. “Neden bunu yaşıyorum? Böyle şeylerle uğraşmak istemiyorum!” tepkisi, problemi çözmekten ziyade daha da büyümesine neden olur. Peşi sıra şikayetlerin geldiği, isyankar bir hayat tarzı bekler kişiyi.

Bu sebeple, insanın şöyle bakması daha konforlu bir hayat sürmesini sağlar:

·         Bu problem neden benim başıma gelmiş olabilir?

·         Çözümü bulmak gerçekten zor mu?

·         Aynı problem, bir başkasının başına gelse ona ne tavsiye ederdim?

·         Peki, bu sorunun doğru cevabı ne?

·         Kendimde değiştirmem, kendime eklemem, kendimden çıkarmam gereken şeyler neler?

Hiçbir kilit anahtarsız satılmaz. Her problem, mutlaka çözümüyle birlikte sunulur. Yeter ki probleme değil, çözüme konsantre olabilelim.

Doğru sorulara, doğru cevaplar bulabilmek ümidiyle…

 ===   

Deneyimsel Tasarım Öğretisi geçmiş deneyimlerle yarını şekillendiren bir gerçeklik ilmidir. Bireylerin problemlerini çözmeleri ve hedeflerine ulaşabilmeleri için ihtiyaç duydukları yöntemleri öğretir.

 

Kim Kimdirİlişkide UstalıkBaşarı Psikolojisi programlarıyla mutlu ve başarılı olmak isteyen insanlara stratejiler sunar.

 ===

 

“Milyarlarca insan içinde, “bir” kişinin ne önemi olabilir ki?

 

Bunun cevabını o “bir” kişiye sorun!”

 

Yahya Hamurcu 




You May Also Like

7 comments

  1. Adsız30/3/24

    RABBİMİZ çözümlerin bizde olduğunu anlamayı nasip etsin

    YanıtlaSil
  2. Ne güzel bir konu problem konusu. Özellikle seni yıkmak için değil güçlendirmek için geldiğini bilmek ve buna göre zor da olsa doğru tepkiyi vermek için mücadele etmek. Güzel bir yazı kaleminize sağlık 👍

    YanıtlaSil
  3. İnsan esasında o kadar güçlü bir canlı ki, kendi bile neleri başarabileceğini kestiremiyor. Yeter ki inansın ve bedelini ödesin... İnsanın önündeki en büyük engel kendisi.

    YanıtlaSil
  4. Gülfem31/3/24

    Aslında kilit zannettiğimiz noktalarda gizli çözümler. Umarım o anlarda doğru çözümü bulabiliriz

    YanıtlaSil
  5. Ayşe31/3/24

    Gerçekten problemi anlayabilmek, şikayetten kurtulup çözüme odaklanmak ne kadar önemli... Ve başkasının başına gelseydi ne önerirdim diye düşünmek.. Teşekkürler

    YanıtlaSil
  6. Elinize sağlık

    YanıtlaSil
  7. Problemler insanı yıkmak için değildir. Onu güçlendirmek için gelir.
    Hiç bir kilit anahtarsız değildir.

    Demek ki zorluk ve kolaylık kol kola geziyor

    YanıtlaSil