MIŞ GİBİ
Pembe rujunu
yerine koyarken dudaklarını şişirerek daha dolgun göstermeye çalıştı. Dudak
kalemi ile çerçeveyi biraz daha genişletti. Evet, olmuştu; dudakları nihayet
iri bir görünüm kazanmıştı. Gözleri de bir saat süren makyajın ardından nihayet
üç kat büyükmüş gibi görünüyordu. Allıkla da yanaklara renk kattı mı ve biraz
da dolgun bir hava verdi mi tamam olacaktı. Gözlerinin çöküklüğü, göz altı mor
halkaları, yüzünün solukluğu gitmiş; yerine renkli, canlı bir yüz gelmişti.
Hastayken sağlıklıymış havası veren makyajlarda, üzgünken mutluymuş ifadesi
veren mimiklerde Ceren’in üstüne yoktu.
Son
yaşadıklarından sonra buna daha çok ihtiyacı vardı. Sevgilisi onu birden
bırakmış, ailesi telefonlarına bakmaz hale gelmişti. Bütün bunların üstüne iş
yerinde bir tartışma yaşamıştı. Ama hayatta ne yaşarsa yaşasın hiçbir zaman
güçsüz aciz görünmek istemiyordu. Bu isteği o kadar fazlaydı ki kimse ile
dertleşmezdi. Olduğundan farklı ve iyi havası verirdi. Mükemmelmiş, derdi
problemi yokmuş havası…
Yine öyle bir
gündü, her zamandan daha kadınsı daha güçlü durmalıydı. Kıyafetlerini ona göre
ayarlamıştı. Korse, renk, aksesuar gibi yöntemlerle olduğundan ince belli,
dolgun kalçalı görünmeyi başarmıştı. Topuklu ayakkabısı da kıyafetini
tamamlayacaktı. En uzun topuklusunu seçti. Hem olduğundan daha uzun ve güçlü
havası verecekti hem de kadınsı duracaktı. Çıkmadan önce boy aynasına şöyle bir
baktı. Çok güzel görünüyordu, dudaklarına da yalandan bir gülücük kondurdu. Son
olarak aşağıdan yukarı süzdü kendini. Sonra gözleri aynada gözlerine takıldı.
Adeta gizlemeye çalıştığı kırışıklıkları, göz altı halkaları ve tüm yenilgileri
bakışlarına işlemişti. Rengarenk bir kadındı fakat bakışları donuk ve soluktu.
Kendiyle yüzleşmek ağır gelmişti, bir an gözleri dolmuştu. Ama hayır, ağlamamalıydı,
tüm makyajı mahvolabilirdi. Hemen mendille sildi gözlerini. Hızlıca çıktı
kapıdan ve arabasına binip hareketli bir müzik açtı. Bu onun modunu
yükseltecekti. Birden hızlı hızlı soluduğunu hissetti. Bir şeyleri gizlemeye
çalışırken adeta kendinden kaçıyor gibiydi…
Ofise gelmişti,
arabadan inmeden saçına başına şöyle bir bakındı. Çalışma salonuna “Herkese günaydın!” diye yüksek bir sesle
girdi. Yüzünde hiç bitmeyen bir tebessüm vardı. Sanki sürekli gülmek zorundaydı.
Sırıtma benzeri bir gülüştü bu, kendi de yüzündeki kasılmayı hissetmişti. Adeta
yüzü dudaklarını büzmeye çalışıyor ama yine de açmaya çalışıyor gibiydi.
Sürekli bunu yapmaya çalışınca da yüzü, yanakları ağrımaya başlamıştı. O sırada
omuzundaki ağırlığı da fark etmişti. Elini omuzuna değdirdi çaktırmadan, taş
gibi olmuştu. Gülmeye devam etmeliydi. Vücudu zincirlerini kırıp kendini salmak
istiyor ama o sürekli onu zapt etmeye çalışıyor gibiydi.
Masasına geçmek
üzereydi ki patron Kemal Bey’in sekreteri “Ceren Hanım, Kemal Bey sizi
bekliyor” diye seslendi. Kim ne zaman olanları yetiştirmişti anlamamıştı.
Kemal Bey babacan yapıda, çalışanlarının derdini dert edinen biriydi. Onlara
sadece eleman gözüyle bakmazdı. Onları hayata karşı yetiştirmeye de çalışırdı.
Ceren’de de emeği çoktu. Ona ayakta durmayı, zorluklar ile mücadele etmeyi o
öğretmişti. Ceren ailesinden görmediği şefkati, büyüklüğü Kemal Bey’de görmüştü.
Ceren çok severdi onu, onun için baba gibiydi. Hayatında böyle değer verdiği
çok kimse yoktu. Ceren odaya girince patronunu
tebessüm ve saygıyla selamladı.
-Nasılsın Ceren?
-Çok iyiyim,
teşekkür ederim efendim.
-İşler nasıl
gidiyor, proje haftaya yetişecek mi?
-Mükemmel
gidiyor, yetişecek elbette!
Ceren gözlerini
kaçırarak bir şeyler saklamaya çalışıyordu. Gerçekler çok farklı olsa da
istekleri ve zihni arasında sıkışarak cevaplar veriyordu. Cevapları
olabildiğince hızlı verip geçiştirmeye çalışıyordu. Tabi, Kemal Bey her şeyin
farkındaydı.
-Bana bak
kızım, aklından geçenleri olduğu gibi söyle ne oluyor bakalım?
Ceren önce
Kemal Bey’e doğru baktı, sonra gözleri doldu.
-Özür
dilerim efendim, biraz önce söylediklerim aklımdan geçenler değildi. Dürüst
olmak gerekirse hem işte hem özelde kendimi çok kötü hissettiğim bir
dönemdeyim.
İtirafından sonra gözleri akmaya başladı.
Kemal Bey bir süre ağlamasını bekledikten sonra,
-Şimdi de samimi ol kızım. Ben senin özünü bilirim, buraya başladığında daha çocuktun neredeyse. Niyetin ve davranışların bir mi? İnandığın gibi mi davranıyorsun gerçekten? Benim tanıdığım Ceren çalışkan, kimseye yük olmamaya çalışan biriydi. Yeri geldiğinde bilen birine danışır yardım isterdi. Ama şimdi hiç hatası olmayacakmış gibi davranan, sürekli güç gösterisi yapan bir Ceren geldi. Neden böyle?
-Haklısınız
efendim… Kendimi çok aciz, güçsüz hissettiğim bir dönemdeyim aslında. Öyle olduğumun zihnen farkındayım ama öyle değilmiş gibi davranıyorum.
Deneyimsel
Tasarım Öğretisi der ki: Samimiyet, davranışla
niyetlerin, isteklerle inandıkların uyumlu olmasıdır.
-Neden, niye
böyle davranıyorsun peki?
-Kimseye
muhtaç olmamak, ayaklarımın üzerinde durmak, güçlü olmak için…
-Sadece
bunlar için mi sence? Farkında olmadığın başka bir niyetin de olabilir mi?
-Yani
bilmiyorum ama şimdiye kadar her şeyi ben başardım. Bu saatten sonra aciz
görünmek istemiyorum. Her şeyimin mükemmel olması için her şeyi yapıyorum ve
öyle de görünmeli diye düşünüyorum.
-Şimdiye
kadar her şeyi sen mi başardın kızım? Ve hiç hatan, acizliğin olmayacak kadar
mükemmel misin gerçekten? Böyle bir insan yok çünkü yeryüzünde onun için
soruyorum.
-Mükemmel
olmak istiyordum…
-Mükemmellik
insanlarda olabilecek bir özellik mi?
-Hayır
efendim.
-Kimde
olabilir peki?
-Haklısınız…
Haddimi aşmışım meğer, her şeyi kendime mal etmişim. Hikmet sanki bendeymiş
gibi…
-Evet, tam
olarak bu…
Ceren hem
konuşuyor hem ağlıyordu. Rimelleri akmış, ruju silinmişti.
-İnsan
kendine karşı ancak bu kadar samimiyetsiz olur. Sağlıklıymış, güzelmiş,
güçlüymüş gibi durmak… Teşekkür ederim efendim, yine babalık yaptınız bana.
Kendime getirdiniz, bir silkelediniz. Şimdi, izninizle odama geçip çalışmaya
başlayayım.
-Olur, kızım
ama önce bir yüzünü yıka istersen böyle de görmesinler seni.
-Yok
yıkamayayım. Bu sefer tüm çirkinliğime rağmen temizlenmeye çalışırken görsünler
beni sorun değil.
Kapıya doğru
ilerlerken yüzü aynaya takıldı. Gerçekten yüzü berbat görünüyordu ama bir fark
vardı. Şöyle birkaç saniye dikkatli baktı. Sabahki halinin zıddına bu sefer gözleri
ışıl ışıldı. Yüzünde kocaman bir sırıtma yoktu ama masum bir tebessüm vardı. İçinde,
tam kalbinin üzerinde bir sıcaklık ve omuzlarında bir hafifleme vardı. Bunlardan
mı kaynaklı anlayamadığı bir güven hissi yaşıyordu. Sonra kapıdan çıkınca ilk gördüğü kişiye bu
sefer daha farklı bir şekilde selam verip odasına geçti… Yanına SAMİMİYETİ alarak…
===
Deneyimsel Tasarım Öğretisi geçmiş deneyimlerle yarını şekillendiren bir gerçeklik ilmidir. Bireylerin problemlerini çözmeleri ve hedeflerine ulaşabilmeleri için ihtiyaç duydukları yöntemleri öğretir.
“Kim Kimdir”, “İlişkide Ustalık”, “Başarı Psikolojisi” programlarıyla mutlu ve başarılı olmak isteyen insanlara stratejiler sunar.
===
“Milyarlarca insan içinde, “bir” kişinin ne önemi olabilir ki?
Bunun cevabını o “bir” kişiye sorun!”
Yahya Hamurcu
Yorumlar
Mutlu iken mutlu
Üzgün iken üzgün gibi davranabilmek
Ne çok yerlere gidiyor
Gerçek çünkü, kaleminize sağlık
Samimiyetin ne kadar önemli olduğunu hatırlattınız