Gül ve Selim’in mutlu giden bir evlilikleri vardı. Her evlilikte olduğu gibi tartışmalar, anlaşmazlıklar yaşıyorlardı elbet. Yine de en başta birbirlerine verdikleri sözü unutmamaya çalışıyorlardı. “Ne olursa olsun aradaki saygıyı zedelemeyip haddi aşmamak” önemliydi onlar için bu kural. İki tane emanetleri doğmuştu bu yuvaya. Bebeklikleri çok hızlı geçmiş gibiydi onlar için. Hep öyle derlerdi de inanmazlardı. “Göz açıp kapayıncaya kadar geçiyor sanki ilk yılları…” Sahiden de öyle olmuştu onlar için. Geçmez sandıkları uykusuz geceler geçmiş, bebeklerin bitmek bilmeyen gaz sancıları bitmişti. Emeklediler, yürüdüler derken yıllar birbirini kovalamıştı. Okul çağına gelmişlerdi artık. Fakat onlar büyüdükçe problemleri de büyümüş gibiydi. Çocuklarını sadece büyütmekle değil yetiştirmekle de sorumlu olduklarını biliyorlardı. ‘Nasıl iyi bir insan yetiştirebiliriz?’ derdine düşmüşlerdi. Okul başarıları her ebeveyn gibi onları da mutlu ediyordu. Ancak yeterli olmadığının da bilincindelerdi.
Selim haftanın
ilk gününün koşuşturmacasından bir aralık bulmuş, eşini aramıştı. Çocuklarla
zor geçen bir pazar günü olmuştu. Zihnindeki sorulara cevap aramaya
çalışıyordu. Onları hayata hazırlamak düşündüğünden de zordu. Mutlu ve başarılı bir çocuklukları olsun istiyordu. “Bir hobi edinsinler, mesela kitap okumayı çok sevsinler. Bir spor
dalıyla da ilgilenseler hiç fena olmaz.” diyordu. Onlar böyle düşünürken ne oluyordu
peki? Onlar için en güzelini en iyisini istiyorlardı. Çocuklar ise bunu bir
türlü anlayamıyor, sanki direniyorlardı. Gül ise sabırla dinledi Selim’i,
sonrasında kendi zihninden geçenleri hatırladı.
Son zamanlarda
kendisini iyi hissettiren bir şey öğrenmişti Gül. Sanki bu zamana kadar
gizlendiği yerde keşfedilmeyi bekleyen bir bilgiydi. Çok gözünün önündeydi ama
meğer görmek istememişti. “Sebeplere sarılmak…” diye
geçiriyordu zihninden. Bu hayatta ne kadar da önemliydi. Komşusu Merve’nin de
onunla yaşıt çocukları vardı. Ondan dinlemişti bunları ve ona çok teşekkür
etmişti. Şimdi bunları eşiyle paylaşmalıydı. “Evet, kolay değil her zaman ama sebeplere sarılacağız.” dedi eşine.
“Sebeplere sarılarak devam edeceğiz
yolumuza. Yoksa zorlaştıkça zorlaşır işimiz. Gözümüze öyle korkutucu gelir ki
hareket etmek istemeyiz. Zaten olmayacak, yapamıyoruz, olmuyor deriz.”
Uzun bir
yolculuktu bu onlar için. Bir insan yetiştirmek, sorumlu olmak hiç de kolay
değildi. Sadece maddi imkanlar sağlamak yetmiyordu. Ama sebeplerin kendi elinde
olduğunu düşünmek kendini iyi hissetmesini sağlamıştı. Yolculuk uzundu ama insan kendi çabasına
karar verebilirdi.
Varmak istediği
hedefi için oluşturacağı sebeplere odaklanmak insanın zihnini rahatlatır.
Harekete geçmesini kolaylaştırır. İnsan yapabileceklerine odaklandıkça
motivasyonu da artar. Yavaş ama emin adımlarla çıkar yola. Sonundan değil de
yolda olmaktan keyif alır hale gelir. Yoldaki desen desen yapraklı hepsi
birbirinden güzel ağaçları görmeye başlar. Rengarenk mis kokulu çiçeklerin
kokusu gelir artık burnuna. Takılıp düşenleri ama yeniden kalkanları görür.
Kendisinin de düşebileceğini ama aynı zamanda kalkabileceğini bilir.
Zıddında ise
kaygılar, korkular vardır. Bunca istemeye rağmen o sonuca ulaştıracak yola çıkamamak…
Değil istediğin yere varmak, o yerden gittikçe uzaklaşmak… Bulunduğun yeri de
kaybetmek vardır. İnsan sonuca odaklandığında daha fazla hata yapar. Sonuca
ulaşma isteği fazla olduğunda panikler ve yanlış tepkiler verir. “Olsun da nasıl olursa olsun.” diye
düşünmeye başlar. Öyle olduğunda ilişkileri de bu durumdan nasibini alır.
Birlikte yola çıktıklarının ihtiyacını algılamakta da zorlanır. Sonuca öyle
odaklıdır ki o sonuç benim çocuğuma uygun mu diye düşünmez. Böylelikle elma
ağacının armut vermesini bekler bazen. İster, uğraşır, onca zahmete girer. Ne
yaparsa yapsın armut vermez ağaç… Çok
güzel, sulu kıpkırmızı elmalar verir. Bazen de eğri büğrü ama lezzetli elmalar.
Fakat mutluluk getirmek bir yana hayal kırıklığına uğratır o elmalar. İstenilen
sonuca ulaşılamadığının hatırlatıcısıdır çünkü. Oysaki bir görse insan,
elindekilerin ne kadar güzel olduğunu. Onlara hiç sahip olmasa da onlar için
çabalamanın çok keyifli olduğunu…
Deneyimsel
Tasarım Öğretisi der ki: “Sonuçlar insanın elinde değildir ama sebeplerini kendisi oluşturabilir.”
Bu hayatta her
anne baba çocuğunun mutlu ve başarılı olmasını ister. İyi okullarda
okusun, güzel bir işi olsun… Sonra mutlu bir yuva kursun ister… Ama baktığımız
zaman bütün bunlar bir sonuçtur aslında. İyi bir üniversite kazanması sıkı bir
disiplinin sonucudur. Başarılı olacağı bir meslek seçmesi de çalışmalarının
karşılığıdır. Bazen sonuçlara öyle takılırız, öyle isteriz ki sebepleri
unuturuz. O zaman yaşadığımız süreçten
keyif almayı da unuturuz. Sadece sonuca odaklandığımızda çocuğumuzun okul
başarısına odaklanırız. Bazen de mezun olduğu okul, kazandığı sınavlar tek
gündemimiz olur. Oysaki onu
yetiştirebilmek için doğru sebepler oluşturabilmemiz gerekir.
●
Kendi yapıp ettiklerimizle örnek olabilmek,
●
Doğruyu güzel verebilmek,
●
Anlık değil de toplamda kazandıracak davranışlar kazandırabilmek,
●
Hayatta sahip olduklarıyla mutlu olmayı öğretebilmek,
oluşturacağımız
sebeplerden sadece birkaçıdır.
Gül de son
zamanlarda sadece sonuçlarla ilgilenmemesi gerektiğini düşünmeye başlamıştı.
Çocuklarla ilgili süreçte çabasını artırdıkça aslında keyif almaya başladığını
da fark etti. “Ben elimden geleni yapayım
da…” demeye başladıkça zihni rahatladı. Onu böyle rahatlatan düşüncesini
şimdi eşiyle paylaşmıştı. Bu onların yoluydu. O yolda oluşturabilecekleri
sebepleri çok kıymetliydi.
Yolda olmak ve
yolda olmaktan keyif almak
dileğiyle…
===
Deneyimsel Tasarım Öğretisi geçmiş deneyimlerle yarını şekillendiren bir gerçeklik ilmidir. Bireylerin problemlerini çözmeleri ve hedeflerine ulaşabilmeleri için ihtiyaç duydukları yöntemleri öğretir.
“Kim Kimdir”, “İlişkide Ustalık”, “Başarı Psikolojisi” programlarıyla mutlu ve başarılı olmak isteyen insanlara stratejiler sunar.
===
“Milyarlarca insan içinde, “bir” kişinin ne önemi olabilir ki?
Bunun cevabını o “bir” kişiye sorun!”
Yahya Hamurcu
Yorumlar
İnsan bu hayatta ancak oluşturduğu sebeplerin sonucunu Yaşar. Güzel sonuçlar dizayn etmek için ise sonuç isteğinden kurtulup tamamen sebeplerle odaklanmak gerekir .